EVRENSEL BOYUTTA BİREY VE ÜMMETİ OKUYABİLMEK
Bilginin güç olarak kabul edildiği Dünya’mız da Şimdiki neslin
yeteri kadar okuyup araştırmaması ürkütücü boyutlardadır.
Dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı bir zaman diliminde ülkemiz
açısından da çok önemli değişim ve karar süreçleriyle yüz yüzeyiz. Türkiye
tarihinden ve coğrafyasından kaynaklanan değerinin farkına varıyor, Vizyon
geliştiriyor, sorunlarıyla yüzleşiyor.
Tarihsel süreçlerin ve gelişen Olayların, acıların, yıkımların ve
oluşumların kodları o coğrafyalardaki tarihin geçmişinde aranmalıdır. Bu yıkım
ve acıların tekrar yaşanmaması için yeni neslin bu kodları bilmesi ve anlaması
gerekiyor.
Evet! Okumak, varoluşun, hayatın, tarihin, dünyanın, kültür ve
uygarlıkların, yaşadığımız gerçekliklerin, maruz bırakıldığımız gerçekliklerin
farkına ve bilincine varmak için, hayati önemi olan bir etkinlik, sorumluluk
eylemidir. Okuyarak kendimizi. Geçmişimizi ve geleceğimizi gerçekleştiririz.
Müslüman olmak, evrensel anlamda bütün insanlığın ve tarihin nabzını
tutarak, bu doğrultuda bir Misyon sahibi olmakla başlar. Bu nedenle, öncelikle,
İslam’ın evrensel dünya görüşünü, hayat ve siyaset tarzını bütün boyutlarıyla,
bütün nitelikleriyle, anlamak ve tecrübe etmek üzere okumak gerekir.
İnanca dayalı evrensel ufuk, bütün bir yeryüzünü kapsadığı için,
özellikle genç kuşakların, eleştirel bir dikkat ve eleştirel bir hassasiyetle
bütün kültürleri okumaları elzemdir.
İslam coğrafyalarında halklar, sahip oldukları inancı, yabancı
gerçekliğin veya dayatılan gerçekliğin belirlediği sınırlar içerisinde kalarak
temsil ediyor. Daha doğrusu İnancı, bütün referanslarıyla, paradigmalarıyla,
kavram ve kurumlarıyla değil; bireysel bir dindarlık biçiminde, ya da bir folklor
biçiminde yaşıyor.
Türkiye’de, İslami düşünce, kültür ve yaşam tarzı, halen toplumun yıllardır
maruz bırakıldığı epistemik saldırılar (sömürgeci bilginin saldırıları),
seküler saldırılar, asabiyete dayalı saldırıları anlayabilmiş, ve tüm bunlarla
hesaplaşabilmiş değildir.
Kendi gerçekliğimizi, bütün boyutlarıyla tecrübe edemiyor, temsil
etmiyoruz. Birbirinden çok farklı etkilere sonuna kadar açık bir toplum olduğumuz
için, ciddi bir biçimde kültürsüzleştirildik. Dolayısı ile, küresel entelektüel
tartışmalara katkıda bulunabilecek bir tek evrensel zihin, bir filozof
yetiştiremedik.
Geçmişte Dine dayalı hayat (FETÖ örneğinde bariz bir şekilde
yaşadık) büyük ölçüde din meczupları tarafından ele geçirildi. Toplum, bir
yanda politik popülizm uyuşturucuları alırken, bir diğer yanda da dinî popülizm
uyuşturucuları almaya devam etti, bunun sonucu İslam coğrafyaları gerçeğe
uyanabilmek için ağır bedeller ödemek zorunda kaldı.
Ümmet, evrensel İslam ailesinin, İslami bütünün ve bütünlüğün
adıdır. Müslümanlar, Anglosaksonlar gibi kendilerini genetik bir ırkla tanımlayamazlar.
Ümmet bilincini yeniden ihya edebilmek için, İslam toplumlarında, ulus-devlet
realizmlerini anma iradesi gösterebilecek, evrensel zihinler, düşünürler, filozoflar,
kültür adamları, sanat, edebiyat adamları vb. kadroları yetiştirmemiz gerekir.
Aynıyı tekrar eden kültürler, toplumlar için gelecek yoktur.
Ümmeti yeniden tahayyül edebilmek için, İslami bütünlüğü korumamız
gerekiyor. Tek parçadan bakarak ümmete ulaşılamayacağı bilinmelidir. Birey,
yaptığı her tercihle bütünlük bilincine katkıda bulunmayı amaçlamalıdır.
İslam dünyası zaman zaman, aklı edilgen kılan bir gelenek sebebiyle
radikal edilgenliklere, radikal teslimiyetçiliklere, radikal yenilgilere ve
bozgunlara maruz kaldı. Aklı edilgen kılan bir gelenek İslam’ın yerine geçti.
Bugün de İslam coğrafyalarında geleneğin otoritesi, İslam’ın otoritesinden daha
etkili olmaya devam ediyor.
Tarihsel ve yapısal gerçeklerle, İslami anlamda yüzleşmeyi,
hesaplaşmayı sevmeyen, bu sorunları aşmayı düşünmeyen, bu doğrultuda bir
mücadeleyi göze alamayan, bütün bu nedenlerle de romantik, ütopik, nostaljik
yanılsamalar biriktiren Kötürümleştirici bir gelenekten vazgeçmeliyiz
İslam’ın ilk yüzyıllarında İslami düşünce, kültür hayatı kozmopolit
bir üst kültür oluşturmak suretiyle bütün toplumlara, bütün renklere, bütün
boyutlara ve kültürlere hitap etme imkânı buldu. Bütün kültürlerle alışveriş
yapıldı, bu kültürlerden kendi bünyelerine uygun olanları aldılar, diğer
kültürlere de onların bünyesine uygun olanları verdiler.
Ne zamanki, İslam dünyası içeriden batıni, mistik müdahalelerle,
dışarıdan entelektüel haçlı seferleri yoluyla müdahaleye maruz kaldı işte o
zaman zihin ve bilinç dünyamız daraldı.
Hiçbir zaman Tevhid ve ümmet demek, basmakalıplaştırılmış, homojenleştirilmiş
bir toplum oluşturmak demek değildir.
İçerisinde yaşadığımız Dünyada, tarihte, mekânda neler olup
bittiğini bilmek, anlamak zorundayız.
Vesselam