04 Aralık 2017

Katip Bartleby'nin dönüşümü

Jere Cohen, Weber'in Protestan ahlâkının tarihi etkisi hususundaki değerlendirmesini abartılı görmekte ve Weber'in kapitalizmin Reformasyon öncesi İtalya'sındaki gelişme derecesinin farkına varamadığını ileri sürmektedir. Cohen'e göre 1300'lü yıllarda Floransa, Piza, Roma, Cenova, Venedik, Siena, Prato, Lucca gibi mekânlar yüzlerce şirketleri olan önemli ticaret kentleriydi; sadece yünlü sanayide 30.000 dolayında işçi istihdam eden yüzlerce işletme ve imalathâne kurulmuştu. Bir kıyaslama olsun diye not düşelim:

Osmanlı Ticaret ve Ziraat Nezâreti'nin 1913 – 1915 tarihli sanayi raporuna göre 1913 yılında İstanbul, İzmir, Bandırma, Uşak, Bursa, Karamürsel, Manisa, İzmit illerinde toplam 16.975 kişi istihdam edilmekteydi.

Cevdet Kırpık'ın Osmanlı Devleti'nde işçiler ve işçi hareketleri (1876-1914) başlıklı doktora tezinde, 1914 yılında Osmanlı'da sanayi işçisi sayısının 30.000 civarında olduğu, yünlü sanayide toplam işçi sayısının ise 5.500 kadar yekûn tuttuğu ifade edilir.

Cohen'e göre Weber'in ‘Protestan etiği' dediği şey daha ortada yokken Floransa'da fabrika sistemi mükemmelleştirilmişti: Zengin tacirler şehir iktidarını soylularla paylaşan idarecilerdi.

Floransa'nın en zengin tüccar, bankacı ve sanayicileri olan Mediciler toplumsal hiyerarşinin tepesinde yer alıyorlardı. Servetin insanları bozduğu fikrini reddeden bu sınıf, zenginliğin erdemli işleri kolaylaştırdığına, çalışkanlık ve kazancın faziletine övgüler düzüyordu. Sermaye muhasebesi uygulayan ve mülkiyet paylarını temsilde ticarî enstrümanlar kullanan hesapçı ruhun rasyonel, bürokratik firma, özgür emek, serbest piyasa, mekineleşmiş teknoloji, güvenilir (hesaplanabilir) hukuk ile oluşan kazanç faaliyeti, Rönesans İtalya'sında (Protestan etik henüz belirmeden önce) yaygın bir şekilde yürütülüyordu.

Memur ve işçilerin çalışmaları yakından idare ediliyordu. Yöneticiler, şirket politikası tarafından sınırlanıyor, denetleniyor ve düzenli aralıklarla amirlerine rapor ediliyordu. İşçiler ustabaşıların yönetimi altında ve modern fabrika kurallarına yaklaşan yazılı düzenlemelerle hizmet veriyor ve ister fabrikada ister evde olsun gözetim altında tutuluyordu. Çalışma saatleri kanuna tabiydi ve çan çalmak suretiyle uygulanıyordu.

Görevler o ölçüde sürekliydi ki geceleyin dahi yapay ışık altında yerine getiriliyordu. Çalışma, ciddi, sert ve vazifeşinas bir zahmet olarak görülüyor; aylaklığa izin verilmiyordu. Memur ve işçilerin şahsî hayatları şirket kurallarıyla düzenleniyordu. Çalışanların zühd içinde yaşamaları ve bütün vakitlerini işe adamaları bekleniyordu. Bu nedenle Rönesans firmalarında çalışanlar dikkatli bir şekilde seçiliyordu.

Ondördüncü yüzyılda yetenek, dürüstlük, zühd, kendini işine adama, disiplin, verimlilik gibi şeylerin yanında ticarî bilgi de aranmaktaydı. Floransa'da okul öğrencileri, aritmetik, faiz – iskonto hesapları, muhasebe, defter tutma, yabancı lisan konusunda eğitiliyorlardı. Böylece Rönesans firmalarının eğitilmiş memurları koordine ettiği, modern – bürokratik firmaların bütün hususiyetlerine haiz olduğu ifade edilebilecektir (Jere Cohen, Rönesans İtalya'sında Rasyonel Kapitalizm, Kapitalizm ve Din kitabının içinde, Derleyen: Mustafa Özel, Ağaç Yayıncılık, 1993: 99-103).

Herman Melville'in Kâtip Bartleby adlı novellasında ortaya konulan çalışma düzeni de Avrupa'daki çalışma ideolojisinin bir yansıması gibidir.

Wall Street'teki bir hukuk bürosunda katip olarak çalışmaya başlayan Bartleby'e verilen masa, odanın köşesinde bulunan, bazı binaların tuğla duvarlarına bakan, bu nedenle içeri ışık girmesini sağlamaktan öte işe yaramayan küçük pencerenin yanındadır. Camın hemen bir metre ötesinde bulunan duvar nedeniyle ışık, çok yüksek olan iki binanın arasından bir kubbedeki ufacık aşıktan geliyormuşçasına düşmektedir.

Başlangıçta Bartleby iyi iş çıkarmaktadır. Bu yeni personel evrakların kopyalarını çıkarmakta, tashih işlemlerini yapmaktadır. İşveren durumdan memnundur. Çalışan (Bartleby), iş disiplini ve becerisi yüksek biridir. Üstelik zahitçe bir hayat sürmekte, kazancını harcamamakta, zencefilli çörek yiyerek beslenmektedir. Yediklerini hazmetmek için dahi durmamakta, hem ortalık gün ışığıyla kaplıyken hem de geceyken ve de hava karanlıkken çalışmakta, aydınlıkken güneş, karanlıkken ise mum aracılığıyla işini yapmayı sürdürmektedir.

Sabah ilk işe gelen, bütün gün boyunca hep büroda kalan, akşam da aynı mekânı terketmeyen biridir. Ancak bu tempo uzun sürmeyecektir. Bartleby, bir gün  “Yapmamayı tercih ederim -  I would prefer not to” direnişi ortaya çıkar. Bartleby'nin yazmamaya olan direnci giderek yayılır ve yaşama ait her şeye karşı eylemsizliğe dönüşür. Artık büroya yerleşmiş, orayı geceleri de kaldığı evi haline getirmiştir. İşveren, onu bürosundan çıkarmak için ikna etmeye çalışır, hatta para dahi verir.

Başarılı olamayınca bürodan taşınmak zorunda kalır. Wall Street'te geçen hikâye, işleri yoluna koymak için çalışmanın amaçsızlığının ölümle negatif bir ilişki kurduğunu işaret eder. Özgürlüğü ifade eden “tercih ederim” sözü kendini imha ederek özgürlüğü de yok etmektedir.