İbn Haldun hangi doğunun batısında (1)
Türklerin ve umumen Müslümanların, Batı merkezli bakışla namı diğer Doğu’nun, ötekileştirilmesi anlamında oryantalizm yahut avrupamerkezci bakış açısına göre, insanlığın son devir kazanımlarının oluşmasında bir payı ve hissesi yoktur. Tabi bu bakış açısının değirmenine su taşımakta yarışan yahut kendimizi birazda teskine vesile olan yarıştırılan doğulular vesilesi ile kendisini meşrulaştırdığı da aşikârdır. Modern zamanlar denilen büyülü devirde doğu madun; egzotik, erotik ve ekonomik olmak dışında kıymeti harbiyesi olmayan, aydınlanamamış bir yerdir. Peki, doğu nere batı ne taraf? Küre şeklinde bir dünyada bunun manası nedir? Mesela Türkiye’yi esas alırsak dünyanın şekline göre Amerika bizim Uzak Doğumuzdur desek nasıl yani denilebilir. Öyle ya uygarlığın Kabe’si nasıl doğumuz olur ki? Batılılaşmaya çalışırken bu da nereden çıksın ki? Japonya uzak doğu oluyor da Amerika neden daha uzak doğu olmasın ki? Retorik cambazlık peşinde değiliz! Bu, doğu ve batı retoriği içinde, algılar simülasyonu ile insanlığa kendisini dayatan uygarlık ve modernitenin vatanı olan, Yunan ile başlayan kökenleri üzerinden kendini tanımlayan batı bir aydınlanma çerçevesinde doğuya asla iltifat ve itibar etmez. Bu bakış açısını batı ve batılılar kavramlaştırması içine giren zihniyet açısından anlamak mümkündür. Lakin asıl mesele bu ezbere doğuluların bir kısmının taraf diğer kısmının ise muhalif olarak iştirak ediyor olmasıdır! Böylece bu, batı-doğu kavramlaştırması içinde bir algı doğuluları kendi retoriği içinde yönetmeye devam etmektedir. İnsan kendi böldükçe zihni küçülüyor.
Buradan bir adım ötede ise doğuluların
kendisini mazinin hamasi türküleri ile uyuttuğu başka bir masal diyarı
bulunuyor. Maziye dair her şeyi mükemmelize ederek kendini zamanın
mesuliyetlerinden kurtaran bu doğulu tip zamanın ve geleceğin
sorumluluklarından ise ari görünmektedir. Bahaneler çoktur. Ya içeride ya
dışarıda muhakkak elini ayağını tutan bir mânia muhakkak vardır. Yoksa bir
bıraksalar yarın Mars’a gider alimAllah…! Bu yazının asıl gayesi Doğulu-Batılı
çekişmesi olmanın ötesinde doğu denen yerde doğuluların fark etmediği bir
yerlerde çok öykündükleri, kimilerinin kendini uğruna inkâr ettiği, kimilerinin
ise tekniği vs. diyerek kısmen yanaştığı her halükarda kendi kıblesi haline
getirdiği o harikalar diyarının, aydınlanmanın kapısına zaten varmış olduğunu,
bunu sağlayabilecek kaynaklarının olduğunu fark etmediğidir. Burada zaten bizde
var kolaycılığı ve saflığına yol açmak yahut malzeme üretmek niyetinde de asla
değiliz.
Oryantalist söylemin madun eylediği doğuda bir
yerlerde bir zamanlar bir şeyler yapıldığı ve bunun dünyayı etkilediği ötesinde
bir zamanlar burada bir medeniyet ve insanlık düzeninin, hukukun, sanatın,
bilimin var olduğu gerçeğinin İbn Haldun örneğinde bazı küçük karşılaştırmalar
ile bir değerlendirme teşebbüsü olarak bu iki kısımdan oluşan yazı
ezberlerimize bir yeniden bakma gereğini ifadeye gayret etmektedir. Burada avrupamerkezci
bakışın tek yönlü gelişim sürecinin yahut gerçeğin tek kaynağı olma iddiasının
makuliyetinin sorgulanası olduğunu arza çalışıyoruz. Sosyal bilimler denen
alana dair modern bigâneliğimiz nedeniyle teknoloji saplantımızdan başımızı
kaldırıp bu alana bakabilirsek kast edilen biraz daha anlaşılabilecektir.
İbn Haldun insanlığın düşünce ve medeniyet
sürecinde modern zamanlar diye oryantalistik yahut avrupamerkezci bakışın milat
saydığı, kendi oluşumunun şafağında gördüğü düşünürlerin eriştiği kimi düşünce
ve yaklaşımlara ulaşarak, bu sürece doğuda ulaştı tespiti naif ve doğuyu
güzelleme gibi görülse de dikkatle incelenmesi gereken bir durumdur. Bu, asla
doğulular tarafından bir övünç vesilesi olmamalıdır. Zira İbn Haldun’un vasıl
olduğu yer/aydınlanma onun öldüğü tarihte olduğu yerde kaldı ve hatta
sonrasında geliştirilemedi dersek yanlış olmaz. Burada aydınlanma kavramını
kutsuyor değiliz sadece asrımızın idrakine anlayacağı yerden meseleyi ulaştırma
gayreti ile bu kavramı kullanıyoruz. Burada öncelikle işareti gereken şey İbn
Haldun örneğinden yola çıkarak patalojik ve kültürel özden kaynaklı, iyileşemez
bir geri zekâlı olmaya bağlı zihni ve yapı imkânsızlığının/yeteneksizliğinin
söz konusu olmadığıdır. Tıpkı siyah derili insanların köle olmak için var
olmadıkları gibi. Lakin kimse İbn Haldun maskeleri takarak sokaklara koşmasın!
Yaa gördünüz mü zaten bizde varmış falan diye de havaya girmesin! Zira
doğulular bugün çelik çomak oynamak ötesinde İbn Haldun’un ulaştığı o yere
batıdan ithal teleskoplarla bakar haldedirler.
Doğudan batıya bakarken kendi doğumuza
baktığımızı düşünmek şaşırtıcı bir teklif olsa da bazı öğrenilmiş çaresizlikler
ve ezberler açısından zihnimize yol açabilir. İbn Haldun üzerinden bu doğu-batı
ikilemine bakmaya devam edeceğimiz diğer yazımızda ileri sürdüğümüz bakış
açısını somutlaştırarak aydınlanma algımızı ve oryantalist yahut avrupamerkezci
bakışın bizdeki simülasyonlarına kendi merkezimizden bakmaya doğru yol
alabiliriz diye düşünüyoruz. Üstü açılmamış yahut fark edilmemiş bir aydınlanmanın
farkındalığı şüphesiz farklı bir bilincin de kapısı olacaktır.
Vesselam.