İstanbullu az konuşur, konuşursa çiçeklerle konuşur
İstanbullu olmak bir güzelliktir. İstanbullu konuşur, ama boş konuşmaz, vereceği mesajları da sözle değil çoğunlukla çiçeklerle verir. Hasta varsa evinde penceresine çiçek koyar, cenaze varsa sokakta ya da evlenecek gelinlik kız varsa hepsi çiçeklerle anlatılır. 1716 yılında eşi İngiltere’nin Osmanlı elçisi olarak atanınca, Leydi Mary Wortley Montagu eşi ve oğluyla birlikte İstanbul’a gelir. Lâle devrinin başlangıcı olan bu dönemde iki yılını geçiren Leydi Montagu, İngiltere’de bulunan arkadaşlarına İstanbul’daki izlenimlerinin en ince ayrıntılarını içeren birçok mektup yazar. Çiçeklerden söz ettiği “Şarktan Mektuplar” adındaki kitabında şöyle bahsetmiştir: “Parmağınızı bile oynatmadan çiçekler ile tartışabilir, azarlayabilir, dostluk, aşk, nezaket mektupları yazabilir ve hatta haber bile gönderebilirsiniz.” İşte İstanbul’da çiçeklerin dili:
İSTANBUL ÇİÇEKLERİ YOK OLUYOR
İstanbul florası yaklaşık 2 bin 500
türden oluşuyor ve bunlardan 39 tanesi dünyanın başka hiçbir yerinde yetişmeyen
çok nadir türler. Ve ne yazık ki çoğunun nesli betonlaşma, yanlış ağaçlandırma
gibi nedenlerden tükenme tehdidiyle karşı karşıya.
Avrupa’yı da etkisi altına alan Osmanlı çiçek kültürü, önemli askeri başarıları
ve kanunlarıyla Osmanlıya en ihtişamlı zamanını yaşatan Kanuni Sultan Süleyman
döneminde gelişmiş; bu dönem, Osmanlıların, çiçek ve bahçe kültürü açısından
çok parlak bir dönemi olmuştur
KASAPLAR 6 AY KASAPLIK SONRA NEDEN BAHCIVANLIK
YAPIYORDU?
Osmanlı’da kasaplık sürekli hayvan
kesme ve et parçalama üzerine olduğu için merhametleri azalabilir diye devlet,
altı ayda bir kasapları izne çıkarır ve onların bahçıvanlıkla meşgul olmasını
sağlar, böylece kaybettiği insani duyguları yeniden kazanmaları sağlanırmış.
Yani çiçekle uğraşmak insanda merhameti artırıyor. Bir diğer örnek ise hasta
tedavilerinde bir araç olarak çiçeğin kullanılmasıdır. Evliya Çelebi’nin,
Edirne Bayezid Han Bimarhanesi’nin bahçesinde bahar gelince açan deveboynu,
müşk-i rumi, gülnesrin, şebboy, karanfil, reyhan, lale, sümbül gibi çiçeklerin
kokularının etkisi ile akıl hastalarının tedavilerinde kullanıldığını bilgisini
anlattığı bildirilmektedir.
ŞÜKUFE NE DEMEK?
Şükûfe” kelime manası olarak açmamış
çiçek anlamına gelir. Osmanlı devletinde 17. yüzyılda çiçek yetiştiriciliği
artık bir usta çırak ilişkisine dönüşmüş ve o dönem İstanbul’da bir sanat
hâline gelmiştir. I. Mahmut da bu sanat ile ilgilenmiş pek çok lâleye isim
babalığı yapmıştır. Aynı dönemde çiçek ile ilgili bilgileri içeren kitaplar
yazılmaya başlanmıştır. “Şükûfenâme” adı verilen bu kitaplar, çiçek
yetiştiriciliği merakını anlatır. Örneğin, Sultan Ahmet ve Nevşehirli İbrahim
Paşa zamanında yazılan “Defteri Lâlezar-ı İstanbul” adlı kitap binlerce lâlenin
ismi, yetiştiricileri ve özellikleri hakkında değerli bilgilere yer verir.
Zamanla çiçek yetiştiriciliği hakkında bilgilerin artmasıyla, kitaplar da arka
arkaya gelir. 1660 yılında yazılan Ali Efendi’nin resimli şükûfenâmesinden
sonra Mehmet Ubedi’nin kitabı ve 20 küsür sene sonra Mehmet Lâlezârî’nin iyi
bir lâlenin nasıl yetiştirileceğini anlatan “Mizanül Ezhâr” adlı kitabı bu
alanda yazılmış önemli eserlerden bazılarıdır.
ÇİÇEKLER NASIL KONUŞUR?
Homas Allom ve Edmondo de Amicis de bu
gizli çiçek dilinin varlığını teyit etmişlerdir. 18. yüzyılda İstanbul’da
bulunan Allom, yazdığı mektubunda portakal çiçeğinin ümit, kadife çiçeğinin
ümitsizlik, horoz ibliğinin değişmezlik, lâlenin ise sadakatsizlik anlamına
geldiğini belirtir. Allom’a göre selam adı verilen çiçek demetleri de mektup
yerine geçiyordu. Hatta sayılarına ve çeşitlerine göre sevgililerin birbirine
karşı duygularını ifade ediyordu.
Portakal çiçeği umudu, kadife çiçeği umutsuzluğu, horozibiği
değişmezliği simgelemektedir
Osmanlı’da çiçeğe gösterilen yoğun ilgi sonucu kurulan Çiçek Severler Derneği’nin başındaki çiçekçibaşı padişah tarafından tayin edilirmiş. Yetiştiriciler çiçeklerini, çiçekçiler meclisine getirir, meclis bunları inceler ve kendinden önceki türlere benzemiyorsa yeni bir isim verilirmiş. Ayrıca en güzel çiçeği seçmek üzere yarışma düzenlenilirmiş. Bu yarışmaya sıradan çiçeklerle katılmak imkânsızmış. (5) 17.Yüzyılda Osmanlı’da önce ‘Ser Şükufeciyan-ı Hassa’ diye adlandırılan Çiçekçi başılık kurumu, sonra da ‘Çiçek ercümen-i Danişi’ yani Çiçek Akademisi kurulmuştur.
Kaynak: https://www.cicekakademi.com/cicek-akademi-blog-yazilari/79/istanbul-cicekleri
https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/osmanlida-ciceklerin-dili-h42345.html
https://www.zdergisi.istanbul/makale/osmanlinin-cicekleri-28