Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (78)

WhatsApp Image 2022-04-28 at 11.49.13 (1).jpeg

(Meclis Albümü, 1. Cilt: 1920-1950, Ankara: TBMM Yl., Haziran 2010, s. 413)

Zirveden aldığı tâlimâta uyarak, Devletin Radyosundan, -“Denizbank” teşkîlinin Türkceye aykırı olduğunu beyân eden Kazanlı Devlet adamı, hukûkşinâs, dilci ve târihçi- Ord. Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal’a hitâben, “Fakat beşeriyette senin gibi, cehlini bilmiyen, kendini âlim sanan gafiller az değildir!” hakâretini savuran Vedid Uzgören…

***

Kütahya Meb’ûsu Vedid Uzgören, “Mecliste müzakere ve münakaşası geçen ‘Denizbank’ hakkındaki noktai nazarını dün akşam radyoda şöyle izah etmiştir” (Ulus, 28.12.1937, s. 8):

“Ben Bay Sadri Maksudi’yi hakikaten bir şeyler bilir zannederdim. Halbuki deniz bank sözüne itiraz eden beyanatından anladım ki bu zat hiçbir şey bilmiyormuş. Bir defa Türk dilinin tamamen cahili olduğuna dair hasıl olan kanaatimi açıkça söylemeliyim. Halbuki Sadri Maksudinin dil hakkında yazılmış, ve mukaddimesinde Atatürk imzasile methü sena edilmiş kitabını okuduğum zaman, hakikaten bu zatın dil ile alâkası olduğunu sanmıştım. Mecliste işittiklerim bu sanımı ne yazık ki tüketti. Sıfır yaptı. [Yanılmaz Şef, nasıl olmuş da bu derece yanılmış!]

“Ben, Sadri Maksudinin meşhur tarih profesörü olduğunu da işitmiştim. Bu son münasebetle onun tetkikini merak ettim. Tam kanaatle anladım ki bu zat asla tarihçi değildir. Tarihi bir papağanın söylediğinden ileri geçmemiş bir zavallı imiş. […]

“Sadri Maksudi bir hukuk profesörü müdür? Henüz bunun üzerinde kuvvetli ve müeyyid vesika göremedim. Ancak etrafa yayılmış kendi ifadelerine göre Sadri Maksudi Rus Çarlığında tahsilini ikmal etmiş ve orada bir nevi, bir nebze sokak avukatlığı da yapmış… Kendilerinden menkul olmak üzere, Pariste Sorbon Üniversitesinde kürsü sahibi imiş. Ne kürsüsü? Türk dili kürsüsü? Hukuk kürsüsü? Bunu henüz tahkika vakit bulamadım.

“Ancak Paris, Sorbon Üniversitesinde Sadri Maksudiye hukuk kürsüsü vermezler. Türk dili kürsüsü mü? O da şüpheli. Eğer böyle bir hata vaki olmuşsa ne yazık. Garb âlemi Türk dilini Sadri Maksudinin ağzından işitmiş oldu. Bay Sadri Maksudiyi, bu cesaretten dolayı tebrik etmemek mümkün değildir. Bir taraftan; Sadri Maksudiyi hatâ içinde, gaflet içinde yüzen bir adam olarak görmemek mümkün değildir, diğer taraftan…

“Ben şimdi hatırıma geleni söyliyeyim: Bay Sadri Maksudi, derslerine devam etmeden evvel sen türkçeyi öğrensen ve onun leziz ağzını tatsan türkçe konuşmaktan içtinab edersin.

“Eğer senelerdenberi seni Türkiye Türkleri, Türk gencliği sakat türkçenle verdiğin dersleri dinliyorsa, bunu kendin için bir lûtfu mahsus, ve türklüğün taşkın nezaketinin yüksek eseri telâkki etmelisin. Yoksa sen, Türkiyede türkçe konuşmağa, türkçe ders vermeğe cesaret edememek mevkiinde bir adamsın.

“Fakat beşeriyette senin gibi, cehlini bilmiyen, kendini âlim sanan gafiller az değildir…” (Ulus, 28.12.1937, s. 8: Cumhuriyet - Anadolu Ajansı, 28.12.1937, s. 7)

Sırf basît bir hak̆îkat̃i ifâde ettiği için, en müptezel cinsinden, bunca hakârete mârûz kalmak!

Fransız tabîat̃ târihi âlimi ve feylesofu Comte de Buffon (G-L Leclerc; 1707-1788), Fransız Akademisi’ne kabûl̃ edilirken (25 Ağustos 1753) îrâd ettiği “Usl̃ûba Dâir Nutk”unda, “Le style est l’homme même!” tesbîtinde bulunuyordu. Bu vecîze, dilimize, “Üslûb-u beyân, ayniyle insân!” tercümesiyle yerleşmiştir…

İnsanlar, çok def’a, en fazla kendilerinde bulunan vasıfları başkalarına yakıştırırlar!

Mânevî linç ekibinin dördüncü ismi Dilaçar, “‘Sadri Maksudi’nin ‘Deniz Bank’ sözüne îtirâzını o kadar gayriilmî ve câhilâne görmüş” ki “artık onun Türk ilim âilesi içinde bir yeri olduğunu kabûl̃ edemiyor” imiş

Mustafa Kemâl̃’le gencliğinden beri yakınlığı olan, onun ik̆tidârı zaptetmesinden sonra da onunla hep sıkı teşrîk-i mesâî içinde bulunan, bu cümleden olarak Kemalist “Târih ve Dil Tezleri”nin harâretli müdâfîleri arasında yer alan, hayât boyu Dil Kurumu “Başuzmanı” sıfatını muhâfaza eden Agop Martayan’ın veyâ -“Türklerin Babası”nın kendisine verdiği soy adıyle- Dilaçar’ın, Üçüncü Dil Kurultayı’nın 28 Ağustos 1936 Celsesinde okuduğu “Güneş-Dil Teorisinin Antropolojisi” başlıklı –kitab hacmindeki- “tez”inde, akılla, iz’ânla alay edercesine, “Güneş-Dil Teorisi”yle berâber, “Türkler”in, günümüzden 400 il̃â 780 bin sene evvel yaşadığı tahmîn edilen ve “Pekin İnsanı” ismi verilen insansıların soyundan geldiği gibi bir “fikr”i müdâfaa ettiğini görmüştük…

Kezâ, Prof. Dr. Sâim Ali Dilemre, “bu Güneş-Dilde en iyi martaval uyduran arkadaşlar” tasnîfiyle “kavukçuluk sırasıyle” isimlerini saydığı ve “kurnaz adamlar” olarak vasıflandırdığı “arakadaşları” arasında onu dördüncü sıraya koyuyordu…

“Güneş-Dil Teorisi”ne kurban giden şehirlerimizden Diyârıbekir’in “Diyarbakır” oluş hik̃âyesini anlatırken de, “Büyük Şef”in “bu pek yüksek buluş”una ilmî kılıf hazırlıyan ekibe Dilaçar’ın dahi dâhil olduğunu, ayrıca, Türk Dili Türkçe-Fransızca Belleten’in “Diyarbakır”la al̃âkalı telgraf ve raporları hâvî Haziran 1938 târih ve 29-30 sayılı nüshasında, “Güneş-Dil Teorisi”ne nazaran Fransızca “agriculture (zirâat)” kelimesini îzâh eden Fransızca bir makâlesinin münderic bulunduğunu kaydetmiştik…

Ahmet Cevat Emre de (1960: 331), “Gazi’nin, Denizbank, Etibank gibi inkılâpçı isimlendirme yoluna bilgisizce itiraz eden Prof. S. Maksudi’ye, Agop Dilaçar kalemiyle, cahilliğini yüzüne çarpan bir cevap verdirdiğini” ifâde ediyordu…

“Tek Şef”in tâlimâtı üzerine, Radyo’dan verdiği beyânâtla “Sadri Maksudi’nin câhilliğini yüzüne çarpan” Agop (Martayan) Dilaçar’a nazaran, “Türkceyi, Türk muhîtinde değil de, Rusçayle karışmış geri Türk lehçelerinin konuşulduğu bir muhitte öğrenmiş”, Türkiye’de yaşamasına rağmen, “gayr-i mütek̃âmil bir takım Türk lehçelerinin birinde konuşmak itiyadını kaybedememiş” Sadri Maksudi, “Deniz Bank sözüne itiraz” etmekle cehâletini öylesine meydana vurmuş ki “artık onun Türk ilim âilesi içinde bir yeri olamaz”mış:

“Türk Dili Tedkik cemiyeti üyelerinden ve Dil, Tarih-Coğrafya fakültesi doçentlerinden Bay Dilaçar, radyoda şu beyanatta bulunmuştur” (Ulus, 28.12.1937, s. 8):

“Deniz Bank ifadesi tertemiz türkçe mürekkeb bir ünvandır. Bunun yanlış olduğunu bilhassa Türküm diyen ve Türk dili ile az çok alâkası bulunan muhterem kabul ettiğimiz bir zatın ağzından işitmemeli idik. Fakat Bay Sadri Maksudiyi mazur görmeği yüksek Türkiye Türklüğünden rica ederim. Çünkü Bay Sadri Maksudi gerçi bir Türktür, fakat Türk dilini Türk muhitinde öğrenmemiştir.

“Kendisi, Çarlık zamanında Rus mekteblerinden mezun olduğunu ifade eder. Şüphesiz Rusyada Türk dili rusça ile az çok karışarak orijinalitesini kaybetmiştir. Veyahud çok ariyere [< Frz. “arriéré”; geri] Türk lehçelerinin tekâmül ettirilmesine bu muhit artık müsaid olmadığından gayri mütekâmil bir takım Türk lehçelerinin birinde konuşmak itiyadını kaybedememiştir. Halbuki Türk dilinin derin ve geniş hazinesi karşısında bir de mütekâmil lehçe vardır. O, itiraf olunmalıdır ki ancak daima Türküm ve Türkiyeliyim diye yaşayanlarda, bu Türklerin merkezi yüksek devlet kurumu olan İstanbulda ve İstanbullu denilen Türk lehçesini konuşan Türkler tarafından yaratılmıştır. […]

WhatsApp Image 2022-04-28 at 11.49.13.jpeg

Tek Şef” buyuruyor: “Denizbank, Türkcedir!” Bütün borazanlarda da aynı haykırış: “Denizbank Türkcedir!”

***