10 Aralık 2017

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler!

İnsanlık tarihi benzersiz acılar biriktirdi! Melekler kaygılarında haklı çıktılar. Yeryüzünde yeteri kadar kan döküldü ve bozgunculuk yapıldı. Kayadan çıkan mucize deve boğazlandı. Dünya kapanıyor beyler…

Şam'dan Kudüs'e Son Elçi'nin verdiği ahir zaman haberleri resm-i geçit hâlinde yürüyüşe geçti. Artık İsrafil sura üfleyinceye kadar birbiri ardına sökün edecekler. Üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gözlerinizle izleyeceğiniz son perdedir işte başlayan! Oyun bitiyor oğlum, toplayın pılınızı pırtınızı.

Ne kimseden korkumuz kaldı gayrı ne de pervâmız. Farzı muhal Cebrail ve melekût ister yanımızda savaşsın ister karşımızda. Dilenirse cennet sizin olsun cehennem bizim. Biz baştan beri haklıydık, siz haksız! Biz iman ediyorduk siz inkâr! Biz doğru söylüyorduk, siz yalan! Bu bize yeter!  Allah'ın Aziz Elçisi Muhammed bize denizi gösterse ve deryalara yürüse ardı sıra gideceğimizi söyledik, her bir hücremize ve zerremize  kadar -hem de tıka basa- bu bize yeter...

Kendisine doyamadığınız dünya doydu size,  çengi düğün dağıldı; şimdi sesiyle oynadığınız, yer altından çalınan yecüc ve mecüc davulları! Bizim gafletimizle sizi oyaladı Ya Hüve. Günahlarımız bizi değil, sizi aldattı; en günahkarımız bile  kınına giren bir kılıç gibi  içinizden geçip girecek toprağa! Göreceksiniz...

Kudüs için eylem, slogan, pankart devri çoktan geçti... Herat için, Bağdat için, Şam için, Kudüs için çok bağırıldı... Bağıra bağıra sıra Mekke'ye  ve İstanbul'a geldi. Mona Rosa şairi “en güzel şarkıyı bir kurşun söyler” derken hakikatin kalbine tırnaklarını geçirmiş. Müslümanların gafletlerini, günahlarını, hazlarını, tehirlerini ve bahanelerini siz kuşatıp nefessiz bıraktınız.  Mazeretlerini  sille tokat köşeye sıkıştırdınız. Damarlarındaki kanı kışkırttınız. Tekmelediğiniz  kendini köpek sandırdığınız kaplandı. Tekmeleyenin gittikçe  unuttuğunu tekmelenen gittikçe hatırlıyorsa bir şenliğin eli kulağındadır. Taş atan çocuklar zamanı bitmek üzere! Savaşan askerler zamanı geldi. Taş atan çocuklar ağabeyleriyle birlikte gerçek askerler olup hasımlarıyla savaşırken hiç zorlanmayacaklar. Ama savaşı çok uzun süredir  taş atan çocukları kurşunlamak sananlar için yeni duruma alışmak çok zor ve yorucu olacak. Ya da yorulamayacaklar bile...  Deliler gezegendeki işret sofranızı bastığında  köçek bir yana yavrum, zil bir yana...

 

                                                              Eylemler meselesi

Kudüs için yapılan eylemleri gördüm. Gördüğüm kimi zaaflarımız sebebiyle hatırlatmak istediğim bir kaç husus var.

Hiçbir eyleme, işe, mefhuma, kuruma ve kişiye  gerçek ederinin üzerinde kıymetler atfetmemeliyiz. Sokak eylemleri de böyle...  İstanbul'dan, Sivas'tan, Diyarbakır'dan bağırarak Kudüs'ü kurtaramayacağımızı hâlâ anlayamayanlarımız olduğunu hissettim. Güvenli sokaklardan, çok uzaklardaki bir düşmana “kahrolsun”  diye bağırmanın ihtiyar kadınların ilenmeleri ve beddua etmeleriyle bariz bir mahiyet farkı olmadığını bilelim artık.  Sadece bunu yapabiliyor olmanın utancını yaşamak yerine,  “sessiz kalmadınız” “zalimlerin yüreğine korku saldınız” “düşmanları titrettiniz” “gazanız mübarek olsun” gibi gerçekle temassız  kitlesel istimna cümleleri kurmanın zihni ve ruhi tembelliğimizi çoğaltarak sorumluluklarımızla yüzleşmemizi engellediğini düşünüyorum.  “Filistin halkı yalnız değildir”  dememiz, biraz sonra  onların evleri bombalanırken bizim de  bir kafede çay içiyor olacağımız  hakikatini perdelememeli. Eylemlerin amacı devletlerimizi, ordularımızı harekete geçirmek olmalı. Biz gitmezsek ellerindeki takvime göre zaten onlar gelecek.

Tekbirin bir ihtişamı vardı, çünkü tekbir bir hücumun, bir hamlenin habercisiydi. Tekbir sesini duyduklarında, gemilerini yakmış bir Tarık, üzerilerine dört nala gelen bir akıncı yahut tepelerine eğri kılıcı indirmekte olan bir yeniçeri bileği aranmaya ayarlıydı düşmanların göz bebekleri ve tahayyülleri. Cetlerimizin düşmanlarımızın ortak hafızasına kodladığı bu tekbir telakkisini bozduk. Tekbir namazda bile ardından gelmekte olan hareketin ihtarı, ihbarı ve öncüsüdür. Kaçarken, sinerken ve hareketsizken tekbir getirilmez. Zilletin değil, izzetin sözüdür tekbir.