25 May 2015

Erdoğan'ı ipe çekeceklerdi!

Amerikan kuvvetleri etkin bir direnişle karşılaşmadan Bağdat'ı işgal etmişti. Oldukça güçlü bir ordusu olan Irak'a ne olmuştu da, savaşmadan teslim olmuştu? Bu hususta pek çok tez ileri sürüldü.

Bazı yorumcular, Irak rejiminin orduyu bir dış savaşa göre değil, iç sorunlara göre konumlandırdığını ileri sürüyorlardı.

Oysa Irak ordusu, İran'la 8 yıl süren savaşta, askeri açıdan İran'dan daha zayıf olmasına karşın daha az zayiat vermiş, hatta İran topraklarının bir bölümünü bile ele geçirmişti.

Kimileri ise, “Amerika, bilinçaltına yönelik sinyal yayarak, Irak ordusunun savaşmasını engelledi” diyordu. Bu mevzudaki her tezin zayıfta olsa haklılık payı olabilir elbet. Ancak gözardı edilen çok daha önemli bir husus daha var.

O da, Irak ordusunu ele geçiren sahte şeyh Kesnizani'nin, tüm müritlerine savaşı terk edip, tatile gitmelerini emretmesiydi. Bu yüzden de, Amerikan kuvvetleri kolayca Bağdat'ı işgal edebilmişti.

Yani bir nevi kale kapısı içeriden açıldığı için, savaşın işgal aşaması oldukça kısa sürmüştü.

Bush'a özgüven sağlayan ve savaşın kısa süreceğini söylemesinin gerçek nedeni buydu. Ayrıca asıl işgalci Amerika değil, İsrail ve İngiltere'ydi. Çünkü bu alçak savaşta, Amerika adlı fili, Irak bahçesine süren onlardı.

Özellikle pek çok Müslüman ülkede, Yahudi kabalizmi, büyü ve hipnoz dâhil her türlü tekniği kullanan dinler arası diyalogcularla, “ılımlı İslam” adını verdikleri projenin peşinde olan MOSSAD, CIA ve Vatikan teslisinin Irak'taki başarısı, benzer projelere dönük yatırımın artmasına yol açdı.

Aslına bakarsanız, Saddam durumdan ta 1980'lerde şüphelenir. Ancak o günlerde, İran'la savaşmaktadır ve tehlike henüz Saddam'ın uykularını kaçıracak boyutta da değildir. Bu nedenle gerekli önlemleri al(a)maz. Bizim paralel çeteyi de, pek çok kişi fark etmiştir etmesine, ama benzer nedenler bizim içinde geçerli olur.

Kesnizaniler ile İsrail'in ilişkileri, ‘Birinci Körfez Savaşı'nda iyice sıkılaşır. Artık onlar içinde para sorunu yoktur. Tarikata üye olmayanlar, şantajların yanı sıra para ile satın alınır.

MOSSAD ve CIA ile ilişkiler, M. Kesnizani'nin iki oğlundan biri olan Nehru tarafından yürütülür. Diğer oğlu Gandi ise bir faili meçhule gittiği için hayatta değildir. Oğul Nehru, Irak'ın ne kadar istihbarî bilgisi varsa, İsrail ve Amerika'ya taşır.

Saddam, gizli ve derin yapının etrafını bir örümcek ağı gibi sardığından şüphesi kalmadığında, artık iş işten geçmiştir. 

Kürt ve Sünni görünümlü olan ve dinî sadece kirli amacına alet eden Kesnizani, Şiilere de nüfuz etmek istese de, halk arasında pek kök salamaz. O gün iktidarda büyük oranda Sünni görünümlüler vardı. Arap, Türkmen ve Kürt pek çok kimse bu şer ağının içine çekilmişti.

Şeyh, başta tüm karakollar olmak üzere, her kuruma en az beş has adamının yerleştirilmesini emreder. Durumun farkında olan Saddam, Sivil Savunma Kurumu olan El-Difa El-Medenî'yi kurar. Fakat Kesnizani üyeleri burayı da istila ederler.

Irak işgali yaklaştığında bu karanlık şeytanî yapının üç milyon mensubu, her biri en etkin yerlerde olmak üzere, tenya gibi ülkenin bütün sinir uçları ve karar mekanizmalarını işgal ederler.

1970'lerden bu yana tümüyle MOSSAD kontrolündeki Irak'ın paralel çetesinin genel politikasına göre, en küçük köyde bile bir “tekke” açılır, başına da şeyhe körü körüne bağlı bir “kul” konulur.

Tıpkı Gülen'in altın çağındaki Türkiye gibi, onlara çalışmayan, özellikle de Türkiye ile irtibatlı Türkmenler, ya İsrail ajanı, ya MİT ajanı, ya da başka yaftayla ihbar edilip, sustururlar. 

İsrailli ya da başka ülkelerden zengin Yahudilerin, ülkede toprak ve ihaleleri almalarını sağlarlar. İslamî bir görüntü verilmiş olan tarikatın ritüellerine bakıldığında, İslam'dan çok Kabalizm ve onun büyücülüğünün hâkim olduğu görülür.

Tarikat amacını gizlemek için genel halka yönelik klasik İslamî eserler yayınlar. Ancak şeyhin yazdığı ve bağlılarına verilen eserler incelendiğinde ise Musevileştirme faaliyeti yapıldığı gözlerden kaçmaz. İstihbaratçılar onları “sihirler bütününden ibaret bir yapı” şeklinde tarif ediyor.

Tarikat görünümlü taşeron örgüt, kendilerine hoşgörülü olmayan ve rakip olma ihtimali olan ne kadar tarikat, cemaat ve oluşum varsa; küçümser, aşağılar ve bizde olduğu gibi gerektiğinde operasyon yapar. Müslümanlar arasında çatışma çıkarabilecek tüm unsurları devreye sokar.

Bazı arsızlar kaynak olarak onu göstermeden yayınlar yapsa da, hepimiz gibi Türkiye'de “Kesnizani tarikatı/örgütü”nün adını, Ahmet Dinç'in şimdilik baskısı olmayan “Babil'de Amerikan Tangosu” adlı eserinden öğrendi.

Bugün üçe-beşe bölünmeye çalışılsa da, 2004'de yazılan eser bugünleri görmüşçesine, Irak'ın üçe bölüneceğinden söz ediyor. Gerçi Saddam, ülkeyi askeri kontrol açısından üçe bölmüş ve başlarına oğlu Kusay, Ali Hasan ve yardımcısı Duri'yi getirmişti.

Yirmi gün süren savaşta Bağdat'ı savunan Kusay, Duri'den yardım beklerken, Duri ilk günden askerleri evlerine göndererek, kendi bölgesini bile savunmadan teslim eder.

Irak'ın yaşadığı bu afeti bildiğinizde, başarısız 17-25 Aralık darbe girişiminin, Türkiye ve özellikle de Müslümanların geleceği açısından, Allah'ın büyük bir nimeti olduğunu daha iyi fark edersiniz.

Saddam'ın Irak'ı savunmasını engelleyen fitne yapılanmasının, ülkemizdeki kardeş kuruluşunun bugün ya da yarın Türkiye'de de benzer bir felakete yol açtığını hayal edin. Ediniz ki, hemen her ülkenin başına örülen şer ağlarını daha yakından görme imkânı doğsun… Hiç kuşku yok ki başarılı olsaydı ilk ipe çekecekleri Erdoğan olacaktı.

Demek ki düşman, hep yanı başımızda ve biz hep onu “dost” sanıyoruz. O zaman önce iktidar, sonra da herkes “dost” sandıklarını bir kez daha kontrol etsin. Etsin ki Saddam'ın, daha da önemlisi Irak'ın başına gelenler, bizim ve başkalarının başına da gelmesin.