‘’Kağıttan bir kule’’ Plan işliyor...
Ülkeler planlarını uzun vadede yaptıkça dünya siyasetinde etkin rol almaya başlıyor. Nitekim şu an dünyada siyasal egemenliği elinde tutan ülkeler, bu üstünlüklerini istihbarat servislerinin çalışmalarına dayalı olarak yaptıkları uzun vadeli planlara borçlulardır. Bir hedefe ulaşmak için zaman dilimini ne kadar çok yayarsanız, hedefinizi o ölçüde fark edilmeden zihinlere kabul ettirirsiniz. Yaşadığımız bölge Ortadoğu bu yönü ile 1.Dünya savaşından bu yana en yoğun biçimde, bu uzun vadeli projelerin gerçekleşmesi için, sıcak gelişmelerin bir an dinmediği bölgedir. Evet plan işliyor...
İsrail'in bölgede devlet statüsünde kurdurulması, İslam ülkelerinin var olmalarını, İsrail devletinin tanınması ile direk ilişkilendirilmesi gerçeği, bugüne kadar İsrail'in yaptığı bölgedeki saldırılarına hep bir zemin oluşturmuştur.
İsrail'in en güçlü silahı elindeki nükleer başlıklı silahlar, teknolojik üstünlüğü değildir. Bölgede uzun vadede planlar gerçekleştirmek için, bölgenin inançlar üzerinden demografik yapısındaki farklılıkları kontrol edici bir politikayla, kendisine hizmet ettirecek bir enstrüman olarak kullandı. Bu plana hizmet edecek her farklı mezhep düşüncesi parasal olarak desteklendi, destekleniyor. Çünkü bölge insanının inanç ayrılıkları tarihsel süreçteki çatışmacı zenginliği ile en çok İsrail açısından fayda sağlayacaktır.
1.Dünya savaşı sonrası dizayn edilen bölge, inanç farklılıkları göz önüne alınarak, azınlıklar başa yönetici olarak geçirildi. Batı, azınlığın çoğunluğu yöneten zümre olarak sistemi kurdu. Batı ilişkilerinde yerel kaynakları sömürürken bu azınlıkları da koruma taahhütlerinde bulundu. Böylece başa getirdiği azınlık gurubunu sürekli bir muhtaç durumunda tutarak istediği zaman bölgeye müdahale etmiştir. Batı, inanç yapısının farklılıklarını göz önüne alarak sürekli bir çatışma ortamını sürdürerek, yöneten ve yönetilenler arasındaki zıtlığı muhafaza etti. Bölgeye yerleştirdiği İsrail devleti de bu kontrol etme biçimi içinde İsrail'i koruma adına vekalet savaşlarını bugün olduğu gibi sürdürmektedir. İşte bunlar için en önemli strateji planlarından bir plan Oded YİNON planı..
1982 de Batının öğrettiği uzun strateji için İsrail Kıvunım (yönler) dergisinde ‘'1920'lerde Fransa ve İngiltere tarafından gelişigüzel bir şekilde hepsi azınlıkların ve birbirine düşman olan etnik grupların kombinasyonundan oluşan 19 bölgeye bölünmüştür bu sayede günümüzde tüm Arap Müslüman devletler etnik sosyal çöküş içerisindedir ve bir kısmında şimdiden iç savaş başlamıştır. 5. Arapların çoğunluğu, 170 milyondan 118 milyonu, çoğunlukla Afrika'da ve özellikle Mısır'da yaşamaktadır. (bugün itibariyle 45 milyon). ‘' diyor.
Bu planda geleceğe yönelik hedefler belirlenirken, Müslümanlar arasında en güçlü ayrılma nedeni olacak mezhepsel çatışmalar tespiti yapılıyor. Bu çatışmaların sürekliliği için sistematik bir çatışma planı sürdürülerek, Müslümanların önce asli sorunlarını görmesine, düşünmesine, sonra çözmesine engel olmuştur. Ne kadar dini temel inanç farklılıkları oluşursa, İsrail kendisi için Müslümanları o kadar az tehlikeli görecek. Çünkü inancın düşünsel manada bölünmesi fiziksel manada bölünmeyi kaçınılmaz olarak getirecektir.
Nitekim Oded YİNON planında şu tespitler yapılıyor ‘'İç çatışmanın tohumları ve iç savaş özellikle Irak'ta Şii'lerin doğal liderleri olarak kabul edilen Humeyni'nin İran'da başa geçmesinden sonra daha bugünden kendini belli etmektedir. Körfez ve Suudi Arabistan'daki dengeler içinde sadece petrol olan bir kumdan ev üstüne inşa edilmiştir. Kuveyt'te, Kuveyt'liler nüfusun sadece %25'ini oluşturmaktadır. Bahreyn'de Şii'ler çoğunluktadır ancak güç onlarda değildir. Birleşik Arap Emirlikleri'nde Şii'ler yine çoğunlukta olmasına rağmen Sunni'ler yönetimdedir. Amman ve Kuzey Yemen içinde aynı şey geçerlidir. Marxist Güney Yemen'de bile önemli bir miktarda Şii azınlık bulunmaktadır. Suudi Arabistan'da nüfusun yarısı yabancıdır, Mısır ve Yemen'lidir ama Suudi bir Azınlık gücü elinde tutmaktadır. Fakat aslında bu durum da bir problem yaratmaktadır. Suriye ordusu bugün çoğunlukla Sunni'dir ancak subaylar Alevi'dir, Irak ordusu Sünni kumandanlara sahip Şii bir ordudur. Bu uzun vadede çok önemlidir ve bu sebeple uzun süre ordunun sadakatini korumak mümkün olamayacaktır. Sadece tek ortak payda olan İsrail'e olan düşmanlıkları konusunda anlaşabilirler ve bugünlerde bu bile yeterli değildir. Arap'lar gibi, bölünmüş olsalar da diğer Müslüman devletler de benzer bir durumla karşı karşıyadırlar. Iran nüfusunun yarısı Farsça konuşan bir gruptan oluşur ve diğer yarısı da etnik olarak Türk bir gruptur. Türkiye'nin nüfusu Türk Sünni Müslüman bir çoğunluk (%50 civarı) ve iki büyük azınlıktan oluşur, 12 milyon Şii Alevi ve 6 milyon Sünni Kürt.
Bu dev bölünmüş dünyada bir kaç varlıklı grup ve büyük çoğunlukta fakir insan vardır. Arap'ların çoğunun ortalama yıllık geliri 300 Dolar'dır. Mısır'da da durum aynıdır, Libya hariç Mağrip ülkelerinin çoğunda ve Irak'ta da. Lübnan parçalanmıştır ve ekonomisi de parçalanmaktadır. Fas'tan Hindistan'a ve Somali'den Türkiye'ye uzanan ulusal etnik azınlık resmi, istikrarın yokluğuna ve tüm bölgenin hızlı bir şekilde dejenere olmasına işaret eder. Bu tablo ekonomik tabloya eklendiğinde tüm bölgenin nasıl ciddi problemlere karşı koyamayacak kağıttan bir kule şeklinde inşa edildiğini görebiliriz. ‘'
Planda, ekonomik sorunların çoğalması, İslam ülkelerinin dejenere olma ilişkisi, iktisadi yapının yapılanması bu plana hizmet etmektedir. Yani hiç bir zaman halkın refahı yükselmemelidir. Çatışmacı ortamı ortadan kaldıracak, ekonomik yerli milli yapılanmalar oluşturulmamalıdır. İşte bunun sağlanması için en önemli nedenlerden biri, İslam ülkelerinde uygulanan borca dayalı para sistemidir. İsrailin, Türkiye dahil İslam ülkelerinin üzerindeki egemenliği nedir? diye sorsak; ülkemizde kurulmuş iktisadi yapılanma modelinin işleyiş biçimidir. Ekonomi, bu para sistem işleyişi ile kontrol edilerek devletler kontrol ediliyor. Kendi göbeğimizi kendimizin kesme zamanı hala gelmedi mi?...