Evrensel hukuktan ilkel adalete: İnsanlığın savruluşu
Kendilerini evrensel hukukun yapıcıları olarak dünyaya takdim eden Amerika ve Avrupa, aslında tüm evrensel hukuk normlarını, sadece kendilerinin belirlediği toplumların, ülkelerin veya insanların yararlanabileceği bir imtiyaz ve ayrıcalık olarak kullanmaktadır. Bunun en son örneği şu an Filistin’de, bütün dünyanın şahitliğinde yaşanmaktadır.
Filistin’de, egemen güçlerin himayesinde,
sistematik bir soykırım yapılmaktadır. İsrail’in hiçbir değer ve hukuk
normu tanımayan saldırılarında; çocuklar, kadınlar, masum insanlar
öldürülmekte; okullar, camiler, kiliseler ve hastaneler bombalanmaktadır. İnsanlık
tarihinin binlerce yıllık çabasıyla inşa edilen bütün değerler yerle yeksan
edilmektedir.
İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinin 3. Maddesinde; “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her
ferdin hakkıdır” ifadesi yer almaktadır.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesinde: “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur.
Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece
hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç̧ kimsenin yaşamına kasten son
verilemez” denilmektedir.
20 Kasım 1989
tarihinde kabul edilen ve 193 ülkenin onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesinin 6.
Maddesinde: “Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul
ederler” hükmü yer almaktadır.
O zaman şu soruyu sormanın vakti
gelmiştir. Evrensel hukuk normlarında belirtilen, yaşama hakkı dokunulmaz olan
çocuklar ve insanlar kimlerdir?
Filistin’deki, Suriye’deki, Doğu
Türkistan’daki, Sudan’daki, Somali’deki, Yemen’deki çocuklar ve masum
yetişkinler evrensel hukuk metinlerindeki “insan” ve “çocuk” tanımına uymamakta
mıdır?
Canına kastedilen, yaşama hakkı gasp
edilen bu çocuklar ve masumlar, evrensel hukukta bahsedilen insan ve çocuk
tanımına uyuyorsa, kendilerini evrensel hukukun yapıcılaır ve adaletin
koruyucuları olarak görenler neden bu insanların yaşamlarının korunması için
bir şey yapmamaktadır.
Benim anladığım,
dünyanın egemen güçleri tarafından hazırlanan, tüm bu evrensel hukuk
normlarında bahsedilen “insanın”; beyaz tenli ve renkli gözlü olan,
Hristiyanlığı veya Yahudiliği benimseyen insan olduğudur. Yani Müslümanlar, beyaz tenli olmayanlar, milli
ve manevi değerlerini benimseyenler evrensel hukuk normlarında bahsedilen ve
yaşama hakkı üstün görülen “insan” olmadığıdır.
Sadece sözde medeni
olan özünde vahşi olan medenileri biraz daha yakından tanımak için Merhum Aliya
İzzetbegoviç’e kulak verelim. Bilge lider şunları söylemektedir; "Bunu
hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı; devam
edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar
üzerine kuruludur." Batı olarak tanımlanan yer aslında, bütün
insani değerlerin battığı yerdir.
Dünya, binlerce
yıllık insanlık tarihi boyunca inşa ettiği tüm evrensel değerleri kaybetmiştir.
Evrensel hukuk yerini güçlü olanın haklı olduğu, hukukun üstünlüğünün değil
üstünlerin hukukunun geçerli olduğu “ilkel adalet” anlayışına bırakmış
durumdadır.
Güçlü olanların
zayıf olanlara ait tüm hakları, hatta yaşama hakkını bile gasp edebileceği yeni
bir adalet düzeni. Aslında yeni değil, eski ve ilkel bir adalet anlayışı. Eski
olan şeylerin yeniden moda olması gibi. Modern batı, yeniden aslına yani
karanlık orta çağına dönmüştür. Yani her şey gibi o da aslına rücu etmiştir.
Sözlerime, milli
şairimizin sözleriyle veda ediyorum; “Maske yırtılmasa hâlâ bize afetti o yüz.”
Neyi kaybettiğimizi
hatırlamamız niyazıyla…
Vesselam…