09 Aralık 2022

İnsanın varlığını sonsuzlaştırma isteğinin yansıması: Varoluşsal kaygı

İnsan, mucizevî bir varlıktır. Bedenimizde 100 trilyon hücre bulunur. Bu, varlığımızın sadece bedensel açıdan devamı için en az 100 trilyonluk hücresel olasılığın kusursuz bir şekilde devam etmesi gerektiği anlamına gelir. Yiyeceğe, içeceğe,  güneşe, denize, bitkilere, hayvanlara, anneye, babaya, eve vb. duyulan ihtiyaçlar da sürece dâhil edilirse insanın varlığının devamı için sonsuz koşul gerekir.  Bu gerçeklik karşısında düşünen bir varlık olan insan, kaygılanır. İşte yaşanan bu kaygıya varoluşsal kaygı denir.   

Varoluşsal kaygı, yaşlanma, ölme ve öldüğümüzde bize ne olacağı konusundaki belirsizlik gibi kişinin varlığıyla ilgili konularda kronik bir rahatsızlık ve korku durumunu içerir. İlaçla tedaviye en dirençli kaygı türü, varoluşsal kaygıdır. Çünkü bu kaygı türü, kişinin kişisel psikolojisini ve biyolojisini aşar. Varoluşsal kaygının aileyle, kültürel etkenlerle ve dinî inanç sistemleriyle derin ilişkileri vardır. Ölümlü olduğumuzu kabul etme ve tahmin etme yeteneğimiz, psikolojimizin ve kültürümüzün arkasındaki itici güçtür. Bu noktada varoluşsal kaygı, diğer tüm kaygıların kaynağı olarak düşünülebilir 

Varoluşsal kaygıyı ortaya çıkaran nedenler nelerdir? Öncelikle bireylerin yakınlarını kaybetmeleri, onların varoluşsal kaygılarını tetikler. İkinci olarak, kanser gibi ölümcül hastalıklara yakalanmak varoluşsal kaygı için önemlidir. Üçüncüsü, deprem, tsunami, yangın, savaş gibi travmatik olayları deneyimlememizdir. Dördüncüsü, yaşlılık sürecine girmemizdir. Bu gibi durumlarda insanların zihinlerinde çeşitli sorular dolaşır: Öldüğümüzde bana ne olacak? Bu hayatta yaptıklarımın olumsuz sonuçları olacak mı? Yaşlanmak aklımı, hafızamı ve bedenimin kontrolünü kaybedeceğim anlamına mı gelecek? Ailem, beni bir huzurevinde yalnız mı bırakacak yoksa daha kötüsü olarak ölüme mi terk edecek?   Beşincisi ve en önemlisi insanın ölümlü bir varlık olmasıdır. 

İnsanlar ölümlü olma gerçekliğini kabul etmekte zorlandıkları zaman onların varoluşsal kaygıları yükselir. Dehşet Yöntemi Kuramı, insanın ölümlü bir varlık olduğunu belirtir. İnsan, ölümlü olma durumu karşısında dehşete kapılır. İşte bu ölümlü olma gerçeği karşısında insanlar, bu gerçeği kabul etmek yerine bilişsel kapasitelerinin etkisiyle “sembolik bir ölümsüzlük gerçeği” üretirler. İnsanın bu durumunun din psikolojisinde de ele alındığı görülmektir. Örneğin; Ankebut Suresi 64. ayette “Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı, hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” şeklinde ifade edilerek sembolik ölümsüzlük kavramının oyun ve eğlence ile ele alındığı görülmektedir. Ayrıca ölüm gerçeği Enbiya Suresi 34. ve 35. ayetlerde “Senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?” ve “Her nefis ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz” şeklinde ifade edilmektedir.   

İnsanlar sembolik ölümsüzlük gerçeğine nasıl ulaşırlar? İnsanlar ölümlü olma gerçeği karşısında kendilerini güçlü hissetmek için, çeşitli amaçlar belirler ve bu amaçları gerçekleştirirler. Bu amaçları gerçekleştirmek, onlarda öz saygının ve öz değerin artmasını sağlar. Böylece insanlar, ölüm karşısında güçlendiklerini hissetme algısına sahip olarak, yaşamlarına devam ederler.  Örneğin; bir iş adamının ömrü boyunca kullanamayacağı ve harcayamayacağı parayı kazanma isteği, bir akademisyenin 75 yaşına kadar akademide kalma isteği, ölüm gerçeği karşısında ortaya konan savunmalardır. Ancak bu savunmalar, ölümlü olma gerçeğimizi değiştirmez. Sonuç:  İnsanlar, adeta sonu olan bir dünyada sınırsızlaşarak sonsuzlaşmayı istemektedirler.    

Varoluşsal kaygı ile nasıl başa çıkabiliriz? Psikolojide varoluşsal kaygı ile başa çıkma yolu olarak çeşitli stratejiler ortaya konulmuştur. Öncelikle, insanların sevdikleri insanlarla yeni aktiviteler içerisinde bulunmaları önerilmektedir. Örneğin; insanlardan kendilerini yanında rahat hissettikleri arkadaşlarının arasında kitap kulübü, film kulübü veya yazı grubu gibi yeni aktiviteleri denemeleri istenmektedir. Sevilen insanların yakınlığı ve duygusal desteği insana iyi gelir. İkinci olarak, konfor alanından çıkıp yeni deneyimler içerisinde olmanın varoluşsal kaygıya iyi geldiği belirtilmektedir. Örneğin; insanlara genellikle gittikleri yerlerden farklı bir tatil yerini denemeleri önerilmektedir.  

Üçüncü olarak,  psikodeliglerin kullanılmasıdır.  Dördüncüsü, psikoterapi yardımı almaktır. Beşincisi, kaygı giderici ilaçların alınmasıdır (literatürde varoluşsal kaygıda etkili olmadıklarına dair araştırma sonuçları vardır). Altıncısı, iş yapmaya ve kişinin toplumsal rolüne odaklanmaktır. Yedincisi, egzersiz yapmaktır ve yürüyüşe çıkmak veya evi temizlemek gibi fiziksel aktivitelerle uğraşmaktır. 

 Sekizincisi, dine ve maneviyata yönelmektir (örneğin; dinî/manevî gruplara, felsefe ile ilgilenen çevrelere, kitap kulüplerine, insanî yardım kuruluşlarına katılmak gibi etkinliklere katılmaktır).  Din psikolojisi açısından varoluşsal kaygıyla başa çıkmak için “hayatı ve ölümü, hayatın ve ölümün gerçek sahibine bırakmak” gerekir. İnsan ruhu, ancak bu şekilde teslim olduğunda gerçek huzura erer. Aksi takdirde kaldıramayacağı bir yükün altına girmiş olur bu da kaygı üretir. Bu gerçeklik, Araf Suresi 42. ayette şöyle ifade edilmektedir: “İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar Cennetliklerdir. Orada onlar ebedî kalıcıdırlar”.  

Sonuç olarak, modern dünyada “gerçeğin kabulü”, önemli bir ruh sağlığı göstergesidir. Ancak ölüm konusunda insan, yanlı davranmaktadır. Çünkü insanın tüm ömrünü verdiği ve kazanmaya çalıştığı dünyasının elinden ölüm yoluyla alınması gerçeği, insan tarafından kabul edilmeyecek gerçekler arasına girmektedir. Bunun kanıtı, insanın ölüm gerçekliği karşısında “sembolik ölümsüzlük gerçeği” savunma mekanizmasını üretmesidir. Her gün sevdiklerinden ölüm darağacıyla ayrıldığını görmek insan ruhuna iyi gelmemektedir.  Bu doğrultuda ölüme, her iki dünyamızı kazanacak şekilde bir anlam yükleyerek varoluşsal kaygılarımızdan arınmayı dilerim.