12 Haziran 2015

GÜNÜMÜZÜN MİTHATPAŞALARI VE İTTİHATÇILARI

Muhalefet sadece AK Parti ve Erdoğan'ı indirmeye odaklandığı için bugün sandıktan çıkan tablo karşısında çaresiz.

Seçim meydanlarında birbirine tezat bileşenlerin buluştuğu tek hedef olan, AK Parti'nin indirilmesi hedefine ulaşılamasa da bu partinin tek başına iktidar olmasının önü kesildi bir nebze. Bunda muhalefetten çok seçmenin gerekçelerini birkaç gündür bu sütunlarda kaleme aldığım gerekçelere dayalı olarak AK Parti'ye kantarın topuzunu kaçırırcasına verdiği dersin etkisi var. Tabi bu partinin 13 yıllık yıpranmışlığını, amortisman payını da göz ardı etmeyelim.

AK Parti karşısında oluşan bloğun, batı destekli taarruzun temel felsefesine tarihten bir anekdotla ışık tutmak istiyorum.

1876 yılında Mithat Paşa ve bir grup yanlarına Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi'yi de alarak Sultan Abdülaziz'i tahttan indirir.

Olayın sıcaklığında Bab-ı Aliden bir Gazeteci Mithatpaşaya sorar:

- Paşam Abdülaziz'I tahttan indirdiniz. Amacınıza ulaştınız. Şimdi projeniz nedir?

Kısa bir sure duraksayan Mithatpaşa, sıkılgan bir ses tonuyla;

- Bizim öncelikli hedefimiz Abdülaziz'i yıkmaktı. Onu hiç düşünmedik

Diye cevap verir.

Gerçekten sonrasını hesaplamamışlardır ve Abdülaziz'den sonra tahta geçen Şehzade Murat bu işi beceremez. Devlet yönetiminde kaos yaşanır. Çünkü Şehzade Murat (V) ruhsal bir çöküntü içindedir. Kısa bir sure sonra 31 Ağustos 1876'da Abdülhamit padişah olur.

Bugün bizim muhalefetin içinde bulunduğu psikoloji de bu tarihsel izdüşümden farklı değil. AK Parti gitsin de ne olursa olsun diyenler, ülkeyi yönetebilecek bir iradeyi ortaya koymaktan bile aciz.

Yeri gelmişken, muhalefetin küresel kompradorların maşası olarak yürüttükleri Erdoğansız Türkiye çalışmaların altında yatan gerekçeye dair de bir tarihi gerçeklik aktarayım. Üstelik, onların halet-I ruhiyesini anlatan o tarihsel izdüşümün akabinde yaşanan bir realite bu.

V. Murat'tan sonra tahta  geçen Sultan Abdülhamit, yaşadığı konjönktürde Osmanlı Devleti'nin bulunduğu coğrafyadaki öneminin bilinciyle, batının uykularını kaçıran projelere yönelir.

İçeride Ruslar ve Fransızların kışkırttığı Ermeni isyanlarıyla uğraşan Sultan Abdülhamit, öte yandan da Bağdat Demiryolu çalışmalarını sürdürmekteydi.

İstanbul'dan Anadolu'ya oradan Bağdat-Musul güzergahına akacak Bağdat Demiryolu Projesi, Medine'de son bulacaktı. Ne var ki proje batılılar tarafından istenmiyordu. Çünkü bir yandan o coğrafyalara asker sevkiyatı için diğer yandan da Osmanlı Devleti'nin bu bölgelerdeki hakimiyetinin güçlenmesi için stratejik bir projeydi.

Demiryolu ihalesinde Almanlar'la yarışan ancak projeyi Almanlar'a kaptıran İngilizler, büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Proje ihalesinin içeriği sadece demiryolunun yapımı değil aynı zamanda dörder kilometrelik alanlarda çıkarılacak madenleri alma hakkı da veriyordu. İhaleyi kaybeden İngilizler, sonradan deşifre olacak olan gizli ajanları Lawrance aracılığıyla Arap şeyhleridemiryolu çalışmalarının durdurulması için yoğun faaliyetlerde bulunmuştu.

Abdülhamit'in bir diğer stratejik projesi ise kutsal toprakları kapsıyordu. Hicaz Demiryolu projesi adı verilen bu hattın Şam-Mekke-Medine istikametini kapsaması, daha sonra Bağdat Demiryolu ile birleştirilmesi hedefleniyordu. Proje Sultan Abdülhamit'in İslam Dünyasındaki itibarını da arttırmıştı. Bu hat, bölgeye asker ve cephane gönderilmesi içinde kullanılırken, hattın varlığı, askeri güvenliğin korunması, Süveyş Kanalı'nın güvenliğin sağlanması ve bölgedeki İngiliz hakimiyetinin de zayıflaması anlamına geliyordu. Üstelik projenin finansmanı için Avrupa'dan yardım alınmıyor, İslam dünyasında başlatılan bağış kampanyaları ile yürüyordu proji.

Belki de Osmanlı Devleti'nin çöküşünün önüne geçecek bu ve bunlara benzer ıslahat ve kalkınma hamlelerinin mimarı Sultan Abdülhamit, batı destekli İttihat ve Terakki kontrolündeki Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın kararıyla 27 Nisan 1909'da tahttan indirildi.

Bugün Erdoğansız Türkiye heveslilerinin varmak istedikleri sonuç tam da bu. Erdoğan'ın ekonomiden savunmaya teknolojiden dış politikaya her alandaki millileşme hamleleriyle tam bağımsızlık mücadelesi, çağın İttihat ve Terakkicilerini farklı arayışlara itiyor.

Ancak, bu aziz millet, yaşadığı bunca acı tecrübeyle ne Erdoğan'ı çağın İttihatçılarına yem eder ne de çağın İttihatçılarına tekrar bir iktidar fırsatı verir.