24 May 2016

Epistemolojik Tecdid Perspektifi 2: Umrandaki Ülkü

Şahsiyetçilik, medeniyetimizin en temel umdelerinden biridir. Nurettin Topçu “Şahsiyet, insanın kendi benliğinin farkında olması ve ona bağlı bütün hareketler üzerinde hürriyete sahip bulunmasıdır.” derken ferdi var oluş ve temeddüni hareket yapan şahsiyete işarette bulunur.  Millet bir bakıma şahsiyet bulmuş içtimai bir bünyeyi tanımlar. Bu şahsiyetin en önemli özelliklerinden biri diğerine saygı ve merhametle bakması ve ona halka hizmeti bu yolda hakka hizmet görmesidir. Çelebi Mehmed'in kabri üzerinde sonsuza tevdi edilen nâsıru'l-ibad /kullara yardımcı ibaresi bu noktaya dikkat çeken bir husustur. Topçu'nun ifadesi ile geçmişin bu temadisi “Mâziden gelerek halimizi harekete geçiren bu ruh kuvvetleri, gelmiş oldukları hızla orantılı olarak istikbalin hayatını meydana getirirler.” sözlerinde aksini bulur. Millet, geçmişle gelecek arasında nasıru'l-ibad olanların şahsiyet mefkûresinde kalb-i selim taşıyan zevatın omuzlarında yükselir. Olmadıysa nolur? “Gördük ki, cemiyet şahsiyetsiz, kaderci ve taklitçidir, örflerle yaşar, uysallıktan hoşlanır, maddeci ve efsanecidir, kuvvetle korkunun esiridir. Buna karşılık kendini bulan ferdî ruh, şahsiyet sahibidir, yaratıcıdır, isyan edicidir ve ahlak değerleriyle yaşar, hakikatler peşinde idealisttir, merhametle aşkın kahramanıdır” diyen Topçu'nun sözlerine muhatap olur. Bu bakımdan medeniyet şahsiyetle birleşir kalb-i selim sahibi aşkın kahramanlarının zihinlerinde zamana izini vurur. Bugün olmak istediğimiz nedir, bir umran içinde medeniyetimizi nasıl zinde kılacağız. Bu soruyla yüzleşmeden hayali görülen müstakbel bir serap olmaktan fazla kıymet taşımayacaktır.

Umrancılık, imar ederek hayatı ihya etmek bir medeniyet perspektifidir. Sömürerek semirmenin bir başka bakış açısı olduğu gibi. Maddenin muhtevi olduğu mana, dünyamızı imar edip ömürleri bir umrana çevirmeyi hedeflemiyorsa orada şahsiyet bunalımı var demektir. Çelebi Mehmed merhûmun kabrinden sonsuzluğa tevdi edilen âmirü'l-bilad/beldeleri imar eden yaklaşımı Selçuklu-Osmanlı çizgisindeki insanlık davamızın esas unsurlarından biridir. Bunun neticesi zevk-i selim insanların kuracağı şehirlerde hayatını imar eden insanlar olacaktır. Hayat pembe rüyalar resmi geçidi değildir elbette, imtihan hep sürer; lakin maddeye verdiğimiz şekle formunu kazandıran düşüncenin neliği o mekânın kimliğini oluşturur. Bu şehirlerde ferdî ruhun güzellikleri nefsi itkilerin şehvetlerini sindirmiştir. Değilse olan “Hak kuvvette, haysiyet alışverişte, din ekseri hocaların dini satan ellerinde esirdir” sözleriyle Topçu'nun ikazı karşımıza dikilir.

Mefkûrecilik, bir şahsiyeti imar eden temel meseledir. Sorumluluk, ızdırap, bakış açısı hepsi bu çerçevede teşekkül eder. Fikriyatımızın bizi sürüklediği yer neresidir. Çelebi Mehmed'in kabriyle konuşurken ölülerin dirileri nasıl yaşattığının, Allah'ın ölüden diriyi tarih yoluyla nasıl çıkardığının dersi alınırken dâfiü'z-zulumât ve'l-fesat / fesatları ve zulümleri kovan anlayışıyla bir akl-ı selim ile mefkûresini kuran bir şahsiyet düşünülmelidir. Adalet ve muvazenenin var ettiği bir tesanüd toplumunda zulüm ve fesat yaşayamaz. Değilse Topçu'nn çarpıcı ifadeleri ile “Zalimler arasında en çok bizi kurtardığını söyleyen eller bize zulmediyorlar: Devletliler, servetliler, kuvvetliler.” Modernitenin piyasa haline getirdiği dünyamızın güç odaklı, çatışmacı ve çıkar odaklı uygarlığı hayatı ve dünyayı çöplüğe çevirdi.

Doyum patlamaları yaşadığımız, kolonya ferahlıklarıyla mutmainneye ulaşılan günümüzde gerçek hayallerin gerçek hikâyelerini özlüyoruz. Mürekkebini gönülden dolduran kalemlerin aşk yazan gerçek sözlerine susayan zihinlerimiz bir mefkûreli şahsiyetin imar nizamını niyazda. Tarih aynasında baktığımızda ne görüyoruz? Bir sabah uyanıp hafızasını yitiren insanın aynadaki aksine boş boş bakması gibi mi yüzümüze bakıyoruz tarih aynasında ya da kendi egosunu zirveleştirmişler gibi aynadaki güzelliğimizin çukurlarında olduğumuzdan başka bir abartı mı görüyoruz bu ayinede? Hafızanın yokluğu musibet olduğu gibi onun büyüsüyle hemhal olup amacı yitirmek de başka bir beladır. Millet, milliyet ve diyanete müstakim yolu gösterecek o aydınlık tarihten bize gülmektedir vesselam…

Ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın sonsuz mesajı bu çerçevede ne anlatır ki acaba?