26 Ekim 2023

Evrensel hukuktan ilkel adalete: İnsanlığın savruluşu

Kendilerini evrensel hukukun yapıcıları olarak dünyaya takdim eden Amerika ve Avrupa, aslında tüm evrensel hukuk normlarını, sadece kendilerinin belirlediği toplumların, ülkelerin veya insanların yararlanabileceği bir imtiyaz ve ayrıcalık olarak kullanmaktadır. Bunun en son örneği şu an Filistin’de, bütün dünyanın şahitliğinde yaşanmaktadır.

 

Filistin’de, egemen güçlerin himayesinde, sistematik bir soykırım yapılmaktadır. İsrail’in hiçbir değer ve hukuk normu tanımayan saldırılarında; çocuklar, kadınlar, masum insanlar öldürülmekte; okullar, camiler, kiliseler ve hastaneler bombalanmaktadır. İnsanlık tarihinin binlerce yıllık çabasıyla inşa edilen bütün değerler yerle yeksan edilmektedir.

 

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 3. Maddesinde; “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır” ifadesi yer almaktadır.

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesinde: “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç̧ kimsenin yaşamına kasten son verilemez” denilmektedir.

 

20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen ve 193 ülkenin onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesinde: “Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler” hükmü yer almaktadır.

 

O zaman şu soruyu sormanın vakti gelmiştir. Evrensel hukuk normlarında belirtilen, yaşama hakkı dokunulmaz olan çocuklar ve insanlar kimlerdir?

 

Filistin’deki, Suriye’deki, Doğu Türkistan’daki, Sudan’daki, Somali’deki, Yemen’deki çocuklar ve masum yetişkinler evrensel hukuk metinlerindeki “insan” ve “çocuk” tanımına uymamakta mıdır?

 

Canına kastedilen, yaşama hakkı gasp edilen bu çocuklar ve masumlar, evrensel hukukta bahsedilen insan ve çocuk tanımına uyuyorsa, kendilerini evrensel hukukun yapıcılaır ve adaletin koruyucuları olarak görenler neden bu insanların yaşamlarının korunması için bir şey yapmamaktadır.

 

Benim anladığım, dünyanın egemen güçleri tarafından hazırlanan, tüm bu evrensel hukuk normlarında bahsedilen “insanın”; beyaz tenli ve renkli gözlü olan, Hristiyanlığı veya Yahudiliği benimseyen insan olduğudur. Yani Müslümanlar, beyaz tenli olmayanlar, milli ve manevi değerlerini benimseyenler evrensel hukuk normlarında bahsedilen ve yaşama hakkı üstün görülen “insan” olmadığıdır.   

 

Sadece sözde medeni olan özünde vahşi olan medenileri biraz daha yakından tanımak için Merhum Aliya İzzetbegoviç’e kulak verelim. Bilge lider şunları söylemektedir; "Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur." Batı olarak tanımlanan yer aslında, bütün insani değerlerin battığı yerdir.

 

Dünya, binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca inşa ettiği tüm evrensel değerleri kaybetmiştir. Evrensel hukuk yerini güçlü olanın haklı olduğu, hukukun üstünlüğünün değil üstünlerin hukukunun geçerli olduğu “ilkel adalet” anlayışına bırakmış durumdadır.

 

Güçlü olanların zayıf olanlara ait tüm hakları, hatta yaşama hakkını bile gasp edebileceği yeni bir adalet düzeni. Aslında yeni değil, eski ve ilkel bir adalet anlayışı. Eski olan şeylerin yeniden moda olması gibi. Modern batı, yeniden aslına yani karanlık orta çağına dönmüştür. Yani her şey gibi o da aslına rücu etmiştir.

 

Sözlerime, milli şairimizin sözleriyle veda ediyorum; “Maske yırtılmasa hâlâ bize afetti o yüz.”

 

Neyi kaybettiğimizi hatırlamamız niyazıyla…

 

Vesselam…