17 Ekim 2015

HDP’nin iğrenç bilbordu ve PKK’nın ‘özgürleştirme seansları’

PKK elebaşılarının Kandil'de kurdukları haremlere, henüz oyun çağındaki Kürt kızlarını kendi elleriyle servis edenlerin, çocuk gelin, kadına şiddet ve tecavüz konusunda ne duyarlılığı olabilir?

HDP'li Diyarbakır/Yenişehir Belediyesi, Danimarka'da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(sav)'e nefret söylemi kapsamında hazırlanan ve Hz. Ayşe'yi de tasvir eden karikatürü, “Kadına yönelik şiddet insanlık suçudur” ifadelirini ekleyerek bilbordlara asmış.

HDP'li belediye, afişlerin, ‘çocuk gelin ve tecavüz' konulu uyarı kapsamında bilborda asıldığını iddia ediyor. Bu arada karikatürü de google taramasıyla elde ettikleri savunması yapıyorlar.

Danimarka'da hazırlanıp yayınlanınca İslam dünyasını ayağa kaldıran bir karikatürden haberdar olmamaları mümkün değil.

Normal bir sosyal medya kullanıcısı bile google taramalarında karşısına çıkan görselin kaynağına gitmeden kullanmaz. Oysa ortada bir belediyenin basın yayın birimi var. O yüzden diyeceğimiz tek söz var: Geçiniz efendiler…

Garabet, alçaklık, namussuzluk sadece bununla mı sınırlı peki? Değil elbette…

Kadına şiddet, tecavüz ve çocuk gelin konusunda hiçbir hassasiyetlerinin olmadığı, dağa servis ettikleri henüz 13-15'indeki Kürt kızlarından belli.

PKK elebaşılarının Kandil'de kurdukları haremlere, henüz oyun çağındaki Kürt kızlarını kendi elleriyle servis edenlerin, çocuk gelin, kadına şiddet ve tecavüz konusunda ne duyarlılığı olabilir?

Bunlarda zerre kadar duyarlılık olsa, Duran Kalkan'ın 15'lik Kürt kızlardan kurduğu haremin medyaya yansıyan fotoğraflarına iki çift sözleri olurdu.

29 yaşındaki PKK'lı Dilaram'ın PKK kamplarında kadınlara uygulanan şiddeti, tecavüzü tek tek anlattığı halde bunlardan tek bir söz duydunuz mu?

Bakın Dilaram'ın anlatımlarından sadece bir kesit:

“Öcalan'ın Şam'daki evine Yoğunlaştırma Evi denir. Yoğunlaştırma Evi'ne bakire, genç ve güzel kadınlar alınır. Vahşi, ‘çöl güzeli' kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı.

Ben de Yoğunlaştırma Evi'ne çağrıldım. Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi.

Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını. Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo'ya vurdum. Üç yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana. ‘Düşkün, fahişe, rezil kadın. Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum' dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni.

‘Sen Kesire'sin. Beni onun gibi yok etmek istiyorsun. Sen köle kalacaksın!' diye bağırdı. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar, beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım.

İçlerinden biri, beni azarladı. ‘Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun? Başkana erkek gözüyle bakıyorsun. O başkan, o zincirlerimizi kıran bir peygamber.'

Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekaretimi aldı. Sonraki günlerde iki kez daha sevişti benimle.”

Bu, PKK kamplarında yaşananlardan sadece bir örnek. Bunun yüzlerce benzeri hikaye var. Ve o kamplardan geçen kimi isimler, o “Özgürleştirme seansını” belli ki zevkle atlatan bazı kadın Kürt siyasetçiler, bütün bunlara sessiz kalırken, Diyarbakır Yenişehir Belediyesi'nin Hz. Peygamber'i hedef alan iğrenç bilbordunu alkışlıyor.

Kürt kızların daha çocuk yaşta, üzerlerine giydirilen terörist elbiseleriyle dedeleri yaşlarındaki şerefsizlerin koynuna sokulduğuna seyirci kalanlarda, kadına şiddet, tecavüz ve çocuk gelin duyarlılığı olur mu hiç. Olmuyor da zaten.