Her insan kendi istikrarının peşinde

Şüphesiz herkesin buğusuz ve passız bir ayna üzerinden kendini görmeye ihtiyacı var. Fıtrat bunu gerektiriyor. Dünyadaki vazifesi “ifade etmek” olanın ise sesinin ve sözünün çağın neresinde durduğunu, kime ne tür etkiler yaptığını bilmeye duyduğu ihtiyaç tartışılmaz. Bu ihtiyaç, “ihtiyacım yok” diyen için de mutlaktır ve değişmez. Zira büyük şahsiyetler de hep böyle öğütlemişler.

Bir taraftan sözlü-yazılı-görüntülü eleştiri dilinin sıkıntıları, son zamanlarda çaresi üzerine düşünülen meselelerden biri. Ferdin ve toplumun farklı tenkit ayarlarıyla muhatap olması gerektiği, fakat bu ayarlar üzerine yeterli ve saygın bir disiplin üretilemediği, toplum reflekslerinin yıpratıcı daha kötüsü yok edici bir eleştiri formunu ciddi bir savunma mekanizması olarak gördüğü gerçeğiyle yüzleştiğimizi fark ediyoruz. Diğer taraftan da mevcut eleştiri dilini kıyasıya eleştirenlerin o dilin nasıl da önemli bir parçası hâline geldiğine dair “eleştiri” getirmenin güçlüğü var.

Toplumda herkesi bir araya getirecek ve gerektiğinde yanlışa ayar verecek en sağlıklı sözlü-yazılı-görüntülü iletişim dilinin ne olduğunun tespiti, toplumu aracısız şekillendiren medya dilinin giderek indirgendiği bir ortamda hayli zor. Onun yerine ezber ve kabullenilmiş kirlilikten uzaklaşmanın yollarını aramakta fayda olduğunu yeğleyen tutum, daha iş görür.

Sanırım konunun uzmanlarınca da reddedilmeyecek kadar gerçektir ki yazılı ve görsel basın yalnızca eleştiriyi değil, kişinin kendini ifade dilini de sömürdü ve yozlaştırdı/yozlaştırıyor. Kendini ifade dili, bir nevi şahsiyet/kimlik anlatımına karşılık geliyor. Yani nazik ya da kaba olun olmayın, kendinizi hangi yöntemle ne kadar ifade edebildiğiniz, şahsiyetinizin de bir resmini veriyor. Bunu ferdî üslup olarak da düşünebiliriz. Dünya üzerinde sizi diğerlerinden ayıran bir ifade biçimi, bir yorum…

Şahsi üslubun ideal ölçüsü, evrensel kabulün ürünü olan adabı muaşeret kuralları üzerinden okumak kof medya dilini gündelik alışkanlığa dönüştürmeye benziyor. İdealin ölçüsü, her devirde yaşanabilecek kadim değerler üzerinden anlaşılabilir pekâlâ. Zira ilk aklıma gelen, Kur'ân-ı Kerim'deki Lokman Suresi. Özü meydana getiren küçük parçaları anlatan muazzam bir kelam. Elbette hadislerde de hayatı en ölçülü hâliyle biçimlendirebilen davranış, hitap, hâl ve iletişime dair örnekler çok sayıda mevcut. Zira bütün bunları sık sık gözden geçirmek, meseleden haberdar olmanın yanı sıra ideali uygulamadaki gayret üstüne de düşündürüyor. Yani teorinin hazmı esnasında pratiği de elden bırakmamayı…

Kamuoyunda hâkim eleştiri dili ya da ideal eleştirinin yokluğu üzerine yazılmışları okurken, söylenenleri dinlerken hiç değilse yaşanmışlık üzerinden tavsiye edilenlerin hayata kazandırılması üzerine de düşünüyor insan.

En ciddi kitleleri köleleştiren televizyonun gündüz kuşağının neredeyse tamamen dedikoduya ayrılmış olduğu, bununla da yetinmeyip gizliyi aşikâr, ayıbı ayan etmenin maharet sayıldığı, o da yetmeyince bu ayıplar üzerine kıyasıya “eleştiri” yapılıp kimseyi ilgilendirmeyen insanların yerin dibine sokulmasının sıradanlaşmasına bakılırsa toplumda eleştirinin artık bir aşağılama yöntemi olarak benimsenişi hiçbirimizi şaşırtmamalı.

Asıl sıkıntımız, buğusuz ve passız ayna arayışımızın ya da başkaları için o tür bir ayna olma çabamızın bu çoğunluk içinde hiçbir değer görmeyeceği gerçeği… Giderek aşağı çekilen iletişim diliyle eleştirinin en çok ihtiyaç duyduğu “mesafe” olgusunun da hiç dikkate alınmaması…

Ortam/muhit ayrışması, iletişimin dil olarak indirgenmesine engel değil. Bizde her muhit bir ötekiyle mutlaka birleşir. Mahalle ve buna bağlı sokak kültürünün sonu gelmekteyse de herkes bir muhit üzerinden kendini ifade ediyor. Bu etkileşimler, iyi-kötü var olan iletişim yorumlarını birbirine yaklaştırıyor. Böylece bir müddet aynı kelimeler/kelime grupları/cümlelerle konuşan, onlardan sıkılınca yenilerini bulan ve onlarla da sıkılıncaya kadar oyalanan bir topluma dönüşmüşüz.

Peki bu ayna azılığı/yokluğu içinde ne yapmalı? Bunca düşünüşe rağmen çare bulamayış, niyeyse ve ille de şu cümleyi yazdırıyor bana:

Herkes kendi istikrarının peşinde.