İnsanın varlığını sonsuzlaştırma isteğinin yansıması: Varoluşsal kaygı
İnsan, mucizevî bir varlıktır. Bedenimizde 100 trilyon hücre bulunur. Bu, varlığımızın sadece bedensel açıdan devamı için en az 100 trilyonluk hücresel olasılığın kusursuz bir şekilde devam etmesi gerektiği anlamına gelir. Yiyeceğe, içeceğe, güneşe, denize, bitkilere, hayvanlara, anneye, babaya, eve vb. duyulan ihtiyaçlar da sürece dâhil edilirse insanın varlığının devamı için sonsuz koşul gerekir. Bu gerçeklik karşısında düşünen bir varlık olan insan, kaygılanır. İşte yaşanan bu kaygıya varoluşsal kaygı denir.
Varoluşsal kaygı, yaşlanma, ölme ve öldüğümüzde bize ne olacağı
konusundaki belirsizlik gibi kişinin varlığıyla ilgili konularda kronik bir
rahatsızlık ve korku durumunu içerir. İlaçla tedaviye en
dirençli kaygı türü, varoluşsal kaygıdır. Çünkü bu kaygı türü, kişinin kişisel
psikolojisini ve biyolojisini aşar. Varoluşsal kaygının aileyle,
kültürel etkenlerle ve dinî inanç sistemleriyle derin ilişkileri vardır. Ölümlü
olduğumuzu kabul etme ve tahmin etme yeteneğimiz, psikolojimizin ve
kültürümüzün arkasındaki itici güçtür. Bu noktada varoluşsal kaygı,
diğer tüm kaygıların kaynağı olarak düşünülebilir.
Varoluşsal kaygıyı ortaya çıkaran nedenler nelerdir? Öncelikle bireylerin
yakınlarını kaybetmeleri, onların varoluşsal kaygılarını tetikler. İkinci
olarak, kanser gibi ölümcül hastalıklara yakalanmak varoluşsal kaygı
için önemlidir. Üçüncüsü, deprem, tsunami, yangın, savaş gibi
travmatik olayları deneyimlememizdir. Dördüncüsü, yaşlılık
sürecine girmemizdir. Bu gibi durumlarda insanların zihinlerinde çeşitli
sorular dolaşır: Öldüğümüzde bana ne olacak? Bu hayatta yaptıklarımın
olumsuz sonuçları olacak mı? Yaşlanmak aklımı, hafızamı ve bedenimin kontrolünü
kaybedeceğim anlamına mı gelecek? Ailem, beni bir huzurevinde yalnız mı
bırakacak yoksa daha kötüsü olarak ölüme mi terk edecek? Beşincisi ve en önemlisi insanın
ölümlü bir varlık olmasıdır.
İnsanlar ölümlü olma gerçekliğini kabul etmekte zorlandıkları
zaman onların varoluşsal kaygıları yükselir. Dehşet Yöntemi Kuramı, insanın
ölümlü bir varlık olduğunu belirtir. İnsan, ölümlü olma durumu karşısında
dehşete kapılır. İşte bu ölümlü olma gerçeği karşısında insanlar, bu
gerçeği kabul etmek yerine bilişsel kapasitelerinin etkisiyle “sembolik bir
ölümsüzlük gerçeği” üretirler. İnsanın bu durumunun din psikolojisinde
de ele alındığı görülmektir. Örneğin; Ankebut Suresi 64. ayette “Oysa
onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı, hakikatte sadece bir oyun
ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke
bunu bilselerdi!” şeklinde ifade edilerek sembolik ölümsüzlük
kavramının oyun ve eğlence ile ele alındığı görülmektedir. Ayrıca ölüm gerçeği
Enbiya Suresi 34. ve 35. ayetlerde “Senden önce de hiçbir insana
ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?” ve “Her
nefis ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan
ederiz. Sonunda bize geleceksiniz” şeklinde ifade edilmektedir.
İnsanlar sembolik ölümsüzlük gerçeğine nasıl ulaşırlar? İnsanlar ölümlü olma
gerçeği karşısında kendilerini güçlü hissetmek için, çeşitli amaçlar belirler
ve bu amaçları gerçekleştirirler. Bu amaçları gerçekleştirmek, onlarda
öz saygının ve öz değerin artmasını sağlar. Böylece insanlar, ölüm karşısında
güçlendiklerini hissetme algısına sahip olarak, yaşamlarına devam ederler. Örneğin;
bir iş adamının ömrü boyunca kullanamayacağı ve harcayamayacağı parayı kazanma
isteği, bir akademisyenin 75 yaşına kadar akademide kalma isteği, ölüm gerçeği
karşısında ortaya konan savunmalardır. Ancak bu savunmalar, ölümlü olma
gerçeğimizi değiştirmez. Sonuç: İnsanlar, adeta sonu olan bir
dünyada sınırsızlaşarak sonsuzlaşmayı istemektedirler.
Varoluşsal kaygı ile nasıl başa çıkabiliriz? Psikolojide varoluşsal
kaygı ile başa çıkma yolu olarak çeşitli stratejiler ortaya konulmuştur. Öncelikle, insanların
sevdikleri insanlarla yeni aktiviteler içerisinde bulunmaları önerilmektedir.
Örneğin; insanlardan kendilerini yanında rahat hissettikleri arkadaşlarının
arasında kitap kulübü, film kulübü veya yazı grubu gibi yeni aktiviteleri
denemeleri istenmektedir. Sevilen insanların yakınlığı ve duygusal desteği
insana iyi gelir. İkinci olarak, konfor alanından çıkıp yeni
deneyimler içerisinde olmanın varoluşsal kaygıya iyi geldiği belirtilmektedir.
Örneğin; insanlara genellikle gittikleri yerlerden farklı bir tatil yerini
denemeleri önerilmektedir.
Üçüncü olarak, psikodeliglerin kullanılmasıdır. Dördüncüsü, psikoterapi
yardımı almaktır. Beşincisi, kaygı giderici ilaçların
alınmasıdır (literatürde varoluşsal kaygıda etkili olmadıklarına dair araştırma
sonuçları vardır). Altıncısı, iş yapmaya ve kişinin toplumsal
rolüne odaklanmaktır. Yedincisi, egzersiz yapmaktır ve
yürüyüşe çıkmak veya evi temizlemek gibi fiziksel aktivitelerle
uğraşmaktır.
Sekizincisi, dine ve maneviyata yönelmektir (örneğin;
dinî/manevî gruplara, felsefe ile ilgilenen çevrelere, kitap kulüplerine,
insanî yardım kuruluşlarına katılmak gibi etkinliklere
katılmaktır). Din psikolojisi açısından varoluşsal kaygıyla başa
çıkmak için “hayatı ve ölümü, hayatın ve ölümün gerçek sahibine
bırakmak” gerekir. İnsan ruhu, ancak bu şekilde teslim olduğunda
gerçek huzura erer. Aksi takdirde kaldıramayacağı bir yükün altına girmiş olur
bu da kaygı üretir. Bu gerçeklik, Araf Suresi 42. ayette şöyle ifade
edilmektedir: “İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince
-ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar Cennetliklerdir.
Orada onlar ebedî kalıcıdırlar”.
Sonuç olarak, modern dünyada “gerçeğin kabulü”, önemli
bir ruh sağlığı göstergesidir. Ancak ölüm konusunda insan, yanlı
davranmaktadır. Çünkü insanın tüm ömrünü verdiği ve kazanmaya çalıştığı
dünyasının elinden ölüm yoluyla alınması gerçeği, insan tarafından kabul
edilmeyecek gerçekler arasına girmektedir. Bunun kanıtı, insanın ölüm
gerçekliği karşısında “sembolik
ölümsüzlük gerçeği” savunma mekanizmasını üretmesidir. Her gün
sevdiklerinden ölüm darağacıyla ayrıldığını görmek insan ruhuna iyi
gelmemektedir. Bu doğrultuda ölüme, her iki dünyamızı kazanacak
şekilde bir anlam yükleyerek varoluşsal kaygılarımızdan arınmayı dilerim.