15 Ağustos 2017

İftira ve dedikodu insana neden haz verir!

Başarılı mı, senden önde mi, güzel mi, yakışıklı mı, rakibin mi, rakip adayın mı? Hiç affetme vur abalıya..

Şu dünyada nereye giderseniz gidin kurtulamayacağınız, asla kaçamayacağınız bir konu var o da dedikodu ve iftiradır. Üstelik oldukça severek yapılır. Ballandıra ballandıra anlatılır. Hatta dur bir kahve yapalım, bir çay koyalım bunun tadını çıkartalım denir.

Kahvehane, pazaryeri, okul, cami, düğün, cenaze hiç fark etmez. Yasakmış, harammış, çok günahmış kimse umursamaz.

Başarılı mı, senden önde mi, güzel mi, yakışıklı mı, rakibin mi, rakip adayın mı ? Hiç affetme vur abalıya.

Anlatan anlatıyor da dinleyen de aslı astarının olup olmadığını pek sormaz. Hatta ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz' diyerek iftira- dedikodu bayrağını severek devralır.

Öyle dedikodular var ki, hayatında hiç görmediği, sohbet etmediği, çayını içmediği insanın arkasından konuşmak. Seni tanımışlığı yok, konuşmuşluğu yok ama üçüncü şahısların yönlendirmesiyle senin gıyabında sana düşman olabiliyor ve senin için her türlü iftirayı atabiliyorlar. Bir bakmışsınız hiç bir şeyden haberiniz yokken birçok insan, akraban sana mesafeli davranıyor. Önce bir anlam veremiyorsun ama kısa bir zaman sonra büyük bir iftira ve dedikodu kazanının içinde kaynatıldığını fark ediyorsun. Küçük yerleşim merkezleri bu konuda maalesef başı çekiyor. İnsanlar artık kendi memleketlerine giderken çekinerek ve korkarak gidiyor. Bir dedikodu malzemesi olmamak için nasıl davranacağını, ne diyeceğini, nasıl yürüyeceğini bile bilemiyor.

Sürekli ‘aman laf gelmesin' endişesiyle dolaşıyorsunuz. İki yüzlülük almış başını gidiyor. Arkandan durmadan konuşan kişi karşında sırıtabiliyor.

İnsan neden yalan yere masum bir insanı suçlar?

İftira atmak iftiracıya nasıl bir haz verir? Nedir bu kuru iftira dedikleri? Yoksa iftiranın kökeninde müfterinin bizzat kendisi mi vardır?

İftira atmak yani asılsız suçlamalarla bir insanı incitmek, zor duruma düşürmek, onurunu zedelemek, aşağılamak ve insanların gözünden düşürmek, maddi manevi ona zarar vermek çok çirkin bir davranış olduğu gibi, bütün dinlerin yasakladığı ve günah saydığı bir davranıştır.

İftiranın kökeninde bilinçaltındaki intikam duygusu yatar. İftiracı kendisini inciteceğini umduğu suçlamaları, özellikleri, ithamları iftira attığı kişiye yakıştırır daha doğru bir tabirle yapıştırır.  Çamur at izi kalsın mantığıyla karalamaya çalışır.

Atılan iftira bir ayna gibi iftira eden kişinin bilinçaltını yansıtır. Bastırdığı duygularını, gizlediği suçlarını, günahlarını, hırslarını ve hayallerini yansıtır. Evet iftiralar hayalleri yansıtır.  Asılsız suçlamalar başka bir deyişle iftirayı atan kişinin hayalleridir.

İftira dedikodu bir tür alışkanlıktır. Bazı insanlar iftira atmaktan tarifsiz bir zevk alırlar. İftira, bastırılmış duygularının dışavurumu gibidir, onları zehir akıtır gibi akıtırlar ve sonrada büyük keyif alırlar.

İftira, iftiracının iftira attığı kişinin masumiyetinden, dürüstlüğünden ve inandırıcılığından korktuğunun, çekindiğinin çok açık göstergesidir. İftira bu anlamda bir tür psikolojik savaş yöntemi olarak karşımıza çıkar.

Bir insanı susturmanın, konuşsa da sözlerinin tesirini azaltmanın yolu o insanın inandırıcılığını zedelemek yani ona en olmadık iftirayı atmaktır. Buradaki amaç şudur. Öylesine uzak bir yalan atmalı ki bu kişi kendini savunurken dahi bu çamura saplanıp kirlensin. Politikacılar, sanatçılar, halka mal olmuş insanlar, başarılı iş adamları ve iş kadınları bu sayı uzar gider zaman zaman iftiraya uğramaktadırlar. Oysa atılan iftiralar daima iftirayı atanların ayna misali kendi bakış açılarını yansıtmaktadır. Örneğin dolandırıcılık yapan veya buna niyet eden biri karşısındaki herkesin böyle bir kartı olduğu fikrine kapılarak onu dolandırıcılıkla suçlar. Ya da gayri ahlaki bir hayat süren bir insan ister istemez bu hayat anlayışını iftiralarıyla açığa vurur.
Unutulmamalıdır ki; Güneş balçıkla sıvanmaz.  Yalan ve iftira ile kurgulanmış bir hayat mutlaka açık verir, çelişkilerin ve detayların içinde boğulur.   Çirkin sözler iftira atanın dedikodu yapanın kendisine döner ve kesinlikle ayağına dolanır. 

Kur'an ve Hadiste İftira

Kur'an'da iftira ve aynı kökten gelen kelimeler elli dokuz yerde geçmektedir. Bu âyetlerden birinde Allah'ın, kendisine ortak koşma dışında dilediği kimselerin bütün günahlarını bağışlayacağı ifade edildikten sonra, “Allah'a ortak koşan kimse yanlış bir inanç uydurup büyük günah işlemiş olur.” (Nisâ, 4/48) denilmektedir. Bir diğer âyette ise “Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş olur.” (Nisâ, 4/112) buyrulmak suretiyle iftiranın ne denli büyük bir günah olduğuna dikkat çekilmiştir.

Hadislerde, büyük günahlar arasında, kötülükten habersiz iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmak da sayılmıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23). Mü'minleri kötü huy ve davranışlardan uzak tutma gayreti içinde olan Hz. Peygamber (s.a.s.) onları iftira konusunda da uyarmış, iftiranın insanın âhiret hayatını iflasa götürecek olan kul hakları arasında yer aldığını belirtmiştir (Müslim, Birr, 60). İslâm'da iftira haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel haberler doğruymuş gibi kabul edilerek bunları araştırmadan inanmak da yasaklanmıştır.

Nitekim bir hadisi şerifte bu günahlar şöyle sıralanmıştır: “Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, insan öldürmek, yetim malı yemek, faiz alıp vermek, savaş meydanından kaçmak, masum ve kötülükten uzak iffetli bir kadına iftira atmaktır.” (Müslim, İman, 38)

Diğer bir hadiste ise; kıyamet gününde iftira ve yalanla başkasına, suç isnat edenlere, itibarını rencide edenlere, malını haksız yere yiyenlere büyük bir ceza vardır. Bunlar, dünyada namaz kılmış, oruç tutmuş, zekât vermiş olsalar bile, söz konusu ibadetlerin sevabı kendileri, için yeterli olmayacağı uyarısı yapılmaktadır. Tam tersine bu ibadetlerden elde ettikleri hayır ve sevap, muhataplarına yaptıkları haksızlığın bedeli olarak kul hakkı şeklinde verilecek ve kendileri, servetini kaybetmiş bir müflis gibi boş ve çaresiz kalacaklardır. (Tirmizi, Kıyamet, 1)

“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.  Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir,  çok merhamet edendir” (Hucurat,49/12).

Bu âyet-i kerîme'de yüce Allah, kişilik haklarını ihlal eden üç davranıştan sakınılmasını emretmektedir. Bunlar; "kötü zanda bulunmak", "insanların gizli hallerini araştırmak" ve "gıybet etmek"tir. Her üçü, kişilik haklarını ihlal eden, toplumun huzur ve güvenini sarsan davranışlardır. Her üçü de kişi ve toplum hayatında tedavisi çok zor yaralar açan birer hastalıktır. Özellikle gıybet çok çirkin bir davranıştır. Bu çirkinliği yüce Allah, ölen bir insanın etini yemeye benzetmiştir. Ölü bir insanın etini yemek ne kadar çirkin ise gıybet de o kadar çirkin bir davranıştır. Bu benzetme, müminleri bu davranıştan alıkoymaya ve gıybet günahının büyüklüğünü beyan etmeye yöneliktir.

Bir sonraki âyette, Allah katında üstünlüğün takvada olduğu vurgulanarak insandaki fizikî niteliklerin önemli olmadığı, bunun kusur sayılmayacağı, iman, ibadet ve ahlak ile bezenmenin önemli olduğuna işaret edilmiştir. İnsan iman edip Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uyduğu zaman takva sahibi olabilir. Gıybet eden insan takvanın gerektirdiği bir davranışı sergileyememiş, ahlakından taviz vermiş, kul hakkı yüklenmiş ve büyük günah işlemiş olur. Gıybet; zayıf, zelil, manen ve ahlâken aşağı mertebede olan insanların yapabileceği bir davranıştır.

Gıybet; kişi, aile, toplum hatta bir milletin bütün mensuplarını rencide edebilir. Bu; kişiler, aileler ve toplumlar arasında huzursuzluk, kırgınlık hatta kavgaya bile sebebiyet verebilir. Bu sebeple yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz gıybet etmeyi şiddetle yasaklamışlar, büyük günah olduğunu bildirmiştir. Gıybet, müminin "fâsık" ve "âsî"  olmasına sebep olur. Gıybeti yapılan kimse hakkını helal etmedikçe kişi gıybetin günahından kurtulamaz. Çünkü gıybet etmek kul hakkı yüklenmektir. Kul hakkını ise Allah bağışlamaz.

“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucûrât 6)

Ayeti gereğince insanlar veya olaylar hakkında kanıta dayalı doğru bilgiye göre karar vermek ve gerçeği bulmak için araştırma yapmak gerekir. Başkaları aleyhinde konuşmak ve karar almak söz konusu olduğunda zan ile hareket edilmez, edilmemelidir.

Bu konu önemli ve uzar gider.  Allahım dosdoğru olan kullarından eylesin..

Not: Yazının gündemle ve siyasetle ilgisi yoktur.