Huzur
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Koşmalar, yürümeler, duraksamalar, durmalardan söz edebiliriz
hayat akışında. Akışı ahenge bağlayan da bu silsile bir nevi. Her zaman aynı
sırayla gerçekleşmesi beklenemez merhaleler bunlar. Kimi zaman biri diğerini geride
bırakır, kimi zaman içlerinden biri hiç gerçekleşmez. Ama hep ihtimal
dâhilindedir.
Çok kötü günler görmüş olabiliriz fert ya da toplum olarak.
Aklımıza sığmayan başımıza gelmiştir de bir anda akılda birden fazlasına yer
açılıvermiştir.
Tamamıyla kötü günlere/anlara dönsek yüzümüzü, iyilerden yüz
çevirmiş oluruz. Hep bir dengeye muhtacız ya; kötüye o kadar paye veresimiz
gelmez. En sevdiklerimizin cenazesinde bile bir dost yüzü gördük mü tebessüm
etmemiz ondandır belki. Olumsuz her şeye karşın olumlunun peşini bırakmak
istemeyişimizdendir. Güzellikler, hoş hatıralar vakit ayırmaya değerdir, bedeli
bir tebessüm ise o da feda edilir.
Hem bir hayat akışı var kontrolü tamamen elimizde olmayan hem de
iyi ya da kötü anlar/olaylar/hâller/insanlar var çepeçevre etrafımızı saran. Bu
dinamikler birbirini şekillendirircesine ve biz hayatta oldukça peşimizi
bırakmayacaklar. Ezberlemesi mümkün değil, zira henüz yaşanmamış anlarda saklı hepsinin
şekli şemali.
Hepimiz farkındayız son zamanlarda işler eskisinden daha karışık
görünüyor. Yürümeyle duraksama aynı anda vuku buluyor, iyiyle kötü ahbaplık
kurmuşa benziyor. Güzeli çirkinden ayıracak mecal de kalmamış sanki.
Hep bir çaba var yeni bir şeyler için. Değişim için açlıktan
ölüyor âdeta dünya. Değişmeyince bir şeyler afallıyor.
Zamane insanı için “hızın esiri” demek artık bir klişe.
Her saat başı farklı “flaş” haberler bekleniyor bültenlerden.
Yoksa huysuzlanıyor kitleler.
O “eski” şeyler için en azından farklı cümleler kurulsun, ezberler
bozulsun, manzara ter yüz olsun, olur ya kitabına da uymasın; yeter ki aynı
olmasın! Eskinin tekrarı sıkıcı bunaltıcı olmaktan öte buhran sebebi görülüyor.
Her yirmi yılda bir tekrarlanan moda öğeleri herkesin fena canını
sıkıyor. Her mevsim diğer mevsime reddiye düzen moda eylemlerinin yolu
gözleniyor.
“Yeni” etiketi “senede bir”le sınırlanırsa iş sarpa sarıyor.
“Yeni”nin sene boyunca birkaç kez gündeme gelebilir, raflardan taşabilir,
birkaç ay öncekini çöpe atabilir olması, “yeni”ye değer kazandırıyor.
Bir huzursuzluk yok mu bu işte?
Pekâlâ var.
Tam tekmil huzur başka mesele. Huzur manevi bir hâldir ya, işte
ondan sebep tekrardan doğan huzuru özlediğimizi hatırlatmıyor mu Ramazan?
Ramazan her sene geliyor. Her geceyi Kadir bilme düsturunu getiriyor
gündemimize. O imtihan faslını başlatan ya Hızır’sa telaşını tazeliyor. “Son”
bizi bulana kadar, dünya bitene yitene kadar, “imtihan ertesi huzur, huzur
ertesi imtihan” tekrarının peşimizi bırakmayacağını ve bir aylık zaman
aralığında olsun en güzel müjdeleri tekrar tekrar soframıza dizdiğini gösteriyor.
Bu tekrarlar da olmasa huzurun imhası için her gün canla başla
çalışan bu dünyada hâlimiz nice olur?
İbadete bile tekrarla, tekrardan taşınan istikrarla tutunmuyor
muyuz zaten?
Madem haklı yasaklardan sebep evden baka bir yere gidemiyoruz; o
zaman inatla tekrardan, ezberden, türlü türlü hikmetleri haiz cânım zaman
döngüsünden, Levh-i Mahfuz’dan payımıza düşen ne varsa razı olmaya gidelim bu
Ramazan. Bu gidiş uğruna koşmayla yürüme yan yana olsa, imtihanla huzur
birbirini bulsa güzel olmaz mı?
Hayırlarla daha nice Ramazanlarınız olsun inşallah.
Tarihten bir not: Et-tekraru ahsen velev kane yüz seksen…
* * *
Künye: Huzur, Arapça kökenli bir kelime olup
iç rahatlığı, hâlinden memnun olup gönlünde rahatlık duyma, kendini rahat ve
memnun hissetme durumu; önemli bir makāmın veya kişinin var olduğu, bulunduğu
yer, o makam veya şahsın önü, katı, yanı; Hazır bulunma, var olma;
Cenâbıhakk’ın varlığının her şeyi kaplayıp başka şeye yer bırakmayacak şekilde
hissedildiği mertebe anlamlarına gelmektedir (Kubbealtı Lügatı).