İnsanın Seçmek Durumunda Olduğu İki Gerçeklik: Açgözlülük Ya Da Alçak Gönüllülük

İnsan için yaşamak bir sanattır. Yaşama sanatında, insanın önüne iki önemli gerçeklik çıkmaktadır. Bunlardan biri, açgözlülüktür. Bir diğeri ise alçak gönüllülüktür. Her iki özellik de insan yaşamında derin izler bırakır.

İnsanların başkalarını tanımlamakta kullandıkları kavramlardan biri de açgözlülük kavramıdır. Açgözlülük, TDK sözlük’ünde “açgözlü olma durumu; aç gözlük, doymazlık, gözü doymazlık, harislik, tamahkârlık, tamah”; açgözlülük etmek ise; “bir şeye karşı aşırı istek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkârlık etmek” şeklinde tanımlanmaktadır. Açgözlülük, genellikle daha fazlası için doyumsuz ve bencil bir arzu olarak değerlendirilmektedir. Açgözlülük, yaşamın her alanına uyarlanabilir: Daha fazla para, daha fazla şöhret, daha fazla bilgi, daha fazla güç…  Açgözlülük için anahtar kelimeler, “daha fazla” kelimeleridir. Açgözlü olmak, doyum noktasına asla ulaşamamak demektir. 

Açgözlü insanların belirgin özellikleri nelerdir? Birincisi, kendilerinin asla yeterince paralarının, güçlerinin olmadığını düşünürler.  Onlar için, sahip oldukları maddi varlıkları veya gelirleri, güçleri, bilgileri her zaman yetersizdir. İkincisi; her zaman daha fazlasını isteme eğilimindedirler. Açgözlü insanlar, mevcut durumlarından daha fazlasını elde etme arzusuyla sürekli bir hırs içindedirler. Sahip oldukları miktarın hiçbir önemi yoktur; tamamen memnun olmazlar ve hayatlarının prensibi "daha fazlası iyidir”.  Açgözlü insanlar, ne kadarına sahip olduklarına bakılmaksızın, her zaman daha fazlasının daha iyi olduğunu düşünürler ve bu nedenle sürekli olarak daha fazlasını arzularlar.  Üçüncüsü, herhangi bir şeyi elde ettikten hemen sonra, bir sonraki isteğe odaklanırlar.  Bir hedefe ulaştıklarında veya bir şeyi elde ettiklerinde, hemen sonraki hedef veya istekleri için çalışmaya başlarlar. Dördüncüsü, çok fazla şeye sahip olmayı bile hayal edemezler ve aslında biraz açgözlü olduklarının farkındadırlar. Bazen kendilerinin bile sınırsız istekleri olduğunun farkında olurlar ve bu durumu kabul ederler. Bu da onları açgözlü olmaları konusunda daha bilinçli yapar. 

Açgözlülüğün nedenleri nelerdir? Öncelikle, açgözlülük bireylerin temel ihtiyaçlarının karşılanmamasından kaynaklanır. Açgözlülük; bireylerin güvenlik, fizyolojik, sevgi ve saygı gibi temel ihtiyaçları karşılanmadığında veya yeterli düzeyde doyurulmadığında ortaya çıkar. İkincisi, düşük özsaygı ile birleşen endişe ve savunmasızlıktır. Bireyler sevgisizliği ve güvensizliği tekrar yaşamamak adına sürekli bir şekilde bir şeyler elde etmeye yönelirler. Üçüncüsü, olumsuz duygularla ve düşüncelerle işlevsel olmayan bir şekilde başa çıkmaktır. Sürekli bir şeyler arama isteği bireylerin olumsuz duygulardan uzaklaşmalarına, kendilerini güvende ve rahat hissetmelerine yardım eder. Dördüncüsü, bireylerin varoluşsal kaygılar yaşayıp bu kaygıları çözememeleridir. Kişi, ölüm gerçeği karşında kendisini güçlü hissetme adına açgözlülüğe başvurur. Açgözlülük sonucunda elde ettikleri ile sanal bir güç algısı oluşturur. Ancak bu; onu, ölümlü olma gerçeğinden kurtarmaz. Beşincisi, rekabetçi bir çevrede yaşamaktır.  Toplumun rekabetçi doğası, bireyler arasında bir hırs oluşturur. Daha fazla mal varlığına veya güce sahip olma arzusu, bireyleri açgözlü olmaya iter. Altıncısı, kapitalist sisteme uyum sağlamaktır. Kapitalist sistem, maddi başarıyı ve zenginliği öncelikli değer haline getirmiştir. Bu sisteme dâhil olarak yaşamak, daha fazla mal varlığına ulaşma arzusuyla açgözlülük üretmektedir. Yedincisi, yetiştirilme tarzının açgözlülüğü desteklemesidir. Yetişirken sürekli olarak daha fazlasını isteme arzusunun olduğu bir bağlamda bulunmak bireyi açgözlülüğe yönlendirir. Sekizincisi, ikincil kazançlara ve ödüllere sahip olmayı istemektir. Bireyler, daha fazla kazanç elde etmek veya daha yüksek statüye ulaşmak için açgözlü olurlar. 

Açgözlülüğün olumsuz sonuçları nelerdir? Birincisi, açgözlülük bireyleri bencilleştirir. Açgözlü bireyler hep kendilerini düşünürler ve bencil bir şekilde davranırlar. İkincisi, kişilik bozukluklarına neden olur. Anti-sosyal, narsistik ve Makyavelizm gibi kişilik problemlerinin en temel özelliği, bu bozukluğa sahip olan bireylerin açgözlü olmalarıdır. Üçüncüsü, sosyal destek kaynaklarını daraltır. Açgözlü bireyler, alma odaklı bir yaşam sürerler. Bu da onların başka insanlara sosyal destek sunmalarını engeller.  Dördüncüsü, insan ilişkilerinin bozulmasına neden olur. Açgözlü bir kişi genellikle ilişkilerinde başkalarını manipüle etmeye veya sömürmeye eğilimlidir. Bu durum, güven kaybına ve ilişkilerin zarar görmesine neden olur. Beşincisi, duygusal boşluk ve mutsuzluğa neden olur.  Açgözlülük, kişinin sürekli olarak daha fazlasını istemesiyle ilişkilidir. Ancak, elde edilen maddi varlıkların mutluluğu getirmediği ve duygusal boşluk hissinin devam ettiği durumlar sıkça görülür. Altıncısı, psikolojik açıdan olgunlaşamamaktır. Açgözlü bireyler, altı aşamalı psikolojik olgunluğun, üçüncü aşamasına takılıp kalırlar. Bu aşamanın en önemli özelliği, bireyin kendisini ve başaklarını araçsallaştırmasıdır. Yedincisi yalnızlık yaşamaktır. Aşırı açgözlülük, kişinin çevresinden ve toplumdan uzaklaşmasına neden olur. Diğer insanlarla ilişkileri sadece maddi çıkarlar etrafında olduğu için bu bireyler, nihayetinde yalnızlaşırlar. Sekizincisi, etik ve ahlaki sorunlar yaşamaktır. Açgözlülük, kişinin etik ve ahlaki değerlerini göz ardı etmesine ve başkalarının haklarını ihlal etmesine neden olur.  Dokuzuncusu, kronik stres yaşamaktır. Sürekli olarak daha fazlasını isteme arzusu, kişinin zihinsel ve duygusal olarak sürekli bir stres altında olmasına neden olur. Onuncusu, doyumsuzluğun verdiği huzursuzluktur.  Açgözlülük, kısa vadeli kazanımlar için uzun vadeli huzuru feda etme anlamına gelmektedir. Birey, sürekli olarak daha fazlasını arzuladıkça, asla tatmin olmaz ve sürekli bir huzursuzluk içinde yaşar.

Açgözlülüğün ilacı, alçak gönüllülüktür. Alçak gönüllülük, TDK sözlük’ünde “alçak gönüllü olma durumu; huşu, tevazu, mahviyet, mütevazılık” şeklinde tanımlanmaktadır. Psikolojide, alçak gönüllülük kişisel ve kişilerarası düzeyde olmak üzere iki noktada incelenmektedir. Kişisel düzeyde alçakgönüllülük, kendimizle ilgili doğru bir görüşü içerir. Kişilerarası düzeyde alçak gönüllülük, kendini değil başkalarını merkeze alan bir duruşu içerir.  Alçak gönüllü bireylerin bir takım özellikleri vardır. Bunlardan ilki, insan ilişkilerinde karşı tarafı anlamaya çalışmaktır. Bu bireyler, sadece kendilerine odaklanmazlar. Karşılarındaki insanların duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırlar. İkincisi, insan ilişkilerinde objektiftirler. Durumu dışarıdan izlerler ve neler olduğunu gözlemlerler. Üçüncüsü, iyi birer dinleyicidirler. Anlık olarak diğer kişiye odaklanırlar ve onları anlamaya çalışırlar. Dördüncüsü, kendi duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırlar. Özellikle kendi duygularını takip ederler. Bu duygularını nelerin tetiklediğinin farkındadırlar. Kendi duygusal tepkilerine ilgi duyarlar. Her duygunun içinde bir öğrenme olduğuna inanırlar. Beşincisi, insanlardan sadece almak yerine İnsanlar da verirler. Başkaları ile paylaşma konusunda, iyidirler ve sevinçle verirler. 

Alçak gönüllüğü nasıl geliştirebiliriz? Birincisi, geribildirim almaktır. Hayatımızda güvendiğimiz bir kaynaktan (örneğin, aile üyesi, güvendiğimiz bir arkadaş, değer verdiğimiz bir meslektaş) dürüst geribildirim aramak gerekir. Bu insanların; bizi ne kadar alçak gönüllü gördüklerini, kör noktalarımızın nerede olduğunu sormak gerekir. Kendi hatalarımızı kabul etmek ve öz eleştiri yapmak, alçak gönüllülüğü geliştirmenin en güçlü yoludur. Alçakgönüllülüğü geliştirmek için kendi gelişim alanlarınızın farkında olmanız gerekir. İkincisi, savunmacılığı bir kenara bırakmak gerekir. Aldığımız geribildirimler, duymak istediğimiz geribildirimler olmayabilir. Bu noktada savunucu olmaktan ziyade eleştiriye açık olarak eksik olduğumuz noktaları görmek gerekir. Üçüncüsü, empatik olmak gerekir. Başka birisinin bakış açısını almak ve başka bir kişinin iyiliği için endişe duymak bizi alçak gönüllü bir birey haline getirir.  Dördüncüsü, nezaket yeteneğini kullanmaktır. Yüksek düzeyde dürüstlük yeteneğini kullanmak bizi, açgözlülüğe götürür. Burada dürüstlüğün yanlış kullanımı, sadece kendi isteklerine ve ihtiyaçlarına odaklanmaktır.  Beşincisi, teşekkür etmek ve minnettarlığı göstermektir. Küçük şeyler için teşekkür etmek ve bu duyguları ifade etmek, alçak gönüllü olmamıza yardımcı olabilir. Altıncısı, başkalarına yardım etmek gerekir. İhtiyaç duyanlara destek olmak ve onların yaşamlarını iyileştirmeye çalışmak bizi alçak gönüllü yapar.  Yedincisi, geniş bir bakış açısına sahip olmaktır. Küçük detaylarda takılı kalmak yerine, büyük resme odaklanmak alçak gönüllülüğü sağlar.  Sekizincisi, ölümlü olduğumuz gerçeğini unutmamaktır. Ömrümüzün her bir dakikası önemlidir. Bu dakikaları sadece kendimize odaklanarak geçirmek yerine başkalarının yaşamalarına bir şeyler katarak da yaşamak gerekir. 

Din ve maneviyat açısından da açgözlülük ele alınabilir. Öncelikle insanın önemli bir özelliğinin aç gözlülük olduğu ilahi dinlerce kabul edilmektedir. Bu konuda insanın bu özelliğine Müddesir Suresi 15. ayette: “Ama insan nankör hiç doymadı. İstedikçe istedi. Sürekli mallar evlatlar istiyor. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi büyük bir hırsla istiyor” ve Fecr Suresi 20 ayette: “Malı mülkü de sınırsız bir sevgiyle seviyorsunuz.”  şeklinde değinilmektedir. İkincisi, aç gözlülüğün önemli bir yansımasının kibirlenmek olduğu belirtilmektedir. Örneğin bu konuda Lokman Suresi 18. ayette: “Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.” şeklinde ifade edilmektedir.  Üçüncüsü, ilahi dinler insan ilişkilerinde farklılaşmayı alçak gönüllükle hareket etmek olarak da ele almaktadırlar. Örneğin bu konuda Furkan Suresi 63. ayette: “Rahmân’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ve vakar ile yürürler; kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeksizin “Selâmetle!” derler, geçerler.” şeklinde ifade edilerek tevazuunun önemi üzerinde durulmaktadır. Ayrıca, tevazuunun kendini değersizleştirme olmadığı vakar kelimesiyle de ele alınmaktadır. Dördüncüsü, ilahi dinler bize iyilik yapan insanlara karşı, alçak gönüllü olmamızı istemektedir. Bu konuda İsra Suresi 24. ayette: “En içten tevazuu ve merhamet duygularıyla onlara kol kanat ger ve haklarında: “Rabbim! Nasıl onlar beni küçüklüğümde şefkat ve sevgiyle terbiye edip yetiştirdilerse, sen de onlara öyle merhamet eyle” diye dua et!” şeklinde ifade edilerek ebeveynlere alçak gönüllü bir şekilde yaklaşmanın önemi üzerinde durulmaktadır. Beşincisi, alçak gönüllü olmak ilahi dinlerde ödüllendirici bir özellik olarak ele alınmaktadır. Örneğin bu konuda Hac Suresi 34. ayette: “Biz her ümmet için bir "Mensek" kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye. İşte sizin İlahınız bir tek İlah'tır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver.” şeklinde ifade edilmektedir.  

Sonuç olarak, açgözlülük gerek bireysel gerekse toplumsal açıdan istenmeyen bir özelliktir. Alçak gönüllülük ise, insanı güçlü kılan bir özelliktir. Bu konuda Lao Tzu'nun  “Diğerlerini tanımak zekâdır; kendini tanımak gerçek bilgeliktir. Diğerlerini yönetmek güçtür; kendini yönetmek gerçek güçtür.” şeklindeki sözleri alçak gönüllülüğü geliştirmemiz gerektiğini göstermektedir.  Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun "Gönlü o kadar geniş imiş ki sair yoksullar gibi imarethaneden bir tas çorba içmeyi dahi açgözlülük sayarmış."  sözü de insanın özünde alçak gönüllüğün olduğunu bize göstermektedir. Kendimize alçak gönüllü olma yolculuğunda Necip Fazıl Kısakürek’in  "Alçak gönüllü olmak yine yüksekliği artırır."  sözünü hatırlatarak kendimizi motive edebiliriz. Psikolojik olgunluğun son evresi de alçak gönüllü olmayı gerektirmektedir. Açgözlülükten uzak alçak gönüllü bir yaşam geçirmemizi dilerim.