08 Temmuz 2017

Katar/Erdoğan Üzerinden Türkofobik Arap Mizahı

Arap basınının Türkiye muhalifi kısmına bakılırsa, Erdoğan, Katar ile birlikte yeni bir kumar oynuyor. Bu kumarda eğer Erdoğan kazanırsa öncelikle Katar'ın gazı ve malından büyük bir kar elde etmiş olacak. Bunun ötesinde Türkiye'nin askeri varlığı onu bölgedeki en büyük askeri güç olarak Amerika ile muhatap kılıyor, yeni diyalog kanalı açıyor ve eğer Türkler burada kalabilirlerse Körfez'de çok şey değişecek ve bölge ülkeleri başta Amerika olmak üzere pek çok değişik unsurla yüzleşmek durumunda kalacaklar.

Türkiye'nin bu noktadaki askeri varlığı, İran karşısında bir yapılanmada Arap varlığına alternatif teşkil ediyor. Bu durum muhtemelen Suud ve Mısır'ın bu konuda öncü olma dilekleri açısından pek sempatik görülmüyor. Burada gözden kaçırdıkları husus ise, Türkiye bugün İran ve Suud ile doğrudan olumlu diplomasi ve diyalog içinde bir ülke olduğudur.  Her halükarda Türklerin bölgede askeri bir güç olarak belirmesi belli ki birilerinin canını sıkıyor. Arap basınındaki muhalif düşüncelerden bunu okumak mümkün en azından. Türk askerinin Katar'dan çekilmesini isteyenlerin veya onlara bunu istetenlerin belli ki yama isim olarak Ortadoğu dedikleri bizim mihver ve mihenk coğrafyamız demeyi tercih ettiğimiz yerde derin hesapları var.

Muhalif yazılara yansıyan en gülümsetici yaklaşımlardan birisi ise Katar'a abluka uygulayan devletlerin Türkiye'nin İslam Alemi'nin lideri olması gibi bir felakete izin vermeyeceklerine dair. Mısır ve Suud'un olduğu yerde hem de. Türkiye'nin böyle rüyalar gördüğünü ileri sürmeleri hem bazı küresel alarm düğmelerine basmak, hem bölgedeki Arap damarını kaşımak, hem de böyle bir hayalin kâbusundan bir an evvel uyanmak gibi bir psikolojik arka planı taşıyor olmalıdır. Türkofobya'yı devreye sokarak, Arap baharından beri Yeni Osmanlıcılık yaklaşımı ile ötekileştirilmek istenen Türk kavramına dair Arap dünyasında emperyalist dönem sonrası yerleştirilen zehir yeniden bölgeye saçılmak isteniyor olabilir.

Bu düşünce erbabına göre Türkiye'nin oynadığı oyunda kazanması halinde Katar üzerinden elde edilecek maddi imkânlarla iç politika ve durumlara dair kazanç sağlanacağı gibi, Erdoğan rahatlamış olacak, bölgesel hâkimiyet açısından da Türkiye büyük bir cephe kazanmış olacak. Bunun gerçekleşmesi ise Türkiye'yi küresel açıdan farklı bir konuma taşıyacak. Bu durumun aksi durumda ise körfezdeki bütün ilişkilerini kaybedecek ve büyük sıkıntıya düşecek.

Erdoğan'ın Türk askerini hareketlendirerek girdiği bu maceradan milyarlarca dolarlık Katar parasına ulaşacağına dair yorumlarda bu cümleden sert edilmekte. Amerika ile yapılan milyarlarca dolarlık antlaşmalara yorum getirmeyen bu fikir ehli nedense Türkiye olunca böylesine coşuyor.

Muhalif düşünceye göre Katar-Türkiye ortaklığının en kötü sonucu, gelişmelerin bu ikilinin dilediği gibi olması durumundan bir Reis ile Emir'in ötesine geçilerek Erdoğan'ın Emirü'l-müminin ve Katar emirinin ise ihvan üzerinden çok güçlü bir aktör haline geçeceğidir!? Mısır Ahram Gazetesi 6 Temmuz tarihli yazısında Faruk Cüveyde Türkiye'nin İslam aleminin lideri olmasının bir felaket, Erdoğan'ın bu noktada emirü'l-müminin!? olmasının en büyük felaket, Temim'in bu noktada müneffizü'l-İslam olmasının ise felaketin annesi olduğunu yazdığı bu cümleden yazılardaki içeriği özetler nitelikteki yaklaşımlardan. İhvan meselesinin terör üreten bir grup olmanın ötesinde sosyal bir hareketlilik zemini ve organize hareket imkânı olarak gören yaklaşımların Katar üzerinden derin manalar yükledikleri bu hareketi islamofobik bir unsur haline getirmek istemelerinin daha aşkın amaçları var gibi duruyor. Erdoğan adı da bu noktada bir ötekileştirme vesilesi olarak sürümde görülüyor. İhvan üzerinden teröre destekçi algısı ise Sisi tarafından seslendirilmeye çoktan başladı bile.

Mısır toplantısı sonrası Suud Dışişleri Bakanı'nın Türkiye'nin arabulucu tavrından memnuniyetlerini dile getirdiği bu sıcak yaz ortamından Arap basınındaki Türkiye ve Erdoğan muhalifi yazılar siyasi ve ekonomik esaslar üzerinden ilginç yorumları gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki, Katar meselesi sadece Katar meselesi değil! Katar'dan sağlanacak ekonomik imkânlardan, bölgede etkili bir güç olacak Türkiye'ye ve ötesinde İslam dünyasının lideri bir Türkiye yorumlarından halife Erdoğan'a varan düzeyde Katar üzerinden düşünceler zihinlerde dolaşıyor. Kafalar hayli karışmış anlaşılan.

Katar'dan talep edilenler akla körfezin siyasi yapılarının bir “Körfez Baharı”ndan korktukları sanrısını akla getiriyor. Katar, medyası, parası ve alt yapısı ile sanki körfezdeki diğer ortaklarının ülkelerinde “ihvan” öcüsü gibi vasıtalarla Arap baharındaki beklenmedik etkileri yeniden yapabilir zannıyla maznun durumdadır. Hele hele Katar'ın Türkiye ile askeri vesair yakınlaşmaları Mısır gibi ülkelerde, başa bela açabilecek bir sinerjinin oluşma endişesini doğruyor gibi. Katar emirinin demokrasi gibi bir derdi var mıdır bilinmez ama kendisinden istenen maddelere bakınca teröre destek ithamının arkasında acaba böyle bir bakış açısı mı var ki demeden edemiyor insan. Teröre “medya ve para desteği” verdiği iddia edilen, İran ve Türkiye gibi tedirgin eden güçlerle yakınlaşan, askeri işbirliği görüntüleri veren Katar körfezin zinde güçlerinde alarmları çalıştırmış olabilir. Elbette bu durum ABD ve Rusya gibi küresel güçler için de aslında pek makbul hal bir değil. Zira kendilerinin parçası olmadığı bir çözüm, Türkiye'nin içinde olduğu bir uzlaşma ve bunun bölgede oluşturacağı siyasi ve sosyal sonuçlar bölge ve kürede arzu edilen bir şey değildir ve bunun olmaması için her türlü girişimin olacağı da muhakkaktır. Vesayet odakları bunu makbul ve mazur göremezler.  

Emperyalist güçlerin bölgedeki kuşatması içinde şekillenen zihinler alışıldık ezberlerini tekrar ediyorlar. Olup biten Mısır'da darbeye karşı çıkmak, Suriye'deki diktatöre dur demek, İran ve Suud benzeri yapıların mezhepçiliğine taraf olmamak, Irak'ta ve her yerde etnik parçalanmaya itiraz etmek gibi Katar'daki belirsiz gidişatın içinde de yazıda bahsedilen paranoyak amaçların uzağında haksız bir ablukayı benimsememek hülasa adalete taraf olmaktır. Körfez'deki olayda taraflar Kuveyt aracılığı ile meselelerini birbirlerine iletiyorlar. Mısır'da toplanan dörtlü Katar'ın isteklerini yerine getirmeyip olduğu hal üzere devam ettiğini bunun da yeni tedbirlerini doğuracağını açıkladılar. Bu yazının meselesi Katar olayının gidişatından ve meseleye taraf olmaktan ziyade Türkiye'nin bu konu üzerinden algılanış ve yansıtılış tarzına dair Arap basınındaki ilginç muhalif yaklaşımlardan bir berceste sunmaktır. Türkiye, bir yandan arabulucu olarak ateşi söndürmeye çalışırken diğer yandan bölgeye asker gönderip, ablukayı yırtacak yardımlarda bulunarak sıkıntılı bir dengeyi sürdürmeye çalışıyor. Ne diyelim niyet hayır akıbet hayır inşallah. Tüm endişe ehline Puşkin'in “Ben sizi sevdim: belki bu sevda Kalbimde sönmedi, kaldı izi; Bu bir hüzne yol açmasın asla, Hiçbir şeyle üzmek istemem sizi.” mısralarıyla seslenelim. Mizah güzeldir lakin paranoya dengeyi bozar. Vesselam.