11 Eylül 2017

Hz. Mevlana için koruma yasası çıkarılmalıdır

Maalesef ancak bir tehlike zarar vermeye başladığında gerekenleri yapmaya başlıyoruz. Bazı tehlikelerin doğuşu, büyümeye başlaması ve olgunlaşması aşamalarını ya görmüyoruz ya da görmezden geliyoruz.

Bugün pkk, fetö, dhkp-c gibi terör örgütlerinin tehlikeleri gözle görünür ve herkesçe kabul edilen tehlikelerdir. Bu örgütlerin insanların eline silah vermeden önce, bunu başarabilmek içim fikrini ve gönlünü zehirleyen bir ön çalışma yaptıkları da malum. Bu ön çalışma kapsamında bizi biz yapan değerlere karşı doğrudan veya sinsi bir şekilde sürdürdükleri propaganda çalışmaları var.

Bizi biz yapan değerler hedef alındıkça, zarar gördükçe toplumda çözülme başlayacağını ve kendileri için uygun bir çalışma ortamı bulacaklarını biliyorlar.

Aileye saldırıyorlar,

Toplumsal ahlakı yıkmaya çalışıyorlar.

Milli kültürü, evrensel adı altında seküler ve yapay olanla değiştirmeye veya devşirmeye gayret ediyorlar.

Dinimize, tarihimize, bu doğrultuda, dini ve tarihi karakterlerimize saldırıyorlar.

İşte bu noktada dini ve tarihi karakterlerimizin bizi tutan, motive eden, birleştiren ve geliştiren katkılarını yıkmak istiyorlar.

Benzer şekilde, hadis inkârı ile başlayıp, ayetlerin manasını farklı yorumlamayla devam eden sözde ıslah hareketi,  iftira ve ithamlarıyla kantarın topuzunu iyice kaçırmış durumdadır.

Ben özellikle Hz. Mevlana gibi, dindar olsun olmasın, toplumdaki her kesimin sevdiği ve hayran olduğu bir şahsiyete epey süredir başlayan saldırıların artarak çoğalmasını dehşetle karşılıyorum.

Neymiş, Mevlana demek bile şirkmiş; çünkü Mevlana demek “Allah” demekmiş.

Zaten Hz. Mevlana'nın sözleri ve eserlerinde şirkle doluymuş,

Mesnevide ahlaksız hikâyeler çokmuş.

Hatta “insaf artık!” diyorum, bu gönüller sultanına “eşcinsel” diyecek kadar alçaklaşmış kişiler var aramızda.

Ve daha da vahimi, hukukun bu konudaki hatalı kararıdır. 2008 yılında, Hz. Mevlana'ya “eşcinsel ve Moğol ajanı olduğu” iddiasında bulunan Prof. Mikail Bayram'a karşı, beyefendiliğini koruyarak ve büyük bir sabırla, sadece “psikolojik tedaviye muhtaç olduğunu düşünüyorum” diyerek, gerekli tepkiyi olabilecek en nazik şekilde ifade eden, Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Nuri Şimşekler, Yargıtay tarafından suçlu bulundu ve manevi tazminat ödemesine karar verildi.

Özetleyim. Hz. Mevlana'ya hakaret eden kişi değil, hakarete karşı tepkisini gösteren kişi tazminat ödedi. Hem de Hz. Mevlana'ya hakaret eden kişiye.

Bu kişi ve Prof. düzeyinde ki daha pek çok kişilerin attıkları çirkin iftiraları, din adına tebliğ zanneden, birçok Müslümanı tekfir eden, yani şirkle, kâfirlikle suçlayan yeni bir kitlemiz de var artık.  İşte en vahim olanı budur!...

İşidin ve pkk nın propaganda birimlerinin, Hz. Mevlana hakkında ki söylevleriyle ve diğer tekfir yöntemleriyle paralellik gösteren bu fikir hareketinin yıkıcı söylevlerine, kitaplarına, sosyal medya çalışmalarına ifade özgürlüğü denebilir mi?

Birisi çıkıp annemize babamıza namussuzluk isnat etse, onun söylediklerini ifade özgürlüğü diye ifade edebilir miyiz?

Hz. Mevlana'ya atılan iftiraların hepsi yıkmaya, zarar vermeye yönelik kasıtlı çalışmaların ürünüdür. Mesela bu kitlenin, selefilerle aynı paralelde “Hz.Mevlana” demenin şirk olduğuna dair asılsız bir iddiaları vardır. Hâlbuki Mevlana “veli” kelimesinden türemiştir. “Veli” kelimesi yardım eden, sahip çıkan manasındadır. Ebeveynlere de, bu sebeple öğrencinin velisi denir. Mevlana kelimesi işte, yardım eden kollayan manası gereği,  “bizim dostumuz” anlamında kullanılmaktadır.

Arapçada “dost” manasında ki “mevla” kelimesi Kuran-ı Kerimde Allah için kullanıldığı halde, yeri gelince insanlar içinde kullanılmıştır. “O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz…” (Duhan 41) ayetinde olduğu gibi.

Bunun gibi diğer bütün iddia ve iftiraların izahı ve cevaplaması kolaydır. Ancak amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olan tekfircilerin üslup ve söylevleri, anlamaya yönelik olmadığı gibi, muhatabını dinlemek ve saygı duymaktan uzak bir seviyesizlik üzeredir. Bu sebeple her geçen gün yıkıcı etkilerini genişleterek sürdüren, bir takım popüler sözde hocalarında yakından destek verdiği bu fikir hareketine karşı gerekli uyarılarda bulunmak ve tedbirler almak, bir milli güvenlik meselesidir.

Nitekim Hz. Mevlana, Yunus Emre, Ahmet Yesevi gibi gönül sultanlarına ve milli-tarihi karakterlerimize karşı her türlü çirkin saldırı ve iftirayı önlemeye yönelik bir hukuk çalışması yapılarak eski hatalı karalar düzeltilmeli ve koruma yasası çıkarılmalıdır. Bu yasa çerçevesinde her türlü hakaret ve iftira suç sayılmalıdır.

Bu hizmet, Konya'ya hızlı tren sefere koyup tren garından da insanları servisle Hz. Mevlana'nın türbesine ulaştırma hizmetinden daha büyük olacaktır.