09 Temmuz 2015

IRAK'IN KESNİZANİLERİ, TÜRKİYE'NİN FETULLAHÇILARI

Sosyal medyada dikkat çeken bir karikatüre rasladım. Bir birey, tarikata girince, tarikat ehillerinden(!) biri, müride, "Tarikatımıza hoşgeldin" diyerek, kafanın içindeki beyni çıkarıp; "Artık buna ihtiyacın yok sana kalb yeter" diyor.

Tabii ki burada kastedilen, sorgulama ve muhakemeyi, şeyhinin ya da liderinin tasarrufuna bırakmayı ön şart koşan tarikat mahlaslı örgütler.

Böyle bir örgütün, devletin "kılcallarına kadar sızması" durumunda neler olduğunu da en yakından yaşayan ülke Türkiye.

Sosyal yaşama katkı sunması, dini inançların cem halinde yaşanmasını kolaylaştırması beklenen tarikat ya da cemaatler, siyasete ve bürokrasiye bulaştığı an küresel istihbarat örgütlerinin manevra alanına dönüşüyor.

Hepimiz, Saddab Hüseyin'in o kadar şaşaalı ve dünyaya meydan okuyan yönetiminin, kurşun bile atmadı denilecek bir kolaylıkta hezimete uğramasına şaşırmıştık.

Onun bir lağım çukurunda öldürülmesine kadar giden hezimetin altında ne yattığını kamuoyunun büyük bölümü de bilmez. Oysa Saddam'ı yok eden, işgal güçlerine karşı savunmasız bırakan şey, bugün Türkiye'nin tasfiye etmeye çalıştığı Fetullah Gülen Örgütü'nün birebir aynısı olan Kesnizani "tarikatından" başka birşey değildi.

Kürt Şeyhi Muhammed Abdülkerim tarafından 70'lerde kurulan Kesnizani tarikatı, kısa bir sure içerisinde CIA, MI6 ve MOSSAD'ın etki alanına girdi. Irak'daki rivayetler, tarikatın kuruluşunun bizzat bu iki küresel istihbarat örgütü tarafından sağlandığını iddia eder. Batı'nın istihbarat paradigmasındaki değişiklik sonrası, lojistik potansiyel olarak bilhassa bu coğrafyada din temelli örgütleri gördüğünden yola çıkarsak, kurulma aşamasında da etkin olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Araştırmalar, MOSSAD'ın Kesnizani tarikatının önemli isimleriyle temasa geçtiğini ve etki alanını örgütün geneline yaydığını ortaya koyuyor.

Bilhassa, Irak'ın yönetim çarkı içerisinde olanlarla, medya mensuplarının, inanç temelli çalışmalarla tarikata katılamaması durumunda, MOSSAD'ın tarikata aktardığı yüklü miktardaki mali destekler devreye sokuldu.

Tarikat, siyasete yoğunlaşırken, zikir gibi dini ritüellerden hep uzak durdu. Tarikat şeyhi Kesnizani, tıpkı Fetullah Gülen gibi müritlerinin sadakatını en üst seviyede tutmak için, bolca kitap yazdı. Çok ilginçtir; Kesnizani'nin kitapları da, Kabala öğretilerinin, İslam mistisizmiyle kamufle edilerek müritlerin beyinlerine ve kalplerine işlenmesi amacı taşıyordu.

Tarikat, Genelkurmay Başkanı Mareşal Ayat Fetih El Ravi, Hava Kuvvetleri Komutanı Mareşal Hamid Şaban, Saddam'ın karısı Sacide, Saddam'ın kardeşleri Vatban ve Barzani, oğlu Uday, Askeri İstihbarat Başkanı Mareşal Vefik El Samarayi, Saddam sonrası Baas'ın en güçlü ismi İbrahim İzzet El Duri gibi isimleri de bünyeye kattı. Irak El-Muhaberat'ının sivil ve asker elemanları da tarikatın müritleri oldu.

Bu arada küresel istihbarat tarafından Saddam'ı içten yıkmak ve Irak'ın işgalini kolaşlaştırmak için yapılandırılan Kesnizani Tarikatı, özellikle ordu, yargı, istihbarat, iç güvenlik, siyaset ve en sonunda da devlet işleyişinin tamamını hedef aldı.

Irak'ta yaşananlar, bugün Türkiye'de bilhassa 2007'den bu yana kamuoyunun gözleri önünde yaşananlardan çok farklı değildi.

Artık tartışma götürmez bir gerçek olarak, HİZMET CEMAATİ kamuflaşını kullanan Fetullahçı Terör Örgütü'nün Türkiye'de orduya, medyaya, iş dünyasına, yargıya, polise ve tüm devlet kadrolarına sızdığı ve hakimiyet kurduğunu söyleyebiliyoruz.

Türkiye'nin mutlak ihtiyacı olan Darbecilerle mücadele sürecini, istihbarat ve Silahlı Kuvvetlerin en mahrem ve milli güvenliği ilgilendiren kripto belgelerini ele geçirmeye evirildiğinden şüphe duymuyoruz.

Adli bir süreç sonrasında ele geçirilen bu bilgi ve belgelerin, başta CIA ve MOSSAD olmak üzere etkileşim içerisinde oldukları küresel istihbarat örgütlerine servis ettiklerine dair şüpheler de cabası.

1970'lerde yapılanıp, 80'lerden sonra TSK'ya, yargıya, istihbarata, emniyete, siyaset kurumuna ve devletin en stratejik makamlarına, "cemaate kabulü" sırasında beyni çıkarılarak "sana kalb yeter" denilen şekirtler ve abileri, "kılcallara kadar sızma" stratejisine uygun olarak yerleştiren Fetullahçı terör Örgütü, Türkiye için en öncelikli milli güvenlik meselesi.

Yakın bir zaman sonra Silahlı Kuvvetlerin komuta kademesi belirlenecek. Aynı zamanda Türkiye'nin egemenliğini tehdit eden gelişmelere karşı savaş olasılığı da yüksek. Böyle bir tablo karşısında, MİT tırlarına operasyonla Türkiye'yi Uluslararası mahkemelerde mahkum ettirmek isteyecek kadar zıvanadan çıkan bir örgütün, olası bir savaş durumunda mensupları eliyle ülkeyi düşmana teslim etmeyeceğinin garantisini kim verebilir.

Dikkatinizi çekerim; hayatı bir lağım çukurunda son bulan Saddam'ın "has dairesine" kadar sızan bir örgütün, adeta klonlanmış halinden söz ediyoruz.