19 Şubat 2017

Evetler ve hayırlar...

Gündemde olan referandum sebebi ile en çok duyduğumuz iki kelime, evet ve hayır oluyor.

Bazen birikmiş umutların, heyecanların beklentisi, bezende bir yıkım, bir pişmanlık sebebi, tek bir kelime. Evet ve hayır, sebep olduğu sonuca göre farklı anlamlar kazanabiliyor.

Peki, biz bu ufak kelimelerin hayatımıza olan derin etkilerinin acaba ne kadar farkındayız? Bu günden sonra büyük oranda etkileyeceği gibi, bu günden önce ve şuanda da evetlerimiz ve hayırlarımızla yön verdiğimiz bir hayatı yaşıyoruz.

Ve hızla akıp giden hayatın içinde, evetlerimizin ve hayırlarımızın hayatımızdan neler alıp götürdüğünün bile muhasebesini yapacak fırsatı bulamadan sürüklenmeye devam ediyoruz.

Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

"Kul, Allah´ın hoşnut olduğu bir sözü önemsemeksizin söyleyiverir de Allah onun derecesini yüceltir. Yine bir kul Allah´ın gazabını gerektiren bir sözü hiç önemsemeksizin söyleyiverir de Allah onu bu sözü sebebiyle Cehennemin dibine atar." (Buhârî, Rikak 23, Tirmizî, Zühd 10)

Bu kadar ciddi bir hayat yaşarken çok kolay olmamalı karar verebilmek.

Akşam saat 12 ye yaklaşırken “hadi bir film seyredeyim.” fikrine/teklifine dediğimiz bir “evet”, günümüzün en kritik 2 saatini boş bir kurguya telef etmemizle kalmaz sadece.

Gecikmeli olarak uykuya dalışımızdan 3-4 saat sonra minarelerden haykıran kurtuluş çağrılarına ve “Namaz uykudan hayırlıdır.” nidalarına, ruhumuzun “Evet ya Rabbi! Kalktım geliyorum.” demesine de bir güzel(!) engel olmuştur.

Camiye gidemediğimiz gibi, bizi gaflete davet eden sıcak yorgana da “hayır” diyecek gücümüzü en son ibresine kadar indirmiştir bir film.

Rabbinin huzurunda başlanamayan bir güne gözlerimizi açabildiğimizde, helal para mücadelesinde karşımıza çıkacak engellere karşı, “hayır” diyecek manevi kuvveti de yeterince depolayamamışızdır.

İşimize/okulumuza v.b. ulaşmak için yaptığımız yolculuk için harcadığımız anlarda, çok yakınımızda olan bir düşman daha vardır. Cebimizden kalbimize, bağımlılık oklarını hızla fırlatan teknolojik şeytanın, nefsimizin “evet” dediği uygulamaları, içimizdeki pek çok güzelliği alıp götürürken, “hayır” diyemediğimiz için her geçen gün, içinde daha çok kaybolur, kendi rızamızla köleleşiriz.

Gün içinde de hepimizi bekleyen yoğun bir mücadele vardır. Bu mücadele içinde öfkelerimize, heveslerimize, bezen hırs ve kıskançlıklarımıza “hayır” deyip, vicdan ve adalet duygusuyla kendi zararımıza bile olsa “evet” dememiz gereken zor imtihanlardan geçeriz.

Ayrıca bizi inanç ve değerlerimizden taviz vermeye zorlayan birçok karar anı ile karşılaşırız.

“Önce iş!” diyen patrona/müdüre: “Hayır benim namazım var. Kazaya bırakamam, yemek için, sigara molası için bekleyen iş, namaz içinde 10 dakika bekleyebilir, gerekirse fazladan çalışır telafi ederim.” diyen bir işçi…

“Var mısın iddiaya?” sorusuna, bankadan gelen cazip(!) bir kredi (borçlanma) teklifine “Hayır! İddiaya, kumara, faize yokum…” diyen bir genç…

“Bir maaş için başımı açamam. Hayır! Ben bunun için okumadım/okuyamam. Bana Allah yeter o ne güzel vekildir.”  diyen bir öğrenci…

“Bebeğime aşı vurdurmayacağım. Hayır! Bilinen içeriğinde var olan kimyasal ve yapay biyolojik hammaddelerin evladımın vücuduna girmesine izin vermeyeceğim” diyen bir anne…

“İş yemeğimi? Ama içki varsa, hayır ben gelmeyeyim. Daha sonra yine görüşürüz.” diyen bir iş adamı…

Gibi karakterli cevaplar veren sağlam inançlı Müslümanlardan olabilmemiz için, gece yarısı telef ettiğimiz 2 saat, bize film seyretmek dışında oldukça lazımdır.

Akşam olunca yorgun düşen bedenler, taksit taksit alınmış geniş eşyalara gömülüp, dev ekranların karşısında rahatlamak(!) adına, maç denen, oyun denen, yarışma, dizi, eğlence denen zırvalıklara “evet” derken, belki de kendilerini Allah ve Resulünün anlatıldığı ortamlara, ilim ve ibadet meclislerine davet eden arkadaşlarına, geçici az bir haz için rahatlıkla “hayır” diyebilmişlerdir.

Zaman geçtikçe artan bağımlılığımızın ve yalnızlığımızın farkına varmak, düşünmek ve tefekkür etmek için gerekli olan sessiz bir 15 dakika bile, geçiştirilmesi gereken bir can sıkıntısı olarak kodlanmıştır yeni algı dünyamızda.

Varlık gayemiz anlamak adına, bize gönderilmiş kutsal kitap Kuran'a ve O'nu en iyi anlayıp, anlatabilmiş Resulullah'ın sünnetine “evet” derken, kıymetli hayatımızı zayi ettiğimiz bütün duygu, düşünce, fikir, sistem, alışkanlık ve arkadaşlıklara “hayır” diyebilmeliyiz.