02 Mart 2023

Evimiz Balkanlar

Milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı Balkanlarda 100 yıldır İslam’ın izleri silinmeye çalışılıyor. Katliamlar ve soykırımlarla milyonlarcası katledilen Müslümanlardan kalan camiler, medreseler ve hatta çeşmeler dahi yıkıldı. Buna rağmen ayakta kalan Boşnak, Arnavut ve Türk Müslümanlar ise her anlamda sıkıştırılıyor, bunaltılıyor ve yok sayılıyor. Balkanlar bizim evimiz ve Türkiye küçük düşünemez.  Balkanlar’da bir medeniye mücadelesi yaşanıyor. Balkan coğrafyası öncelikle bizim medeniyet izlerimizi taşımaktadır. Belki Batıyı da bu denli rahatsız eden şey kendi evleri olarak gördükleri coğrafyada bizim kimliğimize ait olarak görülen tarihi doku ve insan yapısıdır. 

NEDEN DÜŞMANLAR?

80 milyona yakın Balkan nüfusunun 12 milyon kadarı Müslüman ahaliden oluşmakta. Müslüman toplulukların başında ise Arnavut, Boşnak ve Türkleri sayabilir. Tabii Pomak, Roman, Tatar Müslümanlar da sayıları daha az olmakla birlikte Balkanların Müslüman sakinleri arasında yer alırlar. Balkan coğrafyası tarih boyunca süper güçlerin ya da süper güç adayı olarak kendi gören devletlerin ilgi odağı ve mecburi kontrol merkezi olarak görülmüştür. Roma, Makedonya; Osmanlı Devleti… Bu stratejik olarak haklı bir durumdur. Zira Asya, Avrupa ve Afrika’ya erişimin en kolay sağlanabileceği coğrafya olan Balkanlar aynı zamanda birbirinden farklı dini ve etnik unsurları da barındıran adeta bir milletler mozaiği olarak da biliniyor.

Bölgedeki Müslümanlar için çok önemli bir tehlike var. Maalesef kültürel erozyon çok hızlı bir şekilde Müslüman toplulukları kemiriyor.  Müslüman Balkan gençliği hedefsiz, gayesiz ve vizyonsuz bir şekilde her türlü tuzağın içine çekilmektedir. Dini ve tarihi eserleri zaten savaşlarla ve katı komünist süreç boyunca tarumar edilen Müslüman halkın, bir asra yakın bir süredir katliamlar ve göçler arasında iyice yok edilmeye azmedildiği unutulmamalı. Bu durum beraberinde mevcut gençlik için bir yılgınlık ve boş vermişliği de getirmektedir.

BALKANLAR ENDÜLÜS OLMASIN

Balkanlar Avrupa’dır. Avrupa’ya giriş kapılarından bir kapıdır.  Burada yedi asırdan uzun bir süre bayrak gösteren, İslam medeniyetiyle birlikte Batı medeniyetine sayısız anlamlar katan Endülüs’ün başına gelenler bir asırdır daha geniş ve yekpare hareket eden dünya devleri tarafından Balkanlardaki Müslüman topluluklara reva görülmektedir. Bunda aslında sürpriz kabul edilecek bir durum yok. Kendi medeniyet algılarıyla Müslüman güçlü devletlerin de yokluğundan istifade ederek düşman saydıkları ne varsa yok etmeye çalışıyorlar. Bunu dün ortaçağ döneminde kendi aralarında yüzyıl, otuzyıl savaşlarıyla da yaptılar.

Balkan coğrafyası öncelikle bizim medeniyet izlerimizi taşımaktadır. Belki Batıyı da bu denli rahatsız eden şey kendi evleri olarak gördükleri coğrafyada bizim kimliğimize ait olarak görülen tarihi doku ve insan yapısıdır. Batı kendi içinde de Müslüman topluluklara karşı bu alerjisini sürdürmekte ve aşağılayıcı ırkçı kampanyalarla ötekileştirdiği Müslüman topluluklara karşı ayrımcılık politikaları yürütmektedir. Ama unutulmamalı ki Balkanlar bizim de evimizdir. İslam dini farklılıkları kendi içindeki muhteşem ahenk ile kuşatır ve kucaklar. Kimseye hiçbir topluluğa inançlarından ötürü baskı yapmaz, yapılmasına da müsaade etmez. Mabetler, ibadetler korunur. 5 asrı aşan Osmanlı dönemi bunun yaygın örnekleriyle doludur her şehir ve kasabada. O nedenle Balkan Müslümanları nerede yaşarlarsa yaşasınlar Sırp, Hırvat, Bulgar ya da Makedon komşuyu kabul eder, evinde pişirdiğinden ikram eder. Onu yok etmek için çaba göstermez. Vergisini veren her vatandaş haklardan faydalanır. Hangi dine, inanışa mensup olursa olsun barış içinde yaşar.

BALKANLARI GÖRMEZDEN GELME LÜKSÜMÜZ YOKTUR

Bizim Balkanlar’a bigane kalma gibi bir lüksümüz asla olamaz. Hem tarihi hem de coğrafi olarak bu bir zorunluluktur. Balkanları görmezden gelmek “ben küçük düşünüyorum” demektir. Ve şu bir gerçektir ki Anadolu coğrafyasında küçük düşünemezsiniz. Büyük düşünmek de sadece lafzi olamaz. Bunun gereklerini yapmazsanız durum yine değişmez. Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya Türkiye’nin koruyucu kalkanlarıdır. Buralarda yaşayan topluluklar mutlu ve sağlıklı değillerse sizin de kendinizi emniyette hissetmeniz mümkün değildir. O nedenle Saraybosna’nın, Üsküp ve Tiran’ın huzur ve güvenliği İstanbul, Ankara ve İzmir’in de huzur ve güvenliğini gösterir. Yıllar yılı Balkanlardaki acılarla, sıkıntılarla sarsılıp durduk. Balkanların acıları bizlerin acıları oldu. Osmanlı’nın Bosna’nın kuzeyine Bihaç’a kadar uzayan yeşil kuşağı bizim de doğal sınırlarımız oldu. Bu emperyal bir bakış açısı değildir. Zira Moro, Patani ve Arakan ya da Afganistan’a da karşı farklı bir bakış açısına sahip değiliz. Netice itibariyle herkes için huzur istiyoruz ve fakat buradaki Müslüman topluluklara destek verilmez ise bu huzurun sağlanması çok da mümkün görünmemekte.

Türkiye bu topraklarda çok uzun süre kalan ve adaletle hükmeden Osmanlı mirasının sahibidir. Türkiye Balkanlarda yeniden büyük güç olma potansiyelini en az Almanya ve ABD kadar taşımaktadır. Bölgede Rusya Ortodoks Slav kökenli yapılar üzerinden etkinliğini sürdürme gayretindeyken, AB ise Katolik, Protestan yapıları öncelikli hedef olarak görmektedir. ABD ise bölgenin Müslüman unsurları üzerinde daha etkindir. Türkiye’nin boşluğu ABD tarafından doldurulmuştur. Türkiye’nin gittikçe bölge üzerinde daha fazla inisiyatif almaya başladığı da bir gerçektir. TİKA, Hüdayi Vakfı, İHH gibi kurumlarla 20 yıla yakın bir süredir başta kriz alanları olmak üzere afet bölgelerindeki insani yardım çalışmaları Türkiye’nin bölge etkinliğini daha da artırmakta; dosta güven düşmana korku vermektedir. Türkiye’nin bu politikasını sürdürmesi yine başta kendisi için önemli bir hamle olurken bölgede bulunan dost ve akraba toplulukların da kendilerini daha emniyette görmelerini sağlamaktadır.

WhatsApp Image 2023-03-01 at 11.14.22 (1).jpeg

OSMANLI HALA BALKANLARDA

Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiğimiz birçok Balkan şehrinde Osmanlı izlerin yerinde görme imkanına tekrar sahip olduk. Balkan şehirleri ruhu olan canlı birer yapıdır. Zira geçmişten izler taşırlar ve onları bugüne aktadırlar. Osmanlı’da ve İslam medeniyet algısı olarak şehirler cami ve çevresinde doğar ve gelişirler. Çünkü camiler hareketli, hayat dolu yapılardır. Zamanla kunduracısı, bakırcısı, ekmekçisi ve diğer ticaret erbabı ve evler, çeşmeler, hanlar, hamamlar ve köprüler kurulur ve bir de bakmışsınız büyük bir kasaba ve şehir meydana gelmiş. Bu şekilde Plevne’den Bihaç’a yüzlerce kasaba ya da şehir vücuda getirilmiş ve hemen hepsi canlı ve hayat fışkıran menbağlar olmuştur. Osmanlı Devleti üzerinde Balkan coğrafyası o kadar etkilidir ki 30 binin üzerinde eser vücuda getirilmiş ve birçoğu vakıf eserleri olarak korumaya alınarak uzun yıllar bu hizmetin devamı planlanmıştır. Nitekim ilk en büyük kayıpların verildiği 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşına kadar bu eserler hizmetlerini sürdürmüş ve fakat bundan sonra başlayan tarihi eser kıyımı günümüze kadar aralıksız devam ettirilmiştir. Önemli bir kısmı savaş ve karışıklık dönemlerinin etnik şiddetinde, bir o kadarı ilgisizlik ve bakımsızlıktan, bir kısmı da amaç dışı kullanımlarla tarumar edilmiş. Bu eserlerin %90’ına yakını bu şekilde yok edilmiştir. Şimdi ise Bulgaristan’dan Macaristan’a kadar yıllara meydan okumayı başarmış onlarca eser ilgi ve alaka beklemektedir.

WhatsApp Image 2023-03-01 at 11.14.22.jpeg

Yaklaşık 1,5 asırdır Balkan Müslümanları inanılmaz zor ve zahmetli günler geçirmektedirler. Savaşlar ve onların getirdiği açlık, yoklukların doğal sonucu göç olmuş milyonlarca insan yüzlerce yıldır vatan dedikleri toprakları bırakarak sonu belirsiz yolculuklara çıkmışlardır. Amerikalı tarihci Justen Mc. Cartey Ölüm ve Sürgün adlı kitabında 1823-1922 yılları arasında Balkanlar ve Kafkasya’da 5,5 milyon insanın katledildiğini ve 5 milyon insanın da sürgün edildiğini söyler. Bu böylesine acı bir tarihtir. Bugün Türkiye’de bile neredeyse Balkanların tamamındaki kadar Balkan kökenli Müslüman bulunmaktadır.

BATILI KÜLTÜREL DEĞERLERE KURBAN VERİLEN NESİLLER

Günümüzde ise savaşlardan yeni sıyrılan ve güvenlik ve ekonomik tehditlerin sarıp sarmaladığı, çocuklarını çoğu kez Batılı kültürel değerlere kurban vermiş aileler çıkar karşımıza. Komünist yönetim öncesi ve sonrasında kendilerine Katolik ya da Ortodoks komşularına tanındığı kadar fırsat eşitliği tanınmamış bu insanlar hep dişleriyle tırnaklarıyla çalışarak ayakta kalabilmişlerdir. Muhaceratta da mukim bulundukları coğrafyalarda da bu asla değişmemiştir. Her türlü acıya göğüs geren, inanılmaz badireler atlatarak bugünlere kadar bulundukları coğrafyalarda dinlerini, kültürlerini muhafaza eden bu güzel insanlara karşı hem devlet hem de millet olarak vefa borcumuz olduğunu düşünüyorum. Serhat boylarında yıllarca sabırla bekleyen kardeşlerimizle siyasi ve ekonomik anlamda irtibatların daha sıkı hale getirilmeli ve insan sıcaklığı olarak da Anadolu’yla Rumeli yeniden dost ve kardeş olmalıdır. 

 

 

***

NOTLAR

*  Prizren’de bir kahve molasında Prizren İslam Birliği Eski Başkanı Lutfi Ballek üstadın dilinden merhum Erbakan Hocaya dair hatıraları dinlemek ve o esnada kahve yudumlamak.

* Konya’dan Kosova’ya bir ticaret-kardeşlik köprüsü kuran Abdurrahman Doruk gibi isimler Balkanlar’da daha çok olmalı, daha büyük işler yapmalı inşallah.

* Üsküp’ün kadim çarşısında içilen çayların, kahvelerin lezzeti.

* Balkan tatlısı Triliçe kesinlikle yerinde, Balkanlar’da tadılmalı.

* O haçları ne kadar büyük ve ne kadar yükseğe dikerlerse diksinler gökyüzündeki ay yıldızdan daha yükseğe çıkartamayacaklar.