İslâm toplumunun hayat damarları
‘Oku’ emriyle başlayan bir dinin mensubuyuz, hamurumuzda vardır ilim.
İnsanı değerli kılan ilmidir,
ilim ise âlimlerin eliyle hayat bulur. Âlimlerin yeterince değer görmediği toplumlar
gerek ilmi açıdan ve gerekse eğitim açısından geri kalır, huzurdan ve düzenden
mahrum olur. Bu sebeple toplumlar, selametleri için huzurun ve geleceğin
teminatı olan âlimleri yetiştirmek ve onlara değer vermek zorundadır.
Değer görmeyen şeylerin talep
görmesi söz konusu olamaz. Bu kural cisim için de geçerlidir, insan için de…
İlim adamlarına Allah Teâlâ
değer vermektedir. “Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 39/9) ayetiyle âlimlerin üstün ve özel oldukları ifade
edilmektedir.
Allah’ın
değer verdiği güzide insanlara değer vermemek gayretullaha dokunmaz mı?
Bu
sebepledir ki İslâm terbiyesiyle yetişen insanlar ilim ehline her daim değer
vermiş, saygıda kusur etmemiştir.
İmam Şafii Hazretleri bir
çobanı gördüğünde ayağa kalkarmış. İmam Şafii’ye çobana göstermiş olduğu hürmetin sebebini sorduklarında şu
cevabı vermiş: “Bu zat, bana kitaplarda
bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, yani benim hocam olduğu için
hürmet ediyorum.”
Yaşı ve makamı ne olursa olsun, kendisinden az veya çok
ilim tahsil edilen kişiye hürmet etmek güzel ahlakın bir göstergesidir.
Hz. Ali (r.a) bu durumu can
alıcı bir cümleyle ifade etmiştir: “Bana ilimden bir harf öğretenin kırk yıl
kölesi olurum.”
Kırk yıl köle olmak… İlmin
kişiye kattığı değer ve ilimle donanmış kişiye biçilen paha…
Rasûlullah (s.a.v) de, “İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!” buyurarak âlimin el üstünde tutulması gerektiğini
Müslümanlara hatırlatmıştır.
Bir arkadaşım babasının
hafızlara büyük saygı ve hürmetinin olduğunu bana anlatmıştı. Öyle ki,
babasının bulunduğu meclise yaşı büyük veya küçük olsun bir hafız girdiğinde
baba saygı babından hemen ayağa kalkarmış. Baba vefat ettiğinde cenaze törenine
katılanlardan biri, olayı bana anlatan oğluna babasının naşını taşıyanların
tümünün hafız olduğunu söylemişti.
Siz ilmin özü olan Allah’ın
kelamını taşıyan hafıza saygı gösterirseniz Allah Teâlâ da size en zor zamanınızda karşılık verir.
Hz.
Peygamber, “Âlime hürmet eden, Rabbine hürmet etmiş olur” buyurmuştur. Rabbine hürmet eden Allah Teâlâ’nın muhabbetini
kazanır ve Allah tarafından değer gören hafızların sırtında taşıtır.
Mısır seferi dönüşünde Osmanlı ordusu Adana civarında yola devam ederken
şiddetli bir yağmura yakalanmışlardı. Her yeri çamur kaplamıştı. O sırada Yavuz
Sultan Selim Han ve dönemin meşhur âlimlerinden Kemal Paşazâde yan yana at
sırtında sohbet ederek yola devam ediyorlardı. Bir ara Kemal Paşazâde’nin atı
ürktü ve ürken atın ayağından sıçrayan çamur Yavuz’un üstünü baştanbaşa çamura
boyadı.
Kemal Paşazâde hem korkmuş, hem de üzülmüştü. Ancak koca Yavuz ona
dönerek güler bir yüzle:
“–Ulemânın
atının ayağından sıçrayıp bizi boyayan çamur, bizim için şereftir, mübarektir.
Bu çamurlu kaftanı, ben ölünce sandukamın üzerine kapatın!” cümlesiyle tepki verdi.
Heybet ve
ihtişam sahibi Yavuz’un göstermiş olduğu bu saygı ve hürmet, ilim ehline verilen
değeri anlatan anlamlı bir örnektir.
Ben-i Temim
kabilesi Medine’ye gelmiş, mescitte görüşmek için beklemeyip doğruca Hz.
Peygamber’in hücre-i saadetlerine giderek hep bir ağızdan, “Ey Muhammed! Dışarıya çık, dışarıya çık” diye bağırmaları üzerine, “Eğer sen yanlarına
çıkıncaya kadar bekleselerdi, bu onlar için daha hayırlı olacaktı”(Hucurât:
5) ayet-i kerimesi nazil olmuştu.
Bu olay üzerine nazil olan ayetten dolayı Ebû Ubeyd
el-Kasım, hadis almak için kapısına gittiği muhaddis dışarıya çıkıncaya kadar
bekler, asla içeri girmek için izin istemezdi.
Kur’an-ı Kerim, meclislere girdiklerinde âlimlere yer
açılması (Mücadele 58/11) telkininde bulunur. Bu telkinle âlimin saygınlığının
korunması hedeflenmektedir ki, bu durum âlimlerin toplum içindeki itibarını
güçlendirir ve nesillerin ilim adamı olma hevesi ve tercihini artırır.
İlim adamları bulundukları toplumlara hayat verirler.
Bu değerden istifade edebilmek için ilim ehliyle yakın iletişimde bulunmak
gerekir. Hz. Peygamber bu durumu şu hadis-i şerifle bize bildirir: “Âlim ile beraber olun, diz dize oturun. Çünkü
Allah Teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalpleri de ilim nuru ile diriltir.” Zira çobanlar sürüyü kurttan koruduğu gibi, ilim ehli de insanları
kötülüklerden korurlar.
İslâm toplumunda âlimin değerini, saygınlığını,
itibarını ve etkisini gören Batılı ve içimizdeki taşeronları, İslâm toplumunun
yapısını bozmak için âlimleri itibarsızlaştırma çalışmaları yürütmektedir. Bu
bağlamda, algı çalışmalarıyla toplum hafızasında olumsuz âlim profili çizme
planları yapılmakta ve bu plan birçok defa karşılık bulmaktadır. Aynı Batılı
İslâm toplumu içine kendilerinin yetiştirdiği, burslarla okutup yerleştirdiği
çakma âlimlerle bu hedefine daha rahat ulaşmanın yollarını aramaktadır. Bunu
başarılı bir şekilde yaptıklarını söylemek mümkündür.
Günümüz ilim merkezlerinden sayılan lise ve
üniversitelerde öğretmen ve akademisyenlere yapılan sözlü ve fiziki saldırılar,
saygısızca davranışlar, yazılı ve görsel basında âlimler hakkında yapılan çirkin
ve yalan haberler, sinema ve sosyal medyada oluşturulan yakışıksız alim
tiplemeleri işlemiş olduğumuz bu konunun önemini ortaya koymaktadır.
Müslümanlar bu çalışmaları görüp Müslüman’ca bir duruş
sergilemek zorundadır.
Bu duruş gereği Müslüman ilim halkasının bir yerinde
mutlaka yer almalıdır. Rasûlullah (s.a.v)’in ifadesiyle:
“Ya öğreten ol,
Ya öğrenen ol,
Ya dinleyen ol,
Ya da bunları sevenlerden ol,
Bir
beşincisi olma, helak olursun.”
“Âlim”in tanımını Hz. Peygamber’in penceresinden
yaparak yazımızı tamamlayalım: “Âlim, Allah Teâlâ’nın güvendiği
kimsedir.”