Eğitim ve öğretimde durum nedir? (2)
Geçen yazımda yöneticilerin ve öğretmenlerin asıl görevlerinin yanında angarya görevlerin verilmesinden söz etmiştik. Konunun öneminden ötürü bu yazımda da devam edeceğim inşallah:
1. Kırsaldaki öğrenci taşımacılığı
ve kent merkezlerindeki okul servislerini denetleme uzmanı:
Okul
yöneticilerine ve öğretmenlerine eğitim ve öğretim görevlerinden uzak
kırsaldaki öğrenci taşımacılığı ve şehir içi öğrenci servisçiliğinde kullanılan
araçların denetimi görevi verilmektedir.
Oysa bu görev, zabıtanın veya içişleri bakanlığı personelinin yapması gereken
görevdir.
2. Bakanlığımızca her fırsatta yapılan
vurgulamalardan da çok önemsendiği açık olan DYK kurslarında nedense MEB Ders
ve Ek ders Ücretleri kararının 8. maddesinde; "3) Cumartesi ve pazar günleri, bu madde kapsamında belirtilen
eğitim faaliyetlerinde görev yapan okul/kurum yöneticilerinden birine fiilen
görev yaptıkları anılan günler için 2 saat ek ders ücreti ödenir. Yöneticilere,
fiilen ders okuttukları süreler hariç olmak üzere yönetim görevine bağlı olarak
bunun dışında bu madde kapsamında ayrıca ek ders ücreti ödenmez." denilmektedir.
DYK kurslarına verilen önemle bu hüküm çelişmektedir.Bu hükmün değiştirilip hem okul müdürüne hem de müdür yardımcısına
günlük 10'ar saat ders ücreti verilmelidir ki DYK kurslarına gerçekten önem
verilmiş olsun. Okul müdürü ve yardımcısı hafta sonu çalışacak, bunlardan biri
ücret almayacak-hangisi almayacaksa- diğeri ise angarya iş yapacak!
3.
Milli Eğitim Akademisine işlerlik kazandırılıp bütün eğitimcilerin
(öğretmen, eğitim yöneticisi, eğitim denetmeni, rehber öğretmen) bu akademiden
yetişmelerinin sağlanması gerekir. Eğitim YÖK'ün değil, bizim (MEB) işimiz
olmalıdır. Öğretmen yetiştirilmesi ve ihtiyacının karşılanması uzun orta ve
kısa vadeli planlarla düzenlenip gerçekleştirilmelidir. Plansız yapılan hiçbir
iş başarılı bir sonuç getirmez. Daha önce MEB'de Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü diye bir birim bu işi organize
edip planlıyordu ve herhangi bir sorun olmuyordu. Planlamanın MEB tarafından
yapılması gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum. Bugün bu iş ve işlemler Öğretmeni Yetiştirme ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü sorumluluğuna verilirse öğretmen yetiştirilmesi ve istihdamı
sorunu da ortadan kalkar. Eğitim işi; günübirlik politikalarla ve siyasi
endişelerle geçiştirilebilecek kadar önemsiz değildir. Geçmişte plansızlık ve
siyasi endişelerle öyle uygulamalar yapıldı ki 50 yıldır bu hasarı bertaraf
edemiyoruz.
Öğretmenlik mesleğinin dışında ne kadar
meslek erbabı varsa öğretmen olarak atandı. Siz hiç öğretmenin, avukat, inşaat
mühendisi, mimar, ziraat mühendisi ve veteriner olarak atandığını gördünüz mü?
Bir dönem ortaya çıkan sınıf öğretmeni
sayısındaki fazlalığı gidermek için sınıf öğretmeni olarak mezun olmuş; ama
diplomasında yan branş diye bir
ibare olanlar "yan branşı"na
atandı.
Çağdaş eğitim siistemlerinde uygulanan ve
eğitim ve öğretimde vazgeçilmez olan yöneltme’ye önem vermeyerek
geçiştiriyoruz. Oysa 1739
sayılı kanunda yöneltme ile ilgili madde şöyledir: “Madde 6 – Fertler, eğitimleri süresince, ilgi, istidat ve kabiliyetleri
ölçüsünde ve doğrultusunda çeşitli programlara veya okullara yöneltilerek
yetiştirilirler.”
(Değişik: 16/8/1997 - 4306/3 md.) Milli eğitim sistemi, her bakımdan, bu
yöneltmeyi gerçekleştirecek biçimde düzenlenir. Bu amaçla, ortaöğretim
kurumlarına, eğitim programlarının hedeflerine uygun düşecek şekilde hazırlık
sınıfları konulabilir. Yöneltmede ve başarının ölçülmesinde rehberlik
hizmetlerinden ve objektif ölçme ve değerlendirme metotlarından yararlanılır.” Bu hükümden açıkça anlaşıldığı üzere liselerimizin ilk sınıfında yani
hazırlık sınıfında çocuğun mutlaka; ”…ilgi,
istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda çeşitli programlara veya
okullara yöneltilerek yetiştirilirler.” işlemi gerçekleştirilmeli ve bunun
alt yapısı ciddi bir şekilde hazırlanmalıdır. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi
ortaokulda da buna katkıda bulunacak şekilde çalışmaların yapılması için imkan
tanınmalıdır. Yönlendirme bu şartlar altında mümkün olamamaktadır. Çünkü bu iş
için uzman ve zaman yetersizdir. Söz gelimi ortaokulda dersten zaman çalmanız
gerekir ki bu yönlendirmeyi yapabilesiniz. Ayrıca, çoğunlukla yeterli sayıda da
rehber öğretmen de bulunmamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı Rehberlik Hizmetleri
Yönetmeliğinin 11. maddesinin 1.fıkrasında: "Yönlendirme ve yerleştirme
hizmetleri; bireyin gelişimsel özellikleri ve ihtiyaçları doğrultusunda bireyi
derse, bölüme, dala, alana, okula, üst öğrenim kurumlarına, mesleğe ve
katılacağı etkinliklerin seçimine yönlendirmeyi kapsamaktadır. Bu süreçte;
eğitsel, mesleki ve kişisel/sosyal rehberlik uygulamaları sonuçlarının bütünleştirilmesi
esastır.” denmektedir. 2.fıkrasında ise: "Yönlendirmede bireye
sunulan seçenekler öneri niteliğindedir." denilmektedir. Oysa kanunda:
" Milli eğitim sistemi, her
bakımdan, bu yöneltmeyi gerçekleştirecek biçimde düzenlenir." denilmektedir. Buna göre yönetmelikle kanun
çelişmektedir. Yönetmelik kanuna aykırı olamaz. Bu çelişkinin düzeltilmesi
gerekir.
Bu anlattıklarım, 40 yıllık bir
eğitimcinin elekten geçirilmiş, özetin özeti denebilecek eğitim ve öğretim
alanındaki mevcut problem ve önerileridir. Bunlar aynı zamanda yaşadıklarım ve
gördüklerimdir. Üzülerek belirtiyorum ülkemizin acı gerçekleridir bunlar. “Dost acı söyler; ancak doğru söyler.”
İnşallah korktuğum başıma gelmez ve bu anlattıklarım bir köşede unutulmaya
bırakılmaz! Böylece ben de 40 yıla yakın bir eğitimci olarak bu sorumluluğu
üzerimden atmış ve görevimi yapmış olmanın mutluluğuyla yaşamış olurum.