01 Şubat 2024

İsrail işgaline karşı Filistin: Hukuki temellere dayalı mantıklı ve onurlu direniş

İsrail'in Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya yönelik devam eden saldırganlığı bütün hızı ile sürerken aynı zamanda bölgedeki Müslümanlarına bağımsızlık, onur ve şimdiye kadarki en uzun süreli işgalden kurtulma mücadelesi de devam ediyor. İsrail katliam makinesi ve saldırganlığına karşı 3 aydır akıl almaz bir cesaret ve kahramanlık örneklerini görüyoruz. Peki, bu son savaş neden ve nasıl başladı?

 

105 YILLIK BÜYÜK İŞGAL

 

Hepimizin bildiği üzere Mescid’i Aksa ve çevresindeki Müslümanların işgal ve sömürgeciliğe karşı mücadelesi 7 Ekim'de değil, 30 yıllık İngiliz sömürgeciliği ve 75 yıllık siyonist işgal de dahil olmak üzere 105 yıl önce başladı. Osmanlı sonrasında 1918 yılında Filistin halkı Filistin topraklarının %98.5'ine sahipti ve Filistin topraklarındaki nüfusun %92'sini temsil ediyordu. İngiliz sömürge yetkilileri ve siyonist hareket arasındaki koordinasyon doğrultusunda kitlesel göç kampanyalarıyla Filistin'e getirilen Yahudiler, tarihi Filistin topraklarında siyonist varlığın ilan edildiği 1948 yılına kadar Filistin topraklarının en fazla %6'sının kontrolünü ele geçirmeyi ve nüfusun %31'ini oluşturmayı başardılar. O dönemde Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı elinden alınmış ve siyonist çeteler Filistin halkına karşı onları topraklarından ve bölgelerinden sürmeyi amaçlayan bir etnik temizlik kampanyasına girişmişti. Sonuç olarak, siyonist çeteler Filistin halkının %57'sini sürdükleri Filistin topraklarının %77'sinin kontrolünü zorla ele geçirmiş, 500'den fazla Filistin köyünü ve kasabasını yok etmiş, Filistinlilere karşı onlarca katliam gerçekleştirmiş ve bunların hepsi 1948'de siyonist varlığın kurulmasıyla sonuçlanmıştı. Dahası, saldırganlığın devamı olarak İsrail güçleri 1967'de Filistin'in çevresindeki Arap topraklarının yanı sıra Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs de dahil olmak üzere Filistin'in geri kalanını işgal etmişti.

 

7 EKİM’E KADAR 2000’DEN BERİ BİNLERE ŞEHİT VE ON BİNLERCE YARALI

 

Bu işgal sürecinde Müslüman halk her türlü baskıya, adaletsizliğe, temel haklarının gasp edilmesine ve apartheid politikalarına maruz kalmıştır. Örneğin Gazze Şeridi, 2007'den itibaren 17 yıldır süren ve bölgeyi dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştüren boğucu bir ablukadan muzdariptir. Gazze halkı 2018 yılında İsrail ablukasını ve sefalet içindeki insani koşulları barışçıl bir şekilde protesto etmek ve geri dönüş haklarını talep etmek üzere "Büyük Dönüş Yürüyüşü" gösterilerini başlatmıştır. Ancak İsrail işgal güçleri bu protestolara acımasız bir şekilde karşılık vermiş ve birkaç ay içinde 360 Filistinli katledilmiş, 5 binden fazlası çocuk olmak üzere 19 bin sivil de yaralanmıştır. Resmi rakamlara göre Ocak 2000 ile Eylül 2023 arasındaki dönemde İsrail işgali 11 bin 299 Filistinliyi öldürmüş ve büyük çoğunluğu sivil olmak üzere 156 bin 768 kişiyi yaralamıştır. Son katliam ne yazık ki hepsini geçmiştir. ABD yönetimi ve müttefikleri Filistin halkının çektiği acılara aldırış etmemiş, İsrail'in saldırgan tavrını savunmuştur. Yaşananların ardındaki gerçeği araştırmadan yalnızca 7 Ekim'de öldürülen İsrailli askerlere ağıt yakmışlar ve İsrailli sivillerin hedef alındığı iddiasını kınarken ahlaksızca İsrail'in söyleminin peşinden gitmişlerdir. 

 

İSRAİL HİÇBİR KURALI TANIMIYOR

 

İsrail'in ihlalleri ve vahşeti, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de dahil olmak üzere birçok BM kuruluşu ve uluslararası insan hakları grubu tarafından ve hatta İsrailli insan hakları grupları tarafından da belgelenmiştir. Ancak, bu raporlar ve tanıklıklar görmezden gelinmiş ve İsrail işgali henüz sorumlu tutulmamıştır. Örneğin, 29 Ekim 2021'de İsrail'in BM Büyükelçisi Gilad Erdan, Genel Kurul'da yaptığı bir konuşma sırasında BM İnsan Hakları Konseyi için hazırlanan bir raporu yırtarak BM sistemine hakaret etmiş ve kürsüden ayrılmadan önce bunu bir çöp kutusuna atmıştır. Buna rağmen kendisi bir sonraki yıl (2022) BM Genel Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine atanmıştır. ABD yönetimi ve Batılı müttefikleri İsrail'e her zaman hukukun üstünde bir devlet muamelesi yapmış, işgali uzatmak ve Filistin halkına baskı uygulamak için gerekli korumayı sağlamış, ayrıca İsrail'in bu durumu daha fazla Filistin toprağına el koymak, mukaddesatları ve kutsal mekanlarını Yahudileştirmek için kullanmasına izin vermiştir. BM son 75 yılda Filistin halkı lehine 900'den fazla karar çıkarmış olmasına rağmen, İsrail bu kararlara uymayı reddetmiş ve ABD vetosu, İsrail'in politikalarına ve ihlallerine yönelik herhangi bir kınamayı önlemek için BM Güvenlik Konseyi'nde her zaman hazır bulunmuştur. Bu nedenle ABD ve diğer Batılı ülkelerin İsrail işgalinin işlediği suçlara ve Filistin halkına çektirmeye devam ettiği acılara ortak olduğunu görüyoruz.

 

FİLİSTİNLİLERİN DİRENİŞTEN BAŞKA ÇARESİ YOK

 

İsrailli yetkililer, bir Filistin devletinin kurulmasını kesinlikle reddettiklerini çeşitli vesilelerle teyit etmişlerdir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Aksa Tufanı Operasyonu'ndan sadece bir ay önce, Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar uzanan, Batı Şeria ve Gazze'yi de kapsayan İsrail'i tasvir eden sözde bir "Yeni Ortadoğu" haritası sunmuştur. BM Genel Kurulu'ndaki tüm ülkeler, Netanyahu'nun Filistin halkının haklarına yönelik kibir ve cehalet dolu konuşmasına sessiz kalmıştır. Acımasız işgal ve ızdırabın ardından, kurtuluş ve Filistin halkının geri dönüşü için yapılan tüm girişimlerin başarısızlığa uğramasının ardından ve ayrıca sözde barış sürecinin feci sonuçlarının ardından, dünya Filistin halkından ne yapmasını bekliyordu? İsrail'in mübarek Mescid-i Aksa'yı Yahudileştirme planları, zamansal ve mekânsal bölme girişimleri ve İsrailli yerleşimcilerin kutsal camiye yönelik saldırılarının yoğunlaşması karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?  Filistinlileri evlerinden ve yaşadıkları bölgelerden sürmeye yönelik İsrail'in resmi planları eşliğinde, Batı Şeria ve Kudüs'ün tamamını sözde "İsrail'in egemenliğine" katma yolunda fiilen adımlar atan aşırı sağcı İsrail hükümetinin uygulamaları karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?  İsrail'in faşist bakanı Itamar Ben-Gvir'in doğrudan gözetimi altında temel haklarından mahrum bırakılan, saldırılara ve aşağılamalara maruz kalan, İsrail hapishanelerindeki binlerce Filistinli tutuklu karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?  Gazze Şeridi'ne 17 yılı aşkın süredir uygulanan haksız hava, deniz ve kara ablukası karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?

 

FİLİSTİNLİLER ONURLU BİR DİRENİŞİ TERCİH ETTİ

 

İsrail yerleşimlerinin Batı Şeria'da eşi benzeri görülmemiş bir düzeyde genişlemesinin yanı sıra yerleşimciler tarafından Filistinlilere ve mülklerine karşı her gün uygulanan şiddet karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?  Mülteci kamplarında ve diğer bölgelerde zor koşullar altında yaşayan ve 75 yıl önce sürüldükleri topraklarına geri dönmek isteyen yedi milyon Filistinli karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?  Uluslararası toplumun başarısızlığıyla ve süper güçlerin suç ortaklığıyla, bir Filistin devletinin kurulmasının engellenmesi karşısında Filistinlilerin direnmekten başka çaresi var mı?  Tüm bunlardan sonra Filistin halkından ne bekleniyordu? Beklemeye devam etmek ve aciz BM'ye güvenmeye devam etmek çözüm mü? Ya da savunma eyleminin uluslararası yasalarda, normlarda ve sözleşmelerde yer alan bir hak olduğunu bilerek; Filistin halkını, topraklarını, haklarını ve kutsallarını savunmak için inisiyatif almak onuru arasında Filistin halkı sizce hangisini seçmeliydi?

 

Bütün bunlardan dolayı 7 Ekim'deki Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail'in Filistin halkına ve davasına yönelik tüm komplolarına karşı koymak için gerekli bir adım ve doğal bir yanıttır. İsrail işgalinden kurtulma, Filistinlilerin haklarını geri alma ve dünyadaki tüm halkların yaptığı gibi kurtuluş ve bağımsızlık yolunda savunma amaçlı bir eylemdir ve başından sonuna kadar haklı, onurlu ve hukuki temelleri vardır.