İSTANBU'DA BULUNAN CAMİLERİN HİKÂYELERİ 1
İstanbul’da yapılmış olan camilerin hiçbirisi sıradan sırf yapılmış
olmak için yapılmış olan camilerden değildir. Her birinin ayrı ayrı hikâyesi
vardır. Hele camiye Mimar Sinan’ın eli değmişse kesinlikle o camide bir veya
birkaç özelliği vardır. Camiler sadece
ibadet için değil eğitim için de kullanılmakta olup müminlerin huzur bulduğu
Kâbe’nin şubelerindendir. Bundan dolayı İstanbul camilerinin her birinin farklı
farklı hikâyeleri vardır. İşte bizde size kaynaklardan derleyerek
hazırladığımız hikâyesi olan camileri sizlerin istifadesine sunuyoruz.
1. Kâbe
ölçülerine göre yapılan cami: İstanbul’da Kabe ölçülerine göre yapılan bir
cami olduğunu biliyor muydunuz? Caminin
ebatları Kâbe’nin ebatları şeklinde yapılmış.
Yani (9m ile 11 metre) her bir yüzeyin ölçüsü Kâbe yüzeyleri gibi
farklıdır. Bu camiyi yaptıran kendi evini camiye çevirmiştir. Banisi 56.Şeyh-ül
İslam İsmail Efendi’dir. Ayrıca bu sülaleden daha sonra 4 tane daha Osmanlı
döneminde Şeyh-ül İslamlık yapmış zatların mezarı da yine camii haziresinde
bulunuyor.
2. Kedilere ciğer dağıtılan cami:
İstanbul’da bir camimiz var ki bu caminin en büyük özelliği banisinin yaptığı
vasiyet. Kasapbaşı olan Hacı Evhad camiyi yapmış tamam ama demiş ki günde 20
takım da ciğer alınıp kedilere dağıtılacak. Ayrıca kedilerin de kalacağı bir
koruma alanı da yapılacak. Cami bugünde İstanbul’da halen tüm ihtişamı ile
ayakta duruyor. İşte ecdadın hayvan sevgisi, işte vakıfların önemi. Cami,
Yedikule’nin az yukarısında ve surların iç tarafında bulunmaktadır. Esasında
tekke, hamam ve çeşmelerle birlikte küçük bir külliye olan Kasapbaşı Hacı Evhad
(Hacı Evhadüddin) Camii, Mimar Sinan tarafından 993 (1585) yılında inşa
edilmiştir. Mimar Sinan’ın eserlerinin adlarını veren çeşitli listelerde Hacı
Evhad Camii de yer alır. Mimar Sinan’ın son eseri olduğunu Evliya Çelebi, XVII.
yüzyıl İstanbul’unun vakıf binalarını anlatırken bu caminin de adını verir ve
başka bir açıklama yapmaksızın sadece Mimar Sinan yapısı olduğunu bildirir.
3. Boğazın ilk camisi: Ortaköy ile
Kuruçeşme arasında, bulunan bu camimiz giderek hüzünleniyor. Neden derseniz,
tabi ki diğer camilerde de olduğu gibi cemaatinin azlığı. Hâlbuki bu camimize
sabah namazı sonrası ziyaret ederseniz güzelim İstanbul Boğazının her iki
yakasını da zevk-i selim ile görmüş olursunuz. Defterdar İbrahim Paşa Camii,
Ortaköy ile Kuruçeşme arasında, Defterdarburnu’nda, deniz kenarında yer alır.
Cami, banisi Defterdar İbrahim Paşa’nın adıyla anıldığı gibi “Defterdarburnu
Mesciti” ve “İhmal Paşa Camii” olarak da bilinmektedir. 1661’de inşaa
edilmiştir. Fakat bu camiyi 1530 da yani Kanuni Sultan Süleyman döneminde ilk
yaptıran yine başka bir defterdar olan Defterdar İskender Çelebidir. Bu camiyi
yine başka bir defterdar olan Divriğili İbrahim Paşa yıktırıp kendi adıyla yeni
camiyi yaptırmıştır.
4. Kırk kapılı cami: Fatih Hırka-i Şerif
Cami İstanbul’da manevi öneme haiz camiler içerisinde en önde geleni
diyebiliriz. Neden? Çünkü burada Resullah S.a.v mübarek hırkası bulunuyor. Bu
cami bugünkü haliyle yapılana kadar 4 padişah özellikle yakından ilgilendi.
Padişah 1.Sultan Ahmet ilk olarak Yemen’den Veysel Karani ailesinde bulunan
Hırka-nın İstanbul’a gelmesini sağladı. Sonra 1. Abdülhamit ve Sultan
Abdülmecit de bugünkü caminin yapılması için gayret gösterdiler. Sultan
Abdülmecit Han tarafından yaptırılan bugünkü caminin içinde 40 kapısı olduğu
anlatılır. Gerçekten de caminin içinde çok farklı odalar olduğu için kapı
sayısı da çok fazladır.
5. İstanbul’u Afrika’ya bağlayan cami: Söz
İkinci Abdülhamid Han ve yaptırdığı eserlerden acılınca Yıldız Camiinden sonra
akla gelen ikinci eserlerden biri de Ertuğrul Tekke Camidir. İstanbul
Boğazı’nın Rumeli yakasında Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nın başlangıcında, Yıldız
Mahallesinde, Serencebey Yokuşu Yıldız Caddesi üzerinde 1887 tarihinde Sultan
II. Abdülhamit tarafından inşa ettirilmiştir. Şazeli Tarikatı Medeni kolu’nun
kurucusu Trablusgarb’lı Şeyh Hamza Zafir adına inşa ettirilmiştir. Cami, tekke,
misafirhane, türbe ve kütüphanesiyle küçük bir külliyedir. Caminin adı, Osmanlı
Hanedanı’nın Ceddi Ertuğrul Gazi’nin hatırasını canlandırma arzusu ile Sultan
II. Abdülhamit’in yine bu maksatla Domaniç Türklerinden oluşturduğu Ertuğrul
Alayının ibadetine tahsis edilmesinden kaynaklanır. Ertuğrul Tekkesi’nin bir özelliği burada
bulunan Şazeli Tarikatı Şeyhi olan Zafir Efendi sayesinde İstanbul’u Afrika’ya
manen bağlıyordu. İstanbul’da fazla yayılmamış olan, daha önce Unkapanı’ndaki
ve Alibeyköy’deki iki tekke ile temsil edilen şazelî tarikatını güçlendirmekten
çok, İslam âleminin çeşitli yörelerinden Osmanlı başkentine gelen tarikat
şeyhleri ile ulemayı ağırlamak, özellikle de bu kişiler aracılığı ile Osmanlı
hanedanının tasarrufunda bulunan hilafet kurumunun prestijini artırmak amacıyla
tesis edilmiştir. Başka bir deyimle bu tekkenin varlık sebebi ikinci
Abdülhamid’in Panislamizm politikasına, şeyh zafir efendi’nin Trablusgarp’ın
mısra kasabası merkez olmak üzere- şazeliliğin yaygın olduğu bütün kuzey
Afrika’daki büyük nüfuzuna dayanmaktadır.
6. İstanbul’un en eski “taht kadı” cami: Fatih
Sultan Mehmet Han, İstanbul’un Fethinden sonra şehri adeta gül bahçesi gibi
İslami eserlerle bezenmesine büyük önem veriyordu. İstanbul’un içi kadar,
Beyoğlu dediğimiz bugünkü İstanbul dışındaki yerlerin de Müslüman mahallesi
haline gelmesi için gayret ediyordu. İşte bunlardan biri de 1460 tarihlerinde
Fatih Sultan Mehmet’in Taht Kadısı olan Mehmet Efendi tarafından inşa
ettirilmiştir. Taht Kadısı demek, İstanbul Kadılığı veya kendisine “İstanbul
Mollası” da denirdi. Taht Kadılıklarının en yükseği idi. Bazen Divân
toplantılarına da katılırdı. Cami Küçük Piyale Mahallesi, Tahta Kadı Sk. No:4,
34440 Beyoğlu/İstanbul adresinde bulunmaktadır.
DEVAM EDECEK