11 Ağustos 2016

Fetö ve Firavun Piramidi zihniyeti

Fetö/PDY örgütü ile ilgili olarak üç kişi çok fazla ekranlara çıkıp bir şeyler söylüyor; Ahmet Keleş, Latif Erdoğan ve Hüseyin Gülerce…

Bu isimler her gün yeni şeyler anlatıyorlar, dinlediğimiz meseleler arkası yarın gibi her gün yeni şeyler anlatılıyor.

Bunlardan Ahmet Keleş önceki gün önemli bir şeyin altını çizdi:

Piramidin altıncı katına kadar çıkan bir daha ayrılamaz dedi. Sebep olarak da iki şey söyledi. Biri şuydu: "O katta görülen itibar ve ulaşılan imkân öyle bir seviyededir ki bakanlarda bile yoktur. Onu gören vazgeçemez..."

Bu durum aslında şunu gösteriyor:

Hangi katta olursa olsun, bu örgütün her mensubuna seviyesine göre sağladığı imkân ve avantajlar vardı.

Ucuz fiyata örgüt/öğrenci evinde kalmaktan tutun sınav sorularına emek vermeden ulaşmaya kadar...

Kadrolara yerleştirilmekten tutun haksız rütbe/makam atlamalara kadar...

Himmet paralarıyla bedava dünya turu yapmaktan tutun usulsüz ihale alımlarına kadar...

"Bilmem hangi grubun/kurumun/bölgenin abisi/ablası sensin" modundan, "Buralar senden sorulur ve herkes sana itaat hürmet eder" makamına kadar...

Örgüt Piramidi herkese yeni bir makam mevki tanıyarak, toplumda silik yapıları ve kişileri var ederek, onlar üzerinden yepyeni bir “İnsan” tipi yarattılar. Bu insan tipi ailesinden, çevresinden uzaklaştıkça örgüte yaklaştı. Aslında olan ise yeni bir jenerasyon oluşturmaktı, Oluşturdular ve toplumla bağı olmayan bu tipler sadece “Cemaat ve Cemiyet” ekseninde çevresel faktörler oluşturdular. Biat etmiş kişileri makamlara getirerek bu döngüyü daha da büyüttüler. Tabanı olmayan bir cemaat/örgüt neredeyse ülkenin kılcallarını yönetmeye başlamışken, içine saplandıkları kibir bataklığı onları yuttu.

Sonuç ne mi oldu? Bir firavunlar topluluğu. Hepsi kendi çapında enaniyet ve kibir abidesi birer firavun oldular… Elde ettikleri dünyalık menfaatlerden de kolay kolay vazgeçemediler.

Dünyayı babalarının malı, Her istedikleri emre amade oldu sandılar. Herkes onlara itaat etmek, onları tasvip etmek zorunda diye tasavvur ettiler. Herkes onlara minnettar olmak zorundaydı. Bakış ve anlayışları böyleydi.

Başfiravun'un yanında ileri gelen firavunlar gibi davranmaya başladılar. En altta da firavuncuklar vardı. Darbeye kalktılar. Uçaklarla, Helikopterlerle, Tanklarla, silahlarla Firavun'un Mısır'ını, Türkiye'ye taşımaya kalktılar.

Yalnız önemli nokta şuydu: Firavun ilahlık iddia eder ve Allah'a meydan okur. Cenab-ı Hak da onu/onları rezil ü rüsvay kılar... Hem dünya hem ahirette…

Aynen öyle de oldu. Firavunun yolunda giderken nasıl ki Firavun Kızıldeniz de boğulduysa, bunlarda kibrin derin sularında boğuldular. Kör olmuşlardı. Sağır olmuşlardı. Basiretleri kapanmıştı. Ve rezil oldular, rüsvay oldular. Millet yeni bir dünyanın kapısını açarken, bu Firavun kalıntısından kurtulmuş oldu.

Allah bir daha göstermesin…