13 May 2023

​Elçilikler büyük hayalkırıklığı yaşayacaklar

17. Yüzyılda dünya üzerindeki diplomatik temsilciliklerin sayıları artmaya başlamıştı.

Ancak henüz kendine özgü kurallara sahip bir meslek durumuna gelememişti.

Bir general, bir din adamı veya ressam diplomatik görevler almışlardır.

Geçmişte elçilik görevine; sürgün gözüyle bakılmakta, uzun süre ülkeden ayrı kalmak, güç koşullar altında seyahat etmek, tek başına hayat sürmek, az para ile çok masraf yapmak, bulunduğu ülkede her an kuşku altında olmak, insanların güvenini ve saygısını kaybetmek, bir casus olarak görülmek zor ve arzu edilmez bir durum olarak görülmekteydi. Günümüzde sadece casusluk kısmı kaldı.

Fransız diplomat Talleyrand (1754-1838)

Bir tavuk kuşu kadar kibirli ve bir uşak kadar aç gözlü, diplomatlar.

Hırsızlık ve casusluk yapmaları 18. yüzyılda gayet normal karşılanmaktaydı.

Talleyrand rüşvet aldığını ve bu yoldan da büyük servet yaptığını hiç kimseden saklamamıştı.

Diplomatların o çağda (hala aynı işler) iki görevi vardı. Efendilerinin işlerini yürütmek ve bulunduğu ülkenin hareketlerini takip etmek…

Diplomatik dokunulmazlık ilkesine sırtlarını dayayıp bir tür casusluk yürütmekteydiler. Bu bugün de devam etmektedir.

1701 ile 1714 yılları arasında İstanbul’daki Rus Büyükelçi Peter Tolstoy, Türk yetkilere rüşvetler vermiş, aynı zamanda İstanbul İngiliz Büyükelçisi Sutton ve Hollanda Büyükelçilerini satın almış, Rusya tarafına kazandırmıştır.

1423 ile 1483 yıllarında Fransa Kralı Xl. Lui bir ülkeye elçi olarak berberini göndermişti.

Daha yazsak çok uzun gider.

Diplomasi okullarının açılması ile günümüzde elçilik mensupları, görevli bulundukları ülkelerde hazırladıkları raporlar ile daha başka enformasyon kaynaklarına ulaşırlar.

Bunu günümüz Türkiyesinde yaşamakta ve görmekteyiz.

Ucuz bir uçak bileti ve ikinci sınıf bir otelde ağırlanan insan hakları dernekleri, çeşitli NGO’lar, barış gönüllüleri, kendilerine uygun demokrasi gurupları, Batı’ya gidince tek yaptıkları kendi ülkelerini kötülemek karalamak aşağılamaktır. Bunların çoğuna yakinen şahit oldum.

Halbuki bunların Batılılar tarafında hiçbir itibarları yoktur,

Ankara’da yabancı diplomatların tek beklediği, seçim haberleri, bu avare takımın kendilerine verdikleri abartılı yalan haberlerdir.

Başka kaynakları yoktur. Gelen yabancı gazeteciler bunlar ile temasa geçip, haberleri ülkelerine yolarlar. Batı’da son günlerde yazılan haberler aslı astarı olmayan yazılardır.

11 Eylül’den sonra Pakistan’a giden bayan gazeteci arkadaşımız Dr. Yvonne Ridley şöyle anlatmıştı: “Bütün gün yapılan otelde Amerikan ve İngiliz elçiliklerin verdiği hazır yazılardan haber yapmaktı. Ben de abaya giyip, katır ile Afganistan’a kaçak girdim. Gerçek haberleri yapmak ve yazmak istedim. Yakalandım. Hapis kaldım ama bana çok iyi davrandılar. Serbest kalınca İslamiyet’i araştırdım ve Müslüman oldum.”

Elçilikler şimdi de 14 Mayıs seçimlerini beklemekte. Büyük hayal kırıklığı yaşayacaklar, şimdiden söyleyelim.

Osmanlı Devleti’nin Batı’nın desteğini sağlama ya da Batı’nın görüş ve düşüncelerini öğrenme gibi kaygıları yoktu. Avrupa devletleri nezdinde sürekli diplomasi gereği de yoktu. Ayrıca kendinden güçsüz olan devletler nezdinde sürekli temsil edilmeyi Osmanlı imparatorluğu küçüklük saymaktaydı.

Ticaret ise Batı yerine Asya ile kurulmuştu.

Sömürgecilik, ticari yolların, denizlerin yeni keşifleri bu dengeyi değiştirmişti.

Büyük bir imparatorluk mirası sahibi olduğumuzu unutup aşağılık duygusuna kapılmayalım.

Otto Von Habsburg, kendisi ile yazıştığımız mektuplarda “Batı Avrupa Birliği Kuruluşu Osmanlı’nın dahiyane idaresine borçludur” diyor. İsteyen olursa mektubun kopyasını veririm…