Fütursuz Tayyip Erdoğan nefreti
Geçtiğimiz günlerde son derece çekişmeli bir seçim geçirdik.
Fakat bu seçim gelişmiş Batı liberal demokrasilerinde gördüğümüz türden
yarışmacı bir havada geçmedi. Seçimlere damgasını vuran şey fütursuz bir Tayyip
Erdoğan düşmanlığıydı üstelik halkın oyuyla yüzde elliyi geçip daha yeni
cumhurbaşkanı olmuşken.. Seçim dönemide Erdoğan'ın alanlara inmesi, şehir şehir
dolaşması ve AK Parti için oy toplaması muhalefetin bu toplu nefretini daha da
körükledi ve Erdoğan'a karşı yapılan tuhaf ve bir o kadar da kirli ittifaklarla
demokrasiye hiç de yaraşmayan bir savaş başlatıldı.
Fütursuz Erdoğan düşmanlığı diyorum çünkü bu sağlıklı bir kafanın ürünü,
neticesi değil. Bu sağlıklı bir muhalefet değil. Bu demokrasilerde temel hak
olan eleştiri geleneğine uyan bir tutum ya da tavır değil. Şimdi koalisyon
hesapları yapılırken aynı düşmanlığın, aynı nefret dilinin her partide tekrar
tekrar nüksettiğini görüyoruz. Yata yata oy toplamış bu oyunu da HDP'nin
yükselişine borçlu olan bir partinin yani, MHP'nin milletvekillerinden birisi
TV'ye çıkıp Tayyip Erdoğan'a kenara çekilmesini, çenesini kapamasını,
susmasını, hiçbir şekilde konuşmamasını söyleyebiliyor. Aynen bu çirkin ve
nezaketsiz dili kullanıyor. Kendi oyları helal, Tayyip Erdoğan'a cumhurbaşkanı
olması için verilmiş oylar haram..
Benzer bir nefret dilini kullanan Demirtaş, asla koalisyona yanaşmayacağını
söylerken halkın Cumhurbaşkanı'na her türlü hakaret dolu ifadeyi fütursuzca
kullanabiliyor. Kendi partisinden bir milletvekili çenesini kapaması için
Erdoğan'a televizyonlarda saydırıyor. Fakat işin tuhaf yanı konuşmamasını,
çenesini kapamasını istedikleri Tayyip Erdoğan'ın her bir sözüne muhtaç halde
olmaları ve seçimin hemen ertesinde ne zaman konuşacak ve ne diyecek diye
bekleyip durmaları. Acaba koalisyon yapma durumlarında Aksaray'a, yani
küfrettikleri Cumhurbaşkanı'ndan onay almaya nasıl gidecekler, onun karşısında
nasıl sıraya dizilecekler? Küfrettikleri sarayın koltuklarında nasıl
oturacaklar?
Aynı küfür edebiyatını Gezi hadisesinde de gördük. Sayın cumhurbaşkanının
annesinden eşine her türlü saygısızlık, hakaret yapıldı. Bazı feministler hem
Erdoğan ve ailesine hem de kadınlara yapılan bu saygısızlığı görüp duvarlara
yazılan analı avratlı küfürleri silmeseydi ne olacaktı? Pankart açıp Emine
Hanımın ismini köprüyle ilişkilendiren bu iğrenç zihniyet mi Türkiye'yi
aydınlık bir geleceğe taşıyacak? Bu millet oy verdiği siyasetçiye yapılan
küfürleri kendine yapılmış saydı ve sinesine çekerek tepkisini sandıkta
gösterdi ve onu cumhurbaşkanı yaptı. Çünkü milletin Gezi hadisesinde kalbi
kırılmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kimi zaman dik durmak adına sertleşmiş olabilir ve sert
bir söylemde bulunmuş olabilir fakat kendisine yapılan nefret dolu dış mihraklı
saldırılara karşı eğilip bükülecek miydi? O, çözüm sürecini başlatmış, bu
ülkeye barışı getirmiş bir siyasetçidir. Ülkeyi koalisyondan sonra gelen ekonomik
krizin batağından çıkarmış ve kendisinin de ifade ettiği gibi bunun için
gerekirse kefenini yanında taşımış bir şahsiyettir. Gençler hatırlamaz,
maalesef onların tarih bilinci Twitter ve facebookta yazılan şeyler kadar.
Fakat biz millete zulüm eden 28 Şubat günlerini çok iyi hatırlarız.. Ekonomiyi
batıran, bankaları hortumlatan 2002 krizini çok iyi hatırlarız.
Bu hastalıklı nefret kafasından çıkmak lazım. Belki de bu seçimler bu nefret
döngüsünden,hastalıklı kafadan çıkmak ve demokrasinin Batılı demokrasilerde
olduğu gibi adil bir yarışa dönmesi için bir şanstır. Belki de millet oyunu bu
şekilde kullanarak yeter artık birbirinize küfretmeyin bu ülkenin milletin
iyiliği için ortak hareket edin demek istemiştir. Fakat koalisyon pazarlıkları yapılırken hala
kullanılan bu nefret dilini gören millet şimdiden pişman olmuş olabilir. Bu
yüzden erken seçim ihtimalini kimse göz ardı etmemeli.
Gelelim saray meselesine. Saray konusunda yapılan hakaretlerin haddi hesabı
yok. Yurt içinde ve yurt dışında bir sürü seveni ve takipçisi olan, hakkıyla
seçilerek koltuğuna yerleşen bir Cumhurbaşkanı'nı mübarek Ramazan ayında iftar
daveti verdiği masanın maliyetini açıklamaya zorlamak kadar alçaltıcı, hakaret
dolu, incitici daha ne olabilir? Bu nerede görülmüş? Cumhurbaşkanı cevap vermek
ya da bir açıklama yapmak zorunda bile değildir. Sormamız lazım,
Cumhurbaşkanını şatafatla eleştiren bu arkadaşlar, politikacılar ve basın
mensupları her gün yemeklerini yer sofrasında mı yiyor? Medya patronları
yemeklerini nerede yiyor? Bu nasıl bir insafsızlık ve alçaklıktır? Devletin en
üst kademesinin verdiği yemekte elbetteki belli bir kalite ve lüksün olması
gerekir. Protokol diye birşey var! Diğer devletler misafirlerini yalnızca yer
sofrasında mı ağırlıyor? O, saray Tayyip Erdoğan'ın değil, bu milletin ortak
malıdır. Tayyip Erdoğan orada geçici oturmaktadır. Saraya yapılan her hakaret
millete yapılmış sayılır. Bütün gerginliği bu arkadaşlara göre sözde Erdoğan
yaratıyor. Ya sizin insafsız hakaretleriniz? Cumhurbaşkanı sizin taraftan olsa
ona bu kadar hakaret edecek miydiniz? Bir iftar yemeği verdiğinde niye yer
sofrası yapmamış diyecek miydiniz? SizIn Cumhurbaşkanı'nız masayı Bim 'den
ucuza mı getirttirecekti? Muhafazakarlar, cumhurbaşkanı sizden olsaydı sizden
diye Cumhurbaşkanı'na bu kadar hakaret eder miydi? Onu böylesine
yalnızlaştırmaya kalkarlar mıydı? Yoksa Menderes asılırken bile gösterdikleri
dirayeti, her zamanki sessizliklerini koruyacaklar mıydı? Muhafazakar olmak
size sabretmek anlamına mı geliyor?
Evet, seçimlerin faturası da Erdoğan'a kesildi. Ak Parti, Erdoğan alanlara indi
diye oy kaybetmiş. Millet Erdoğan'a karşı muhalefete oy vermiş vs vs. Herkesin
Kafasında bir Erdoğan. Erdoğan nefreti her açıklamada boy gösteriyor. Peki ya
Ak Parti'ye oy verenler Erdoğan için oylarını veriyor olmasınlar? Hesabınız
ters olmasın? Diyelim ki Erdoğan cumhurbaşkanlığından ayrıldı ve yeni bir parti
kurdu. Millet oyunu kime verir?
Medyada "Kenan Evren'den bile daha diktatör olan Erdoğan bize
dayattı" diye her gün iğrenç bir dille bize dayatıyorlar. Hiç kimse hayal
kurmasın. Erdoğan bu ülkenin geleceğindeki kritik isimdir. Terör sorunun
Çözümü, çözüm süreci Erdoğansız düşünülemez. Türkiye'nin uluslararası arenadaki
konumu Erdoğan'sız düşünülemez. Orta Doğu Erdoğan'sız düşünülemez. Netice
itibariyle Erdoğan'sız bir politika ülkenin geldiği bu konumda artık
düşünülemez.
Asmayacağız yargılayacağız tehditleri, saraydan indirme tehditleri,
cumhurbaşkanı çağırdığında görüşmem demeleri, cumhurbaşkanı meclis salonuna
girdiğinde ayağa bile kalkmamak ya da arkasını dönmek, (bu bizim kültürümüzde
var mı? Kürtlerin kültüründe birisi geldiğinde ayağa kalkmamak, arkanı dönmek
var mı?), her cumhurbaşkanına yıllardır tanınmış olan yetkileri Erdoğan söz
konusu olduğunda kısmakla, kaldırmakla tehdit etmek, bütçesine karışmak ve
onlar bunları yaparken dıştaki dostları gazete manşetlerinde Erdoğan'ı zevk ve
ihtirasla hedef alıyorlar.
Bu tehditler boşa değildir. Bu tehditlerin tek sebebi Erdoğan'ın tekrar
partisini ateşleyerek yeniden iktidar olmasını sağlayabileceğini
düşünmeleridir. Ak partideki en güçlü iradenin Erdoğan olduğunu bilmeleridir ve
bu yüzden ondan ölesiye korkmalarıdır. Erdoğan'sız bir Davutoğlu'nu kolayca
kontrol edebileceklerine kuvvetle inanmalarıdır. Bu yüzden sürekli Ak Parti ile
Erdoğan arasına nifak tohumları ekmeye çalışıyorlar. Fakat korkunun ecele
faydası yok. Koalisyon görüşmelerinde kaç tane Oruç bozacaklar göreceğiz. Çünkü
hepsi milletin karşısındalar ve topladıkları oylarını bu millete borçlular.
Millet Cumhurbaşkanı'na yaptığınız saygısızlıkları, koalisyon kurmamak için
çevirdiğiniz dolapları tek tek yazar ve tepkisini sandıkta gösterir. Seçimler
de çözüm değildir. Bu hastalıklı, Tayyip Erdoğan nefretini bırakmadığınız
takdirde hem demokrasimize hem de geleceğimize büyük zararlar vereceksiniz
demektir. Kimse size Erdoğan'ı koalisyon için pazarlık konusu yapma izni
vermez. Gezideki o ünlü ve bir o kadar da dahiyane bir buluş olan
"milletin adamları" sloganını hatırlatalım: "Astınız,
zehirlediniz, yedirmeyiz."