Kara trenin arkasındaki kömür vagonu
İnsanoğlu her zaman bir öğrenci gibidir, istese de istemese de hayat ona hep bir şeyler öğretir. Okulda öğrenci iken imtihan oluruz, imtihan sonucunu merak ederiz, nasıldı diye sorarız. Üniversite okur acaba okulu bitirebilecek miyiz, diye beklentiler, merak, sorular birbirini takip eder. Manevi eğitimde de böyledir. Hangi manevi okul olursa olsun o okulun öğrencileri de merak içindedir, acaba ilerliyor muyum? Acaba yerimde sayıyor muyum, diye kendisini sorgular.
Merhum
Aksaraylı saatçi Osman Amcadan yıllar önce dinlediğimi bu konu ile ilgili güzel
bir hatırayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Osman Amcamız, İstanbul’da o
zaman bekâr olarak kaldığımız Fatih’teki evimize misafir gelmişti. Onun
geldiğini duyan Fatih’teki yaşça benden büyük olan abilerimiz de geldi, sohbete
katıldılar. Sohbet arasında o zamanlar yaşı altmışın üstünde olan bir abimiz
soru sordu:
–Efendim
yaklaşık 30 yıldır manevi eğitimin yani tasavvufun içindeyim. Fakat kendime
bakıyorum da ilerliyor muyuz, yoksa yerimizde mi sayıyoruz hiç bilmiyoruz. Yani
bu manevi eğitimde ilerleme nasıl olur, kişi kendini nasıl bilir? Saatçi Osman
Amcamız, kendi Aksaray şivesiyle:
-Yav gardaşım, sen gara treni bilin mi? Hani şu arkasında kömür
vagonu olan. Hah o kömür vagonu kara trenin arkasında durur ve kömür ilazım
olduğunda oradan alınır, kullanılır. Trenin birinci mevkiinde de oturan
varılacak olan istasyona varır, kömür vagonun da giden istasyona varır. Önemle
olan nirde olduğun dael gardaş. Trende misin daelmisin ona bak sen. Yani
diyeceğim, güzel bir manevi yola girmişsin oradan inmemeye bak gardaş. Gara
trenin arkasında da olsan varacağın yere varırsın.
O sırada arayan giren genç bir kardeşimiz de bir soru sordu?
–Ama efendim, iyi güzel de kara
trenin arkasında ki kömür vagonu da gidiyor istasyona birinci ya da ikinci
mevkide oturan da gidiyor. Peki, biz nasıl birinci mevkilerde gidebiliriz?
Şimdi trenlerde hem oturuyorlar hem de yemek yiyorlar, etrafı seyrediyorlar.
Biz de öyle gitsek inşallah, olmaz mı?
Saatçi Osman Amca gülerek, o gence baktı ve:
– Hah
yav işte asıl sorulacak soru buydu, sağ ol gardaşım. Şimdi yine trenle cevap
verelim bu soruya. Gara tren nasıl gider buharınan giderdi eskiden. Hinci
alektrikle gidiyor. Su kazanın ısınması için ateş ilazım. Onun için ateşçi
denen adam durur, kazanın altına ha bire kömür atar, odun atar ki su ısınsın
buhar yapsın trenin tekerleklerini döndürsün. İşte manevi yolun yani tasavvufun
ateşi de muhabbettir. Sevgidir.
Yaratılan hiç kimseyi ayırt itmeyeceksin gardaşım. Herkesi
sevebiliyon mu? Seni eğiten hocalarına hürmet gösteriyon mu? Sana yap dinileni
yapıp yapma didiklerinden kaçınıyon mu işte bu seni fark ittirmeden manevi
yolda ilerletir. Alektrikli trende de gidersin, uçakla da gidersin.
Önemli olan nefsini güzelce eğitmen, nefsini bilen Rabbini bilir diyor
Hazreti Piygamberimiz S.a.v Bizde işte nefsimizi iyice bi tanıyacağız,
sona eğiteceğiz inşallah. Bu da tasavvuf terbiyesi ile olur.
Evet, Saatçi Osman Amca ile bizim evde yapılan
sohbette bunları söylemişti. Ertesi gün sabah erkenden kalktık ve beraber
Bursa’da merhum Musa Topbaş Efendinin sohbetine gittik. Tevafuk orada da Merhum
Musa Efendi şöyle sohbet yapmıştı:
“Kulu mârifetullâh’a ulaştıracak özler, yani tohumlar vücut
toprağında hazır beklemektedir. Bunların filizlenmesi için hamd, şükür, zikir
ve fikre devam etmek lâzımdır… Mârifet ilminin başı, ilâhî sanatın sırları
üzerinde tefekkürdür.”
“Sâlim ve mâsivâdan arınmış bir kalple yapılan murâkabe ve
tefekkür neticesinde insan, kitaplardan öğrenemediği birçok rûhânî bilgilere
sahip olur. [Zira Cenâb-ı Hak buyurur:
“…Allah’tan korkun (takvâ üzere olun!) Allah size bilmediklerinizi
öğretir!..” (el-Bakara, 282)]
Kısaca: Tasavvuf bir gönül
eğitimidir. Tasavvuf binlerce sınıfı olan güzel bir okuldur. Önemli olan bu
okula devamsızlık yapmadan devam etmeye çalışalım inşallah.
Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük
duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene ant olsun
ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse
de ziyana uğramıştır. (Şems Suresi : 7-8-9)