02 Mart 2023

İnsanın eşyalaşması ve mutsuzluğu üzerine

“Kapitalizmin armağanı “eşyalaşma”dır. Eşyalaşma; eserinin insana yabancı hale gelmesidir. “Eşyalaşma”nın hâkim olduğu dünya katı, insan dışı, değerleri ve kişileri yok eden bir dünya.” Merhum Cemil Meriç’in “Umrandan Uygarlığa” isimli eserindeki ifadelerinden…Eskimeyen, güncelliğini yitirmeyen ve adeta bugünkü ibretlik halimizi özetleyen sözler.

 

İnsanın asla tatmin edemediği ve sınır koyamadığı bir arzu; daha çok eşyaya ve daha çok mala sahip olma arzusu. Sadece bugün değil insanlık tarihi boyunca her çağda insanın aldanmasına ve aldatmasına sebep olmuş belalı bir düşünce. İnsanın bu yanılgısı ve zaafı Kuran-ı Kerimde pek çok ayette geçiyor. Mesela; “O (insan), aşırı derecede mal sevgisine kapılmıştır (Âdiyât Suresi, 8. Ayet). “Arkadan çekiştiren, ayıp kusur arayan, servet toplayan ve onu sayıp duran herkesin vay haline!”  (Hümeze Suresi- 1-2. Ayet).

 

Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisine yaptığı katkılarla tanınan Herbert Marcuse, tüketim toplumu ve tüketim kültürünün, bireyleri tüketime dayalı yaşam biçimlerini “satın almaya” zorlayan “yanlış̧ ve sahte ihtiyaçlar” ürettiğini ileri sürmüştür. Gerçekten de bugün yaşamımızda temel ihtiyaçlar olarak gördüğümüz şeylerin ne kadarı gerçekten vazgeçilmez. Önce medya araçlarıyla ihtiyaçlarımız ve önceliklerimiz oluşturuluyor ve sonrasında bu ürünleri elde ederek daha mutlu, konforlu ve ayrıcalıklı olacağımız düşüncesine inandırılıyoruz. Tükettikçe, eşyalaştıkça mutsuzlaşan insan.

 

Erich Fromm’un insanın bu yanılgısına dair görüşleri şu şekilde: “Sınırsız tüketim, kendisini bu yeni ideale adayan ve bunu neredeyse bir din yapan yeni bir insan tipi üretmiştir. Artık modern toplumun insanı, cenneti her şeyin bulunduğu, kredi kartlarını limitsiz kullanabileceği ve hatta sadece her istediğini değil, komşusundan biraz daha fazlasını alabileceği devasa bir süpermarket olarak hayal etmekte. Artık insan kendi değerini sahip olduğu şeylerle ölçmekte. Ona göre kendisinin ne olduğu değil, neye sahip olduğu önemli artık (Fromm, 1997).”

 

Eşyalaştıkça mutsuzlaşan zavallı insan ve onu her daim sükût-u hayale uğratan “sahip olma” arzusu. Fromm’un ifadesiyle “olmak yerine sahip olmak.”  “Olmak” düşüncesi insanlık tarihi boyunca pek çok medeniyet ve kültürde en önemli yaşam amaçlarından biriydi. Bu düşüncenin Antik Yunan’da; “Erdemli olmak”, Türk-İslam düşüncesinde; “İnsanı kâmil olmak”, kapitalizm sonrası tüketim toplumunda; “Sahip olmak” şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz. 

 

İnsanın, ihtiyaçlarını ve hazlarını doyurmak için gayret etmesi, onun fıtri özelliklerinden biridir. Bunu yargılıyor değilim. Bunca uyaran ve daha çok tüketim için kışkırtan medya araçlarına karşı direnmenin kolay olmadığını kabul ediyorum. Kimseye kendisini soyutlayıp bir münzevi gibi yaşamasını da öğütlemiyorum. Kaldı ki bende bu şekilde yaşıyor değilim. Benim önerim ancak insanın itidal üzerine yaşaması yönündedir.

 

İnsanın varoluşunu ve yaşam amacını “daha çok eşyalaşmak” gibi basit bir düzeye indirgemesini; eşyalar, unvanlar, etiketler ve görüntüler üzerinden kendini takdim etmesini ve daha çok tüketerek daha mutlu olacağı düşüncesini sağlıklı bulmuyorum.

 

İnsan gerçek mutluluğu eşyada veya eşyalaşmakta değil ancak; eskimeyen, yok olmayan, bitip tükenmeyen, varlığı ezeli ve ebedi olan bir varlıkta bulabilir. Ra'd Suresi 28. ayette buyurulduğu üzere; “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.”

 

Vesselam…