23 Mart 2016

Hz. Âdem ve ilk şehir

İslam inancında Hz. Âdem (as) ilkel, vahşi bir mağara adamı değil. Öncelikle dindar ve âlim. Bilgisi nedeniyle meleklerin kendisine secde etmeye mecbur edildiği biri. Üstelik Batı felsefesinin hiç değinmediği bir meseledir: Âdem şehirlidir. Daha yeryüzüne indiği ilk demde tevbesi kabul edilir edilmez Kâbe'yi inşa etmiştir. Mimardır. İslâm şehirlerinin merkezinde ibadethâne bulunmaktadır. Hz. Âdem, aynı zamanda iktisadî sahayı da inşa ediyor. İktisadî faaliyet olmasa Âdem'in oğullarına ihtilaflarının halli için “kurban verin” demesi imkânsız olur. Demek ki insanlığın başlangıcında şehir iki merkezli inşâ edilmişti: ibadethâne ile birlikte iktisadî sahanın, mesleklerin teşkili.

 

Kâbe'ye, Ümmü'l-Büyût (evlerin anası) deniliyor. İbn Kesir'in naklettiği rivayette Allah Âdem'e “Yeryüzünde bir evim var, oraya gidiver (Mekke), der. Âdem de çocuklarını Kabil'e teslim eder” (İbn Kesir Tefsiri, Çağrı, c: 5, s: 2202) der. Âdem, Kabil'e güvenir ve Hacc'ı edâ eder. Kabil, kardeşleri arasındaki “önceliğini” ileride suistimal edecektir.

 

“Ve onlara Âdem'in iki oğlunun haberini hakkıyla oku, Allah'a yaklaştıracak kurban sunmuşlardı, (Kurban) ikisinin birinden kabul edilir ve diğerinden ise kabul edilmez. (Kurbanı kabul edilmeyen), Seni mutlaka öldüreceğim, dedi. O da, Allah sadece takvâ sâhiplerinden kabul eder, dedi” (5 Mâide 27).

 

İbn Kesir, Hz. Âdem'in insanlığın konuştuğu bütün dilleri bildiğini tefsirinde yer veriyor. Dolayısıyla şehir, insanların başlangıçta ilkel bir toplum olmalarından sonra ortaya çıkmış değil. İlk şehir, dinî intisab ile Âdem (as)'e bağlanan insanların toplumsal-iktisadî dayanışmalarının eseridir. Okullarda okutulan derslerde genç dimağlar için inanç krizi oluşturacak bir çatallanma var. Öğrencilere, “Din Kültürü ve Ahlâk” derslerinde “Hz. Âdem (as) insanlığın atasıdır, melekler ona bilgisi nedeniyle secde etmişti” diye bilgilendirme yapılıyor. Fakat, “Tarih” dersinde bunun tam aksine, “Tarihin başlangıcı için yazının icat edildiği M.Ö. 3500 yılı esas alınır.Yazının icadından önceki döneme Tarih Öncesi Çağları denir. Tarih Öncesi Çağları-Prehistorik Çağ olarak adlandırılan devirler de üçe ayrılır: 1- Kaba Taş (paleolotik: avcılık ve toplayıcılık), 2- Yontma Taş (mezolotik: çakmak taş ile orak yapıldı, tarıma hazırlık çağı), 3- Cilalı Taş (neolitik: tarım devrimi, tekerleğin keşfi, hayvanlar evcilleştirildi, İhtiyaç fazlası üretimin ortaya çıkması ile ticaret başladı)” şeklinde İslâm inancıyla çatışmalı bir bilgi yükleniyor. Batı'da üretilen bilgi, doğası gereği din-İslâm'la çatışıyor.

 

Hz. Âdem (as), Allah'ı tevhid ederek O'na ibadet eden kul vasfıyla, meleklerin bilemeyeceği kelimeleri (esmae kulleha) bilen âlim vasfıyla, örtünmeyi sağlayan giysiyi imal eden terzi vasfıyla, Kâbe'yi inşa eden mimar vasfıyla, çocuklarının aralarındaki ihtilafları çözüme kavuşturan hâkem vasfıyla ve çocuklarıyla ilk adalet-barış (esenlik) toplumunu kuran “imam” vasfıyla vahşîlikten tenzih edilmelidir. Bütün mesleklerin pirîdir. İlk şehri inşa eden de Hz. Âdem'dir.

 

Vahşilik ve doğal toplum, Kabil'in icadı olabilir.

 

Şehirden kente doğru evriliş tekasürcü bir bencilliğin neticesidir.

 

Kent, şehir: adalet yurdu'nun varlığını bozmaya dönük niyetle ortaya çıktı.

 

Kabil, Habil'i öldürünce, kendisi gibi insan-tabiata tahakküm etmeyi politize eden tekasür topluluğu ile birlikte şehir'den ayrıldı. Despotizm ile şehrin asayişini bozduğundan kurduğu kent de despotik bir madde uygarlığı haline geldi. Vahşiliğin asıl ortaya çıkışı uygarlık-kent vesilesiyle olmuştur.

 

Batı uygarlığının kente yaptığı vurgu Avrupa'nın meşrulaştırılması meselesiyle ilgili. Weber, kentlerin sadece Avrupa'da ortaya çıktığı iddiasında: “Kentsel topluluk yalnızca Avrupa'da ortaya çıkmaktadır. İstisnalar zaman zaman Yakın Doğu'da (Suriye'de Fenike'de, Mezopatamya'da) bulunabiliyordu, ama yalnızca zaman zaman ve ilkel nitelikte. Tam bir kentsel topluluk olabilmesi için (…) şu özellikleri göstermesi gerekirdi: 1. İstihkam, 2. Bir pazar, 3. Kendine ait bir mahkemesi veya hiç değilse kısmen özerk hukuku olaması, 4. İlgili bir birlik biçimi, 5. Özerklik ve kendi kendini yönetebilme ve şehir sakinlerinin katıldığı seçimlerle işbaşına gelen idari yetkililerce yönetim” (Weber Max, Modern Kentin Oluşumu, Bakış Yayınları, 2000: 59). Batı kentleri hakkında Weber'in yaklaşımı hakkında Korkut Tuna “Batı'yı dünya önünde haklı çıkarmayı denemiştir” demektedir. Weber'in kenti sınıflı topluma ve burjuvaya işaret ediyor. İslâm şehrinde sınıf yoktur.

 

Weber doğru söylüyor: Kent Batı'ya has bir debdebe-kontrol-sınıf toplumsallığıdır. İslâm'da sınıf bulunmadığına göre “Hayır tarihte bizim de mamur, Batı'dan aşağı kalmaz kentlerimiz olmuştur” demenin Müslümanlara bir hayrı bulunmamaktadır.

 

Şehirleri yıkılan Müslümanlar evsizliği dayatan kentlerde dileniyor. Bu, onur kırıcı.

 

lutfibergen@gmail.com

lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter