Entelektüel

-Ruzname'den; Kelime Günlüğü-

Bazı kelamlar yazılırken farkında olmadan yazıdan çok manifestoyu andırabilir. Manifestoyu kendimce verilmiş direktifler listesi olarak tanımlıyorum. Sözlük'se onun için “bildiri” diyor. Bir bakıma bildiri de verilmiş direktifler listesi değil mi?.. Niyeyse entelektüel kelimesini yazmak da bir manifesto kaleme alınıyormuş hissi veriyor. Belirsiz bir algıya hapsolduğundan olsa gerek…

Memleketçe takılıp kaldığımız kelimeler var. Popüler medyanın ağzına sakız olup pörsümeye başlayınca atılan ya da “aydın” çevrelerce sıkça üstünde durulup “izleyici/okuyucu sıkıldı bu konulardan, başka bir şey konuşalım/yazalım” kaygısıyla işe yaramayanların olduğu rafa kaldırılan kelimeler bunlar… sonra tekrar raftan indirip konuşulabiliyor ama ne eski tadı veriyor ne de bıkkınlık giderilmiş oluyor.

Kavramların içinin boşaldığını sıkça dile getirdiğimiz bir zamanda, “havalı” kavram ve terimlerin gündeme malzeme edilip anlaşılmaktan öte “moda”sı geçip geçmemesi üzerinden ele alınmasının bunda payı hiç yok mu? Olmamasına imkân yok. Entelektüel kelimesi de yeterince anlaşılamadan böyle tükettiklerimizden işte.

Entelektüel'le, 90'larda yusyuvarlak, burun üzerine kondurulmuş iki sedef halkasını andıran gözlükler sayesinde tanıştım. “Entel gözlüğü”ydü bunlar. Hep olduğu gibi yabancısı olduğumuz bu kelimenin de kaynağını merak etmiştik ve entel'in entelektüel'in yandan yenmişi olduğunu bu sayede öğrenmiştik. Entelektüel kelimesi orta öğretim sözlüklerimizde yoktu. Sorup soruşturunca anladık ki bu kelime bilgi birikimi, kültürel yatkınlık, bilgiyle içli dışlı olma, bilgiyi sorgulama, bilgiyi hayata dâhil etme gibi karmaşık bir tanımlama silsilesine karşılık geliyordu.

Hayatımıza yeni yeni dâhil olan tuhaf kelimelerdendi. Bir şey ne kadar tuhafsa o kadar dikkat çekiyor. Çünkü olan bitenden farklı bir kulvar açıyor kendine. Devrin gençliği de entelektüel'i “entel” gibi uydurmaca bir kalıp üstünden olabildiğince hafifleterek acayip ve tuhaf eylemlerini isimlendirmeyi seçmişti. Bir şey son derece havalı, farklı, kullanılmamış ya da az kullanılmışsa “entel” oluyordu. Entel eğlence mekânları, entel kıyafetler, entel saçlar, entel konuşmalar gibi tanımlamaların somut karşılığı “farklılık” uğruna gösterilen çabanın bugün baktığınızda o dönem için yalnızca “nüans” miktarınca karşılık bulduğu beyhudeliklerdendi.

Kendi kuşağım, bir önce ve bir sonraki kuşaklar için, “entel” ve dolayısıyla “entelektüel” kelimesinin büyük ölçüde bu beyhudelikler çerçevesine hapsolduğunu söyleyebilirim. Hatta bugünlerde, böylesi tanımlamalar alaycı göndermelerle hatırlansa da, içinde yaşayan kuşaklar entelektüelliği gençlik çılgınlıklarının ötesinde bilgiyle ilişkilendirmekte zorlanıyor. “Entel” kelimesini ilk kullanan kim bilmiyorum; fakat uzunca bir süre zihinlerde koflukla tanımlanabilecek gedikler açtığı için kaza süsü verilmiş bilinçli bir hamle olması da pekâlâ mümkün gibi geliyor.

Bugün okuyan yazan camianın dahi “entelektüel” kelimesini kendine göre tanımlamasında farklılıklar var. Temelde anlaşılan ve tanımlanan, anlaşılması gerekene ve orijinal tanıma uygun olduğu müddetçe farklılıklar olması normal görülmeli.

Entelektüel'in kişi karşılığını düşündüğümde iki isim sıkça aklıma geliyor; Cemil Meriç ve Kemal Tahir. Elbette bu kefeye konacak çok isim var, ancak bu iki ismin entelektüelliği bir dürtü olarak hissettiklerini, hatta kendilerinin de elinde olmadan bu dürtünün yaşantılarını kapsadığını düşünürüm.

Bir entelektüel olarak bu kelimeye kafa yormuş olan fikir üstadı Cemil Meriç'in entelektüel tanımı şöyle: “Gerçek bir entelektüel bir zümrenin emir kulu değildir, gerçek entelektüel bir devrin şuuru olmak zorundadır. Bütün hakikatleri yoklamalı, bütün yalanların maskesini yırtmalı, kalabalığa doğruyu göstermeli, her düşünceye saygılı olmalı, tarafsız olmalı, vuzuhu fethe çalışmalıdır.” Meriç'in Mağaradakiler isimli eseri bu tanımlamalar üzerine yoğunlaşıyor.

Kemal Tahir ise entelektüelliğin icracısı olmakla fikir dünyamıza seslendi. Batıcı yaklaşımlarını, en içerden, dipten ve durduğu yerden yeniden yoklayarak kendini sınamaktan çekinmedi. Bu sınama sonunda yeni bir Kemal Tahir olmak, klişelerini yıkmak ve olaylara yüklediği anlamları yeniden inşa etmek konusunda, kamuoyu önünde ve şahitliğinde en ciddi geçişi yaşayan isimlerden biri oldu. Sorgulayıcılığındaki ciddiyet, onu “taraf değiştiren” gibi sığ bir tanımlamaya hapsetmedi bu yüzden. Tanıştığı ve keşfettiği fikirleri bütünleştirmeci ve birleştirmeci bir kimlikle harmanladı. Bu da onu, entelektüelliğin en canlı örneklerinden biri yaptı.

Yazı sonunda kendime ahkâm kesecek kadar bir alan bıraktım. Bunu değerlendirmek isterim. Sanırım yazının manifesto kısmı burası.

Bana göre entelektüel, şahsi fikri, şahsi çabayla elde edilen bilgi ve düşünce birikimini sabite olarak görmemek; kendinde olanı yeni doğrularla/düşüncelerle ve bilhassa hakikatle sınamaktır. Zira sabit olan ve öyle kalacak olan Allah'ın kelamıdır. 

***

Künye: Fransızca kökenli bir kelime olan entelektüel; tahsil, bilgi, görgü sâhibi olan, fikrî meselelerle uğraşan kültürlü kimse, aydın, münevver anlamına geliyor.