İstiklal Marşı: Din ü devlet, mülk ü millet…
Türk şiir geleneğinde
birbirinden değerli, dilimizden düşürmediğimiz yüzlerce hatta binlerce güzel şiir
mevcuttur. Ancak bunlar içinde İstiklâl Marşı’mızın müstesna bir yeri vardır. Çünkü
yazıldığı devirde olduğu gibi şimdi de o, hem “istiklal” hem de “istikbal”
marşımızdır. Yani bize başta kim olduğumuzu, nelere sahip olduğumuzu, bundan
dolayı karşımıza çıkan / çıkacak olanları ve bunlarla nasıl mücadele ettiğimizi
ve edeceğimizi anlatır.
Mehmet Akif gibi şahsiyeti,
mesuliyeti ve samimiyetiyle hemen herkesten kabul gören büyük bir idealistin
kaleminden çıkmış olması da millî marşımıza ayrı bir değer katar. Nitekim Mithat
Cemal Kuntay, Mehmet Akif’in dönemin en kültürlü şahsiyetlerinden biri olarak Arapça,
Farsça ve Fransızca bildiğini belirtir. Kuntay ayrıca onun Kur’anlı ev,
pehlivanlı mahalle ve rasathaneli mektepten ibaret bir muhitte doğup büyüdüğünü
ifade ederek onun ideal denebilecek bir Müslüman Türk geleneği içinde
yetiştiğini söyler. Beşir Ayvazoğlu ise onu zeki, hassas ve mütecessis olarak
nitelendirir.
Ağlarım, ağlatamam,
hissederim söyleyemem;
Dili
yok kalbimin ondan ne kadar bîzarım.
Nurettin Topçu, Akif’i
“Hattab’ın oğlu Ömer’in XX. asırda yaşayan müridi” diye tarif ederek “onun gibi
haşin mizaçlı, sert yürüyüşlü, zulme tahammülsüz, riya karşısında şiddet
taşıran bir iman ve isyan heykeli” olduğunu belirtir. Nitekim bilinen hikâyesiyle,
İstiklal Marşı’nın ancak Mehmet Akif tarafından yazılabileceği üzerindeki
uzlaşma da bunu teyit eder.
İstiklal Marşı, yazıldığı
devirde her şeyden evvel bir “müjde” olarak görülmüştür. Çünkü hem cephede hem
cephe gerisinde metni okuyanlara Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağı hissini
uyandırmıştır. Başka bir deyişle Türk ordusu ve milleti bu şiirle birlikte
ümidini tazelemiş, zaferin geleceğine inanmıştır.
Millî marşımızın diğer
önemli bir özelliği de muhtevası, şekli, dili ve üslûbuyla milletimizin sahip
olduğu bütün birikimi yansıtacak mahiyete haiz olmasıdır. İsmail Çetişli,
İstiklal Marşı’mızın muhtevasının iki ana temel üzerine kurulduğunu belirtir.
Bunlardan ilki Türk milleti, onun vatanı, istiklali, dini ve bayrağının düşman
saldırısı karşısındaki durumu ve bunun millet nezdinde doğurduğu ciddi endişe.
İkincisi bu endişeye mahal olmadığı inancı ve bunun Türk milletine bağlı
gerekçeleri.
Muhtevanın iç veya
alt birimleriyse Çetişli’ye göre Türk milletinin değer (hürriyet, istiklâl,
din, vatan, bayrak) ve nitelikleri (hürriyetseverlik, imanlılık / Hakk'a
tapmak, vatanseverlik, kahramanlık) ile düşmanın nitelikleri (alçaklık, hayâsızlık,
medenilik çılgınlık, maddî güçlülük) oluşturur. İsmail Kara ise İstiklal Marşı’nı
istiklal, millet, din, vatan, medeniyet ve ümit kavramları etrafında ele almıştır.
Türk milletine ait söz konusu değer ve niteliklerin tamamı bir “mana birliği”
seviyesinde ele alınmıştır. Düşmana ait nitelikler ise, dördüncü dörtlükte daha
belirgin olarak vurgulanırken diğer dörtlüklerde yer yer sezdirilmiştir.
Korkma,
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
İstiklâl Marşı’mız “Korkma!”
haykırışıyla başlar. Ancak bu fiil temel anlamında değil, yan anlamlarından
biri olan “kaygılanma” anlamında kullanılmıştır. Burada bir taraftan ciddi bir
endişenin olduğunun sezdirilmesi diğer taraftan korkuya mahal olmadığının anlatılması
söz konusudur. Mezkûr endişe “alçakların hayâsızca akınlarıyla vatanı işgal
edebileceği, iman dolu göğüslerin boğulabileceği, mukaddes bildiğimiz değerlerimize
nâ-mahrem elinin uzanabileceği, ezanların susturulabileceği, bayrağımızın
indirilebileceği ve Türk milletine esaret zincirinin vurulabileceği”
ihtimalidir. Burada dikkati çeken husus; söz konusu endişenin bayrak, hürriyet,
istiklâl, vatan ve dinle ilgili olmasıdır. Bunlar aynı zamanda Türk milletinin
varlık sebebidir. Görüldüğü gibi “Korkma!” seslenişi millî bir endişe manasında
ve oldukça yerinde bir kullanımdır.
Ulusun, korkma! Nasıl
böyle bir imanı boğar,
“Medeniyyet!”
dediğin tek dişi kalmış canavar.
Türk milletini millî ve
ciddi bir endişeye sürükleyen sebepler şiirin iki, üç ve dördüncü dörtlüklerinde
anlatılmıştır. Bu mısralarda Türk milleti, düşmana karşı bir İstiklâl Savaşı içindedir.
Düşman genelde “garp” kelimesiyle tanımlanmış; detayda ise kendilerini “medenî”
diye gösteren ancak gerçekte “tek dişi kalmış canavar” olan “alçaklar” ve “çılgın”lar
olarak görülmüştür. Bunlar Türk vatanına “uluyarak hayâsızca” saldırmış ve
işgale kalkışmıştır. Onların istediği Türk varlığının nihayet bulması, devletimizin
ortadan kaldırılması, dinimiz ve diyanetimizin bitirilmesidir. Ortaya koyduğu
bu tutumuyla düşman maddî yönden güçlü olmakla birlikte alçaklık, hayâsızlık ve
çılgınlık içindedir ancak kendini medeni (!) diye göstermiştir.
Doğacaktır sana va’ad
ettiği günler Hakk’ın…
Kim
bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Mehmet Akif, daha
önce Çanakkale Şehitleri adlı şiirinde de ortaya koyduğu gibi Türk milleti, Haçlı
Seferleri’nden beri Batı'yı bütün çıplaklığıyla tanımıştır. Büyük şair, Ergenekon
Destanı’na da gönderme yaparak yurtta “son bir ocak tütene dek” ümidin tükenmeyeceğini
belirtir. Akif’in buradaki dayanağı ise Hakk’ın vaadidir.
Ben ezelden beridir
hür yaşadım, hür yaşarım
Hangi
çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
İstiklal Marşı’mızın
yedi farklı yerindeki “ben” zamiriyle Türk milleti kastedilmiştir. Mehmet Akif
bu anlatımla milletin bir bütün olarak kenetlendiğini ifade eder.
Hakkıdır,
Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Millî marşımızda tekrarlanan
tek mısra vardır. Bu mısra ikinci dörtlüğün sonu ile şiirin son mısrasıdır. Mehmet
Akif, bu mısrasıyla Hakk’a tapan bir milletin ancak gerçek manada istiklale
ulaşabileceğini ifade eder. Buradaki istiklal kelimesi hem ferdin hem de
milletin istiklali olarak düşünülebilir. Bu bakış açısı büyük şairimizin dini
hassasiyetinin de bir göstergesidir. Nitekim büyük şairimizin ömrünün son
dönemlerine ait aşağıdaki ifadeler de bunu doğrular niteliktedir.
Rahmetle anılmak…
Ebediyet budur, amma,
Sessiz yaşadım, kim, beni nerden
bilecektir?
Millî şairimizin bu mısraları âdeta onun kabul olan son duası gibidir. Çünkü Sezai Karakoç’un da belirttiği gibi Mehmet Akif, öldükten sonra doğmuş ve bu doğum her yıl yenilenmektedir.