13 Ekim 2020

EY İNSANLAR, RUHLARINIZA SAHİP ÇIKINIZ!

Malum olduğu üzere yaygın bir bilgidir ki; insan bir ceset ve bir de ruhtan ibarettir. Ceset, insan ruhunu taşıyan fizyolojik ve biyolojik varlığımızdır. Ruh ise bu fizyolojik varlığımızı devam ettiren, ona anlam ve değer katan manevi varlığımızdır.

İnsan mahiyetinin aslı ve esası ruhtur. Ruh, bütün hasse ve duyguların efendisi ve yaşam kaynağıdır. Ceset ise ruh ile kaim olup, ruha tabidir. Ruhsuz ceset olamaz; ama cesetsiz ruh olabilir. Kabir aleminde de haşre kadar, yani cesetlerin tekrar iade edilme anına kadar ruhta bir hayat vardır.

İnsanoğlunu kamil bir insan haline getiren sır, ‘nefsi emmare'sinden sıyrılarak ‘mutmainne' bir ruh haline sahip olma yeteneğidir. İnsanın bütün hayat imtihanının gayesi de budur. Eğer insan, ruh eğitimine dikkat etmez, ruhunu ehlileştirip terbiye etmezse, cesedini nefsi emaresinin eline kaptırıp ruhunu canavarlaştırabilir.

Nefsi emmarenin eline kaptırılmış insan cesedi, zaman içerisinde artık O şahsın bedeni olmaktan çıkar ve bazen bir zulüm makinesine, bazen bir ölüm makinesine, bazen bir yalan makinesine bazen de bir kibir abidesine dönüşebilir.

Bir şiirde geçtiği gibi insan her daim bu ruh terbiyesine dikkat etmezse “yürek usulca pas tutar” misali, ruhu  yavaş yavaş paslanır.

Fakültedeki en dindar arkadaşımız, cemaatteki en derviş ağabeyimiz, vakıftaki partideki en dava adamı olan büyüğümüz işte bundan dolayı önce tanınmaz hale geliyor, bir zaman sonra da havsalamızın almayacağı işler yapabiliyor.

Bu yüzden insanın yeryüzündeki en önemli gayesi ruhunu terbiye etmesidir. Peygamber Efendimizin güzel ahlakı ile insan yetiştirmeyi kendilerini şiar edinmiş tekkeler ve dergahlar insanı kamil yetiştirmeyi yani ruh terbiyesini bu yüzden kendilerine gaye eylemişlerdir.

İnsanın ruhuna sahip çıkıp kendisini içi boş bir ceset haline getirmemesi için dikkat edilmesi gereken şifreler Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerde ve Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerinde  yer alıyor. Biz bugün bu anlamdaki şifrelerden bir kısmını bu yazımızda sizlerle paylaşmak istiyoruz.

1) Kuranı Kerimden Asla Yüz Çevirmemek

Allah'u Teala müminleri sürekli kutsal kitabı olan Kuranı kerimle irtibat halinde olmak ve onun emir ve yasaklarına uymak konusunda şöyle uyarıyor: (……) Kim de Rahman'ın Zikri'ni (Kur'an'ı) görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan musallat ederiz. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz ki bu (şeyta)nlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da hala kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.(Zuhruf  Suresi:36-37.Ayeti Kerimeler)

Allah'u Teala müminleri kendisiyle irtibat halinde olma konusunda şöyle uyarıyor: (….) Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da kendilerine öz benliklerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar yoldan çıkan kimselerdir. (Haşr Suresi:19. Ayeti Kerime)

2) Allah İçin Sevmeyi  Allah İçin Nefret Etmeyi  ‘Hal' Haline Getirmek

Allahu Teala Şöyle Buyurdu: Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.(Enfal Suresi/ Ayet:29)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Bir kul sadece Allah için bir şeyi terk ederse, Allah mutlaka dini ve dünyası hakkında ondan daha hayırlısını verir. (Camiü's-Sağir  Hadis No: 7870)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ”Kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir ve Allah için mâni olursa, imanı kemâle ermiştir.” (Ebû Davud, Sünnet 16) Hadis-i Şerif

3) Allah'ın Sevmediği Huylardan Sıyrılmak

  1. a) Fesatdan ve Akrabalık Bağlarını Kesmekten Kaçınmak

“Demek siz (İslâm'dan) yüz çevirip de yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık ilişkilerini koparacaksınız öyle mi? İşte Allah'ın lanetlediği, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır. Bunlar Kur'an‘ı hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed, 47/22-24)

"Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez" (Buhari, Edeb, 11);

  1. b) Allaha Ortak Koşmaktan, Kibir ve Gururdan Kaçınmak

"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez." (Nisa Suresi:36)

Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.” (HM9187 İbn Hanbel, II, 400)

Peygamber Efendimiz zaman zaman kibir ile ilgili çok çarpıcı uyarılarda bulunmuştur Bunlardan bazılarını paylaşalım:

- Kalbinde zerre miktarı kibir olan cennete giremeyecek.

- Kibirlenenler kıyamet günü birer küçük karınca adam suretinde yaratılacak

- Muhakkak cehennemde tabutlar vardır. Oraya kibirliler konulur ve üzerlerine kilit vurulur.

Bu hadislerdeki uyarıları duyan sahabeler Peygamber Efendimize 'Kibir nedir, ya Resulallah?' diye sordular. Allah'ın elçisi şu öz cevabı verdi: Kibir, Hakkı kabul etmemek, halkı küçük görmektir.

Ariflerin ileri gelenlerinden biri olan Sırrı Sakati kibir ile şu önemli tesbiti yapar: Şehvet sahibi kurtulabilir. Çünkü Adem (AS) kurtuldu. Kibir sahibi kurtulamaz. Çünkü Şeytan kurtulamadı.

Son dönem meşayihinden Hasip Serezi'nin bir müridanının kendisine 'Efendim bizim sarhoş bir komşumuz var. Deva için Onu size getirsek olur mu?' sorusuna,

“Tabi ki getirin. Bana kibirli adam hariç herkesi getirebilirsiniz. Sarhoş bile olabilir. Ancak kibirli adam getirmeyin. Çünkü kibir şeytandır.'” Dediği rivayet olunur.

  1. c) Kafirleri , Zalimleri ve Fasıkları Hoş Görmekten Kaçınmak

İbni Mes'ûd  radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:“İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:Bir adam bir başka adama rastlar ve:Bana baksana! Allah'dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalblerini birbirine benzetti.

Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu: “İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud'un ve Meryem oğlu İsâ'nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, baş kaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah'a Peygamber'e ve ona indirilen Kur'an'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir” [Mâide sûresi (5), 77-81].

Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu: “Hayır, Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Tefsîru sûre (5), 6, 7)

  1. d) Yalandan ve Yalancılıktan Kaçınmak

Rivayete göre, sahabelerden Ebu'd-Derda, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed'in (s.a.v.) yanına gelir ve şöyle sorar "Ey Allah'ın Resulü! Müslüman içki içebilir mi? Hz. Peygamber (sav) "İçebilir (yanılabilir, günaha girmiş olabilir)" der. "Müslüman hırsızlık yapabilir mi?" diye sorar.

Peygamberimiz (s.a.v.); "Yapabilir" der. "Müslüman zina yapabilir mi?" diye sorar. Efendimiz "Evet yapabilir" buyurur. Bunun üzerine adam sorar "Peki, yalan söyler mi?" der. İşte o anda sırtını dayamış olan Allah Resulu Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamber doğrulur ve hiddetle şu cevabı verir; "Müslüman yalan söylemez. (Kenzu'l-Ummal, h. No: 8994).

  1. e) Kul Hakkı ve Haram Lokma Yemekten Kaçınmak

Deylemi'nin İbn Mesud'dan rivayet ettiği bir hadis ise şöyledir: ? Kim haram bir lokma yerse, Allah onun kırk gece namazını ve kırk sabah da duasını kabul etmez.

Başka bir hadîs-i şerîflerinde ise  Peygamber Efendimiz (S.A.V.) haramla beslenen bir insanın duasının bile kabul olmayacağını şu çarpıcı beyanlarıyla ifade etmiştir: Saçı başı dağınık, toz toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: Ey Rabbim, ey Rabbim diye dua eden bir yolcuyu zikredip, buyurdu ki: Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla beslenmektedir. Peki, böyle bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir?

Bu hallere sahip olan, bir başka ifadeyle ruhunu  bu kötü huylardan arındıramadığı için cesedi bir canavar haline gelmiş insanın akıbetini  Peygamber Efendimiz  şöyle anlatıyor:

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbına:“–Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştu.

Onlar:“–Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” şeklinde cevap verdiler.

Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:“–Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelir. Fakat şuna sövdüğü, buna zina isnâd ve iftirasında bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilir ve netîcede Cehenneme atılır.” (Müslim, Birr 59; Tirmizî, Kıyâmet 2; Ahmed, II, 303, 324, 372)