02 Ekim 2017

Erdoğan nasıl devrilir ? Narkoz-Borç-Savaş

Bankerler 1694 yılında çoğunluk hissesi  Nathan Rothschild'a ait olarak İngiltere Bankasını kurdular. Savaş için  Kral Willim'a 1.200.000 poundluk  altın ve gümüşü yıllık % 8 faizle  borç verdi. Banka bir sinsi oyun daha yaparak kraldan 1.200.000 pountluk  para basma yetkisi alarak piyasaya kredi olarak verebilme iznini aldı.  Aynı miktarı piyasaya da % 8 para basıp satarak toplam yıllık % 16 faiz elde etti. Bankanın havdan para yaratması böylece başladı.

Nathan Rothschild şöyle diyecekti :'' İmparatorluğu yönetmek için kim kral olduğu umurumda değil. Çünkü Britanya'nın para arzını kim kontrol ediyorsa, imparatorluğu da o kontrol eder. Ben Britanya'nın para arzını kontrol ediyorum''

Yıl 1850... Osmanlı imparatorluğu içinden çıkamayacağı iktisadi sıkıntılar geçiriyordu. 1853 Kırım savaşını  finanse etmek için  devlet faizli tahvil çıkartarak  borçlandı.  Bu borçlanma paraya  duyulan ihtiyaç ile aynı oranda hızlı bir şekilde arttı. Borçların takibi ve  tahsili için 24 Mayıs 1854'te kurulan banka, ismini Osmanlı bankası olarak alıyordu. Bankanın Osmanlı ismi bir algı operasyonu olarak, sonraki operasyonların işaretiydi. Londra merkezi olan ve sahipleri Rothschild ailesi, Atkinson Wilkin, Pereire Kardeşler ve Tehedore Baltazzi idi. Bu büyük borcun altında Osmanlı  imparatorluğuna ikinci operasyon 27 Ocak 1863'te kendisini yeniden yapılandırdı. Osmanlı devleti İngiliz –Fransız bankerler ortaklığında olan Osmanlı bankasına; 30 yıllık kağıt basma yetkisi verdi. Tarih 20 Kasım 1881'i gösterdiğinde  Duyun-u Umumiye İdaresi kurularak Osmanlı'nın iktisadi bağımsızlığı sona ermişti.

Cumhuriyet kurulduktan sonra Osmanlı bankasının banknot basma  ayrıcalığı 1935 yılına kadar uzatıldı. Para İngiltere'de basılıyordu. Gerekçe ülkede banknot matbaası olmayışıydı. 1958 yılına kadar para Türkiye'de basılamayacaktı.

Yıl 1996.. Refah partisi iktidara geldiğinde Erbakan Güçlü Türkiye'nin güçlü ekonomiden geçtiğinin göstergesi olarak ekonomiye ağırlık verdi. Kamuoyunda mimarlığını Prof. Dr Mete GÜNDOĞANIN  yaptığı ‘'Havuz Sistemi'' olarak bilinen parayı kontrol etme diyebileceğimiz bir sistemle; memura, çalışanlara, emekliye görülmemiş maaş artışları yapıldı, D-8 kurulmuştu. 15 Haziran 1997 Çırağan sarayındaki D-8 kurulmasından sonra bütün liderlere küresel elit operasyon yaparak D-8 liderlerini görevden uzaklaştırıldı.

Kemal DERVİŞ ekonomik tetikçi olarak Türkiye'ye gönderildi. Ülkenin finans sitemi, yer altı ve yer üstü  kaynakları  elit uluslararası sermayeye teslim edilir hale geldi.

Ak Parti'nin iktidarı döneminde geçirdiği süreçler, siyasal ve iktisadi açıdan Türkiye'nin en kırılgan noktalarını oluşturdu. Borçlanarak bir büyümede  olsa halka yansıyan olumlu yönler,  Ak Parti'yi daha da her seçimde güçlendirerek çıkardı. Çok iyi başlayan ABD ve AB ilişkileri Türkiye'nin ekonomisi güçlendikçe  2071 hedefini dillendirdi. Sesini milli yönde yükselten Erdoğan, Feto terör  örgütü ile terbiye edilmek istendi. Bir darbe ile devrilemeyen Erdoğan ekonomiyle vurulmak istendi. Ancak ilk yoklama dalgası diyebileceğimiz bu saldır direnç noktalarını  iyice tespit etti. Şimdi bu tespitler yeni iktisadi operasyonel hamleleri bekliyor.

Erdoğan nasıl devrilir? Sorusunu kapalı kapılar arkasında tartışan üst akıl; imparatorlukları çökerttikleri ‘'borçlandırma ve sonra savaşa sokma'' sistemi ile Erdoğan'ı devirmek istiyorlar.  Ancak bunu sinsi biçimde nasıl gerçekleştirecekler?  Erdoğan'ın devrilmesi Türkiye'nin kaderiyle özdeşleştirilmiş durumdadır. Erdoğan'a ekonomik yapılacak operasyonun Türkiye'ye yapılacağı yaklaşımı çok da yabana atılacak bir  yaklaşım değildir.

Türkiye'deki sürdürülebilir borçlanma yapısı olan  borca dayalı para sistemi, bu operasyonun ana merkezidir. Halkın bankalara borcunun Ak parti öncesi 2002 de 6,6 milyardan 2017 de, 15 yıl içinde 426 milyara yükselmesi ekonomik bir  operasyondur.  2002'de Dış borç Bürüt stok'u GSYH oranı %54.8dir.  Bugün 2017 de bu oran  % 49,1 çıkmıştır.  Toplam dış borcumuz 412.4 milyar$'dır. Bütün borç göstergeleri savaşa sürükleyen tarihsel alt yapıyı gösteriyor.

Unutulmamalıdır ki Türkiye görünen düşmanından ziyade, bu iktisadi politikaların değişimine giderek ekonomik gücü ile milli birliği ve toprak bütünlüğünü daha güçlü sağlayacaktır.

Özellikle önerilen faizsiz finans alternatifleri gibi,  gerekli köklü iktisadi değişimlerin yapılmasını geciktirecek, sistem içerisinde sözde faizsiz alternatif uygulamalarla, borç ekonomisini üretim ekonomisine çevirecek; çalıştay ve raporlarla  alternatif gibi sunulan önerilerin hepsi, borca dayalı para sistemi içinde sorun çözemeyen, oyalayıcı yaklaşımlardır.

Sözün özü; İktisadi politikalarda uygulanan narkozun etkisinden çıkmamız gerek. İktisadi kurtuluş, parasal bağımsızlıkla başlayacaktır. Üretimin önündeki sermaye yetersizliği yalanını kaldıracak,  yeni bir iktisadi model olan Taban Ekonomisi ile olacaktır.

Not: Prof. Dr. Mete Gündoğan'ın yeni çıkmış Destek yayınlarından  ‘'Narkoz'' isimli kitabından istifade ettik. Kitaba ulaşmak isteyen için aşağıda linki veriyorum.

https://www.bkmkitap.com/narkoz?gclid=EAIaIQobChMIia_yp8nK1gIVybobCh3DXA5xEAQYASABEgIKSfD_BwE

 

Selam ve dua ile...