Gölgesiz ve nedensiz bir yazı
Mavi Gök Yağız Yer…
Her işin kendi
çerçevesinde öncelikleri/nitelikleri vardır. Modern zamanlar bu öncelikleri
karıştırarak herkesi bir şey olmaya zorlayan hallerin çağlarını/hallerini
oluşturdu. Modern zaman deyip de kendi putumuzu dişlemeye de gerek yok; zira ne
oluyorsa insanın zihni ve hayatında onun iradesiyle oluyor. Kifayetsizliğe
modern bahanesi bulmak, iradesizliğin beyanı halinde gerçekleşiyor. Basmakalıp
laflar, değer istismarı, slogan çemkirmeler ve nutuk ağızları ile hayat nizam
bulmuyor. Elbette modern kavramı ile işaret edilen zihin ve hareket dünyası da masum
ve âri değildir. Lakin modern bahanesiyle en modern herzeleri yiyip sonrada
gelenek postundan ahkâm kesenlerin vebali modernin saldırgan ve doyma
iştihandan daha masum da değildir. Herkes mesuliyetini bir bahaneye havale
ederek avareliğine illet bulmakla meşgul! Dolayısıyla bir iş yapılırken işin
maslahatı tüm maslahatlardan önce gelmelidir. Nitelik ahlakı diyelim mi biz buna. Her aklı evvelin köşe dönme
ihtirası o iş neyse onun maslahatına/nitelik ahlakına tahakküm ve tagallüp
eylememelidir. Gündelik hesaplar medeniyetçi süreçlere galebe çaldığında orada
insan, hayat ve gerçek susar; kurgular, dalkavuklar ve algılar konuşmaya
başlar. İşin en hazini de nedir bilir misiniz kifayetsiz muhterislerden oluşan
işin mensupları gibi görünen güruhun eyyamcılık ederek maslahatın çiğnenmesine
şakşakçılık etmesidir. Bilim ve bilginin aktarılması erbabınca ve usulünce
düşünülmelidir. Akif ne güzel söylemiş:
Yâ Rab, bu ne
hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet? Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ? Zâlimleri
adlin, hani öldürmedi hâlâ Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm Suç
başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
Her işin bir liyakat düzeni vardır. Buna da nitelik doğruluğu diyelim mi? Bu
yeterlilikler önceliklerin gerçekleşmesi gerek ve yeter şartları oluşturur. Konunun
var olma hikmeti de işte böylece ortaya çıkar. Bunun bazı farklı çerçevelere
alet edilmesi o işin manasız bırakacağı gibi, aslında fayda olan şeyi de
anlamsız bir yüke dönüştürür. Böylece iyi ve faydalı olanın esasında yer alan
insanların algısında zarara dönüşür. Mesela, felsefe bu denli alet oluşlara
maruz kalarak esas fayda ve değer imkânından çoğu kez uzak kalmıştır. Kurumlar
da öyledir! Bazen açılmalar kapanma kapanmalar açılmadır. Her halükarda
liyakatin ve maslahatın işlevsiz kaldığı yerde sathilik, yapmacıklık ve
goygoyculuk tahakkümü ile aşikâr olur. Evrensel olanı idrak için iradesi teslim
olmamak ilkesi gereğince bilginin, disiplinler-arasılık suretiyle gerçeği arama
ihtirasında olacakken bürokratik önceliklerin esassız gölgesinde solması düzenin
maduniyetine yol açacak, medeniyetçi zaviye imkânsız hale gelecektir. Aynı anda
iki halin imkânsızlığından mümkün aramak yorucu olsa gerektir. Akif ne güzel
demiş;
Mâdâm
ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın... Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın
Yusuf
Atam bilgelik sözünde Yalnız kendi
menfaatini gözeten dosta gönül bağlama. Fayda görmezse, sana düşman olur, ondan
vazgeç derken ne demek istemiştir? Konfiçyüs Cahillik aklın gecesidir ama aysız ve yıldızsız bir gece dediği o
yerde çıkar ve cahilliğin tahakküm ve tagallüp modernitesinde insanlık ayan ve
beyan sukut eder. Yine Yusuf Atam Madem
ki böyledir, sözü bilerek söyle; sözün gözsüzlere, körlere göz olsun diyerek
aslında kendi karanlığında görmeyen için son sözü Akif söylesin;
Yâ Râb, bu
uğursuz gecenin yok mu sabâhı? Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! Nûr
istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! 'Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan
gönderiyorsun!
Karakter erdemleri gelişmemiş olanlar makul oranı
bulamadıkları için düşünce erdemleri konusundaki kifayetsizliklerini anlamaya
çalışmak görünmeyeni görmek yolunda beyhude bir çaba olacaktır. Kâinatta o
“tenkoloci” henüz üretilmedi! Öncelikler, maslahatlar ve liyakatlerin teferruat
olduğu yerde nitelik ahlakı ve doğruluğuyla beraber her şey ve herkes
gölgeleşir.
Bülbülü altın kafese koymuşlar illa da tarih demiş…
Vesselam