13 Ekim 2021

​İslâm toplumunun hayat damarları

‘Oku’ emriyle başlayan bir dinin mensubuyuz, hamurumuzda vardır ilim.

İnsanı değerli kılan ilmidir, ilim ise âlimlerin eliyle hayat bulur. Âlimlerin yeterince değer görmediği toplumlar gerek ilmi açıdan ve gerekse eğitim açısından geri kalır, huzurdan ve düzenden mahrum olur. Bu sebeple toplumlar, selametleri için huzurun ve geleceğin teminatı olan âlimleri yetiştirmek ve onlara değer vermek zorundadır.

Değer görmeyen şeylerin talep görmesi söz konusu olamaz. Bu kural cisim için de geçerlidir, insan için de…

İlim adamlarına Allah Teâlâ değer vermektedir.  “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 39/9) ayetiyle âlimlerin üstün ve özel oldukları ifade edilmektedir.

Allah’ın değer verdiği güzide insanlara değer vermemek gayretullaha dokunmaz mı?

Bu sebepledir ki İslâm terbiyesiyle yetişen insanlar ilim ehline her daim değer vermiş, saygıda kusur etmemiştir.

İmam Şafii Hazretleri bir çobanı gördüğünde ayağa kalkarmış. İmam Şafii’ye çobana göstermiş olduğu hürmetin sebebini sorduklarında şu cevabı vermiş: Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, yani benim hocam olduğu için hürmet ediyorum.”

Yaşı ve makamı ne olursa olsun, kendisinden az veya çok ilim tahsil edilen kişiye hürmet etmek güzel ahlakın bir göstergesidir.

Hz. Ali (r.a) bu durumu can alıcı bir cümleyle ifade etmiştir: “Bana ilimden bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.”

Kırk yıl köle olmak… İlmin kişiye kattığı değer ve ilimle donanmış kişiye biçilen paha…

Rasûlullah (s.a.v) de, “İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!” buyurarak âlimin el üstünde tutulması gerektiğini Müslümanlara hatırlatmıştır.

Bir arkadaşım babasının hafızlara büyük saygı ve hürmetinin olduğunu bana anlatmıştı. Öyle ki, babasının bulunduğu meclise yaşı büyük veya küçük olsun bir hafız girdiğinde baba saygı babından hemen ayağa kalkarmış. Baba vefat ettiğinde cenaze törenine katılanlardan biri, olayı bana anlatan oğluna babasının naşını taşıyanların tümünün hafız olduğunu söylemişti.

Siz ilmin özü olan Allah’ın kelamını taşıyan hafıza saygı gösterirseniz Allah Teâlâ da size en zor zamanınızda karşılık verir.

Hz. Peygamber, “Âlime hürmet eden, Rabbine hürmet etmiş olur” buyurmuştur. Rabbine hürmet eden Allah Teâlâ’nın muhabbetini kazanır ve Allah tarafından değer gören hafızların sırtında taşıtır.

Mısır seferi dönüşünde Osmanlı ordusu Adana civarında yola devam ederken şiddetli bir yağmura yakalanmışlardı. Her yeri çamur kaplamıştı. O sırada Yavuz Sultan Selim Han ve dönemin meşhur âlimlerinden Kemal Paşazâde yan yana at sırtında sohbet ederek yola devam ediyorlardı. Bir ara Kemal Paşazâde’nin atı ürktü ve ürken atın ayağından sıçrayan çamur Yavuz’un üstünü baştanbaşa çamura boyadı.

Kemal Paşazâde hem korkmuş, hem de üzülmüştü. Ancak koca Yavuz ona dönerek güler bir yüzle:

“–Ulemânın atının ayağından sıçrayıp bizi boyayan çamur, bizim için şereftir, mübarektir. Bu çamurlu kaftanı, ben ölünce sandukamın üzerine kapatın!” cümlesiyle tepki verdi.

Heybet ve ihtişam sahibi Yavuz’un göstermiş olduğu bu saygı ve hürmet, ilim ehline verilen değeri anlatan anlamlı bir örnektir.

Ben-i Temim kabilesi Medine’ye gelmiş, mescitte görüşmek için beklemeyip doğruca Hz. Peygamber’in hücre-i saadetlerine giderek hep bir ağızdan, “Ey Muhammed! Dışarıya çık, dışarıya çık” diye bağırmaları üzerine, “Eğer sen yanlarına çıkıncaya kadar bekleselerdi, bu onlar için daha hayırlı olacaktı”(Hucurât: 5) ayet-i kerimesi nazil olmuştu.

Bu olay üzerine nazil olan ayetten dolayı Ebû Ubeyd el-Kasım, hadis almak için kapısına gittiği muhaddis dışarıya çıkıncaya kadar bekler, asla içeri girmek için izin istemezdi.

Kur’an-ı Kerim, meclislere girdiklerinde âlimlere yer açılması (Mücadele 58/11) telkininde bulunur. Bu telkinle âlimin saygınlığının korunması hedeflenmektedir ki, bu durum âlimlerin toplum içindeki itibarını güçlendirir ve nesillerin ilim adamı olma hevesi ve tercihini artırır.

İlim adamları bulundukları toplumlara hayat verirler. Bu değerden istifade edebilmek için ilim ehliyle yakın iletişimde bulunmak gerekir. Hz. Peygamber bu durumu şu hadis-i şerifle bize bildirir: Âlim ile beraber olun, diz dize oturun. Çünkü Allah Teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalpleri de ilim nuru ile diriltir. Zira çobanlar sürüyü kurttan koruduğu gibi, ilim ehli de insanları kötülüklerden korurlar.

İslâm toplumunda âlimin değerini, saygınlığını, itibarını ve etkisini gören Batılı ve içimizdeki taşeronları, İslâm toplumunun yapısını bozmak için âlimleri itibarsızlaştırma çalışmaları yürütmektedir. Bu bağlamda, algı çalışmalarıyla toplum hafızasında olumsuz âlim profili çizme planları yapılmakta ve bu plan birçok defa karşılık bulmaktadır. Aynı Batılı İslâm toplumu içine kendilerinin yetiştirdiği, burslarla okutup yerleştirdiği çakma âlimlerle bu hedefine daha rahat ulaşmanın yollarını aramaktadır. Bunu başarılı bir şekilde yaptıklarını söylemek mümkündür.

Günümüz ilim merkezlerinden sayılan lise ve üniversitelerde öğretmen ve akademisyenlere yapılan sözlü ve fiziki saldırılar, saygısızca davranışlar, yazılı ve görsel basında âlimler hakkında yapılan çirkin ve yalan haberler, sinema ve sosyal medyada oluşturulan yakışıksız alim tiplemeleri işlemiş olduğumuz bu konunun önemini ortaya koymaktadır.

Müslümanlar bu çalışmaları görüp Müslüman’ca bir duruş sergilemek zorundadır.

Bu duruş gereği Müslüman ilim halkasının bir yerinde mutlaka yer almalıdır. Rasûlullah (s.a.v)’in ifadesiyle:

“Ya öğreten ol,

Ya öğrenen ol,

Ya dinleyen ol,

Ya da bunları sevenlerden ol,

Bir beşincisi olma, helak olursun.”

“Âlim”in tanımını Hz. Peygamber’in penceresinden yaparak yazımızı tamamlayalım: “Âlim, Allah Teâlâ’nın güvendiği kimsedir.”