26 Ekim 2022

Elma ağacının altında uyuyan adam

Sevgili çocuklar, Mevlana siz çocukları da düşünen, çocuklarla oyun oynayan herkesin sevdiği örnek insanlardan biridir. Evet, diyeceksiniz ki Peygamber Efendimiz S.A.V de çocuklarla oynamıştır. Elbette, tüm güzel insanlar, örnek insanlar çocukları sever, onların yaşlarına göre konuşur arkadaş olurdu.

İşte örnek insan Mevlana’dan sizlere güzel bir masalımız var. Hadi beraber Mesneviden açalım okuyalım.

Günlerden bir gün, bir okulda öğretmenlik yapan Ahmet öğretmen, bisikletine binerek şehrin dışında gezintiye çıkmıştı. Çevreyi gezmek, ağaçları, bitkileri keşfetmek istiyordu.  Şehrin dışında meyve bahçeleri vardı. Yaz günü olduğu için meyvelerin kokusu burnuna o kadar güzel geliyordu ki.

Birden yol kenarında bir elma ağacının altında uyumakta olan bir çiftçiyi gördü. Ağacın altında uyuyordu. Yaz günü olduğu için sıcak ve gölge bir yer olduğu için elma ağacının altını seçmişti. Ama ağzı açık uyuyordu.  Fakat o da ne. Aman Allah’ım, o çiftçi ağzı açık uyuduğu için ağzına bir küçük yılan kaçmak üzereydi. Yavaşça çiftçinin üzerine süzüldü ve ağzına girmek üzereydi. Bisikletini bir kenara bırakarak bahçe duvarından atladı adamı kurmakta istiyordu.  Ama eyvah ki eyvah yetişemedi.  Yılan adamın ağzından içeriye doğru girmişti bile.

Ne yapacaktı şimdi?

Hemen aklına güzel bir fikir geldi.  Tutup o uyuyan adama oradan bulduğu kalın bir sopayla sertçe birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı.  Ne olduğunu anlamamıştı ki bu adam ki kimdi, ondan ne istiyordu,  hem o ne yapmıştı ki?  Adama yalvaran gözlerle baktı. Ben size ne yaptım, niye bana vuruyorsunuz. ? Bir taraftan konuşuyor bir taraftan da kaçıyordu. Çünkü elinde sopası ile öğretmen adama yetiştikçe sırtına vuruyor, bacaklarına vuruyordu. Öğretmen güçlü ve iri yarı olduğu için kendisine göre karşı da koyamıyordu. Üstelik uykudan da uyandığı için daha doğrusu uyandırıldığı için sersem gibiydi. Sonra bağırmaya , kızmaya başladı. Aman Allahım bugün ne kötü gün, bu kötü adamı neden bana gönderdin. Bu bana eziyet ediyor al bu adamı kurtar benden. Onu yok et Allahım, diye söyleniyordu. Ama öğretmen hiç dinlemiyor, onun koşmasını istiyordu.

Çiftçinin artık hali kalmamıştı.  Bir elma ağacının altına çöktü. Öğretmen geldi yerde duran çürük elmaları göstererek bunları yemek zorundasın yoksa yine vururum sana dedi. Aman Ya Rabbim bu ne işkenceydi. Önce vurdu, şimdi de çürük elmaları zorla yemesini istiyordu.

- Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur sopanı da öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene. Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.

Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:

- Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.

Öğretmenin baskısı ile çürük elmalardan bir iki ısırık aldı ama koştuğu ve çürük elmaları da yediği için midesi bulanmıştı. Ve sonra kusmaya başladı. AAA !! O da ne… Bu kusma neticesinde midesindeki yılan dışarı çıkmıştı. Böylece hem zehirlenmemiş ve kesin ölümden dönmüştü…

 

Aman Allah’ım demek bu öğretmen kötü biri değildi. Demek bu öğretmen onu öldürmeye gelmemiş tam tersi onu kurtarmaya gelmişti. Bu sefer sevincinden övgüler yağdırmaya başladı.

-  Sen bir rahmet meleğisin, dedi, bugün ne güzel bir günmüş meğer. İyi ki geldin beni ölümden kurtardın. Allah beni seviyormuş ki karşıma seni çıkardı. Bu bilgiyi kimden öğrendin, sayende çocuklarım öksüz kalmadı, hayatım kurtuldu.  Senden özür diliyorum. Senin iyilik yaptığını bilmeden sana kötü sözler söyledim. Beni affet. NE olur sen ne güzel insansın böyle. 

Öğretmen ise ne az önce adamın kötü sözlerine önem vermiş ne de şimdi övgülerinden dolayı da seviniyordu. O işini yapmıştı. Adamın ölümden dönmesinden dolayı mutluydu sadece.

Çiftçi ise yumuşak bir sesle ama peki, neden hocam baştan bana söylemedin ki yılanı yuttuğumu? Eğer, koşmam ve çürük elma yemem gerektiğini söyleseydin sana kızmazdım.

Öğretmen ise tebessüm ederek, çiftçiye döndü ve:

- Eğer ben biraz olsun sana ağzından yılan girdi deseydim, ödün patlar, korkardın. O korku ile koşamayacağın gibi çürük elmayı da yiyemez belki daha yılan zehirlemeden korkudan ölürdün.

 

Kısaca: Evet, sevgili çocuklar, Hazret-i Mevlânâ’nın hikâyesinde geçen çiftçiden bizde ders almalıyız. Öğretmenler tecrübeleri ve bilgileri ile bize yol gösterirler. Bizim bazen bilmediğimiz veya o an kavrayamadığımız bazı olayları bizim anlayacağımız şekilde anlatırlar. İlk başta kızarız, üzülürüz hatta öğretmenlerimize belki küseriz ama sonradan ortaya çıkan güzelliği ve başarıyı görünce bu seferde seviniriz. Peki, ne yapmak lazım? Tabii ki sabretmek gerekiyor. Yani kızmadan, sabretmeliyiz.

Allah’ın güzel kulları, Mevlana,  Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayram Veli, Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri gibi yıllar önce yaşamış, benliğini yani egosunun farkında olan güzel insanlardır.  Bizlerde kendimizi eğiterek, yetiştirerek, hem bilgili oluruz hem de etrafımızda bize zarar verecek olan her ne varsa fark ederek ondan uzak kalmanın yollarına bakarız…

 

Sevgiyle kalın …