Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (1)
Yalan,
istismâr ve tedhîş üzerine kurulu Kemalist Propagandayı sorgulamıya, onun ya
tamâmen ört bas ettiği veyâ keyfince tahrîf ettiği târihî vâkıaları olduğu gibi
gün ışığına çıkarmıya, Milletimiz için bir hayât-memât mes’elesi olan
hak̆îkat̃leri ifşâ etmiye devâm ediyoruz…
Muhakkak
ki mezk̃ûr târihî vâkıalar içinde en câlib-i dikkat̃ olanlardan ikisi, -bir
asırdır Milletimize mutlak hak̆îkat̃ ve sorgulanamaz tabu gibi dayatılan-
Kemalizmin fikrî seviyesini, ahl̃âk̆î mâhiyetini ve ilmî kıymetini ölçmek için
esâslı iki mîyâr hükmünde olan “Dil ve Târih Tezleri” veyâ “İnk̆il̃âbları”dır.
Bunlar birbirinin ikiz, hattâ yapışık kardeşleri oldukları için tek vâkıa gibi
ve (1930’lu senelerdeki kendi tâbirleriyle) “Güneş-Dil İnk̆il̃âbı” başlığı
altında mütâl̃aa edilebilir. Bu “İnk̆il̃âb”larla kasdedilen, Türkceden bozma,
mümkün mertebe alafranga, l̃aik bir Uydurma Resmî Dil inşâsı ve Türk milletine,
beşer târihini g̃ûyâ “Türkler”le başlatan uydurma (uydurma olduğu kadar da
Materyalist) bir târih tasavvurunun aşılanmasıdır. Bu sâyede varılmak istenen
nihâî hedef ise, Anadolu Milletini, -târihî şahsıyetinin esâs mayası, temeli
olan- Müslümanlıktan kopararak, Avrupa Medeniyetine, dîğer tâbirle Frenk
milletine temessül ettirmekdir.
Böyle bir târihî tedk̆îk̆, aslında her târihî tedk̆îk̆ için de bahis mevzûu olabileceği gibi, bizi, ister istemez, bu mevzûlar ile doğrudan veyâ dolaylı olarak al̃âkalı başka mevzûlara da götürecek, bunlar sâyesinde, 1930’lu senelerin “Kemalist Türkiye”sinin umûmî manzarasına da âşinâ olacağız.
(Cumhuriyet,
26.11.1925, s. 1)
(http://gercektarihky.blogspot.com/2013/09/ataturksarik-ve-cuppe-ile-muavaffak.html; 3.12.2021)
“Büyük Şef”in
Samsun’da îrâd ettiği nutuktan: “Sarık ve cübbe ile muvaffak olmanın imk̃ânı
yoktur! Artık medenî bir millet olduğumuzu cihâna isbât ettik!”
Buradaki
misâl̃de de müşâhede edildiği vechiyle, Kemalizmin nazarında, “medeniyet” ve
“medenî olmak” demek, Avrupa ve Avrupalı olmak demekdir… Kemalist Totaliter
İdeoloji, bütün dünyâya asırlarca kan kusturan, talan etmediği memleket,
zul̃metmediği halk bırakmıyan, mazl̃ûm milletlerin servetleri ve emeğiyle
semiren, semirebilmek için jenosid yapmaktan çekinmiyen, daha birkaç sene evvel
aç kurtlar gibi üzerimize üşüşen, İmparatorluğumuzu lime lime eden, bütün
İsl̃âm diyârlarını harâbeye çeviren Avrupa Emperyalizmini (yamyamlığını)
görmezlikden gelerek, iffetsiz kıyâfetiyle, sefîh hayât tarzıyle, Materyalist
dünyâ görüşüyle, velhâsıl her şeyiyle Avrupa Medeniyetini üstün tanıyor ve her
husûsta ona tâbi olmayı “medenîlik” addediyor…
Kemalizmden
evvel Kemalist Dr. Abdullah Cevdet, “Medeniyet, Avrupa Medeniyetidir; bir
ikinci medeniyet yoktur; Avrupa, dünyânın geriye kalanından üstündür; bunu
aynen benimsemîye mecbûruz!” diyordu:
“Evet,
Avrupa bir tefevvuktur. [“Tefevvuk”: Üstünlük… “Avrupa, dünyânın geriye
kalanından üstündür”…] Ona husûmet beslemek bizden uzak olsun! […]
“Avrupa
bizim hocamızdır. Avrupa'ya muhabbet etmek, ilm u terakkîye, maddî ve mânevî
kuvvete muhabbet etmekdir. Avrupa'nın çalışkan ve şükürgüzâr bir şâkirdi olmak:
İşte bizim rolümüz! Biz onlara ihtiyârımızla dost olmazsak, onlar bizi
kendilerine zorla dost veyâhud zîrdest edeceklerdir. […]
“En büyük ve en dâimî hasmımız, bizim kendi
kanımızdadır, kendi kafamızdır. Bizim ile ecânib [ecnebîler] arasındaki
münâsebât, kavî ile zaîf, âlim ile câhil, zengin ile fakîr arasındaki
münâsebâtdır.
“Bir ikinci medeniyet yokdur. Medeniyet, Avrupa Medeniyetidir.
Bunu gülüyle, dikeniyle isticnâs etmiye [benimsemiye, ona temessül etmiye]
mecbûruz.” (Kaynağı için Yeni Söz,
19.9.2019/358’e mürâcaat)
“Kemalist
Türkiye”nin bânîsi de, aynı zihniyeti, def’alarca ve kuvvetle ifâde etti:
“Efendiler!
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz İnk̆il̃âbların gâyesi, Türkiye Cumhûriyeti
halkını tamâmen asrî ve bütün mânâ ve eşk̃âliyle medenî bir hey'et-i ictimâiye
hâl̃ine îsâl̃ etmekdir. İnk̆il̃âbâtımızın umde-i asliyesi budur! Bu hak̆îkat̃i
kabûl̃ edemiyen zihniyetleri târümâr etmek zarûrîdir!” (30.8.1925, Kastamonu
CHP binâsındaki nutkundan)
“…Bu
gidiş zarûrîdir. Bu zarûret bizi yüksek ve mühim bir netîceye îsâl̃ ediyor.
İsterseniz bildireyim ki bu kadar yüksek ve mühim bir netîceye vusûl̃ için,
l̃âzım gelirse, bâzı kurbanlar da verelim! Bunun ehemmiyeti yoktur! […]
Medeniyetin [Avrupa'nın] coşkun seli karşısında mukâvemet beyhûdedir!”
(28.8.1925, İnebolu Türk Ocağı'ndaki nutkundan)
“Uysal
ve asyaî îtikadlara bağlı, sinsi ve sindirici hurâfeler, köstekleyici yanlış
îtiyâdlarla inhisârcı kuvvetlerin têsîrlerine sürüklenebilecek yığınlarda iyi
ink̆il̃âblar için plebisit yapılamaz!
“Esâsen,
millet irâdesi ile milleti temsîl edenler, münevverler olacaktır. Bunlar,
yaptığımız ve yapacağımız kânûnlarla İnk̆il̃âblarımızı kökleştirecek ve Muâsır
Medeniyet seviyesine ulaştıracaklardır…
“Bugün
iki kerre sekiz on altıdır. Bunu on kişi böyle dese ve yüz kişi de on diye
ısrâr etse, yüz kişinin dediğini mi kabûl̃ edeceğiz?
“Biz
artık Garbliyiz!
“Eski
[kadîm, “antique”] dünyâya hâkim Eski
[İslâm evveli] Medeniyetimizle sâdece övünerek değil, bütün zincirleri kırarak,
son asır medeniyetinin gittiği yollardan yürüyerek, bu seviyenin de üstüne
çıkmağa çalışacağız!
“Hurâfeleri
atacağız! İlimde, irfânda, san'at̃te, her iyi şeyde, nûrlu insanlar [“les
Illuminés”, “les Fils de la Lumière”], büyük, asîl ve uysal milletimizi,
nûrlarıyle [“les lumières”], bilgileriyle, azimli icrâ ve irâdeleriyle birlikde
bu yola götüreceklerdir!
“Şüphesiz ve mutlak olarak hedefe ulaşacağız!” (7-15
Nisan 1934 Ege Askerî Tatbîk̆âtında hazır bulunan kumandanlara hitâben îrâd
ettiği ve Korgeneral Baki Vandemir tarafından zaptedilip bilâhare onun
tarafından, 31 Temmuz 1952 târihli Cumhuriyet'in
1 ve 5. sayfalarında, “Atatürk'e Aid Yeni Bir Hatıra” başlığıyle neşredilen
nutuktan) (Mustafa Kemâl̃’in burada naklettiğimiz sözlerinin kaynakları için Yeni Söz, 5.1.2020/466 ve
6-7.2.2019/140-141’e mürâcaat)
Kemalizmin
Avrupaperestliği kendisiyle mahdûd kalmadı; aynı zihniyeti Anadolu Milletine de
dayattı, onun da kendisi gibi olmasını ferman buyurdu… Bir asırdır devâm eden
tahakkümünden sonra, bugün, emeline geniş mik̆yâsda nâil olduğunu esefle
müşâhede ediyoruz…
“Avrupa Medeniyeti”ne, kezâ Avrupa Birliği’ne dâhil
olmak demek, ona temessül etmek, her bakımdan onlara benzemek, onların
değerlerini benimsemek demekdir. Mütehakkim Zümrenin Avrupa Medeniyetini
benimseme ve Avrupa Birliği’yle bütünleşme projesini desteklemek gibi derin bir
gaflet içinde olan “Müslümanlar”a, bilvesîle, Fransa Cumhûr Reîsi Jacques
Chirac'ın beyânâtını bir def'a daha hatırlatalım:
“Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi, bizim
arzû ettiğimiz her şeyi kabûl̃ etmesine, yânî kendi değerlerini, hayât
tarzlarını, kâidelerini derinlemesine değiştirmesi şartına bağlıdır (…L'entrée
de la Turquie dans l'UE suppose que la Turquie adhère à tout ce que nous
souhaitons; c'est-à-dire qu'elle transforme profondément ses valeurs, ses modes
de vie, ses règles).” (Chirac'ın, 15 Aralık 2004'te, TF1 Kanalında,
gazeteci Poivre d'Arvor'a verdiği uzun mülâkattan. Haberin tafsîlâtı ve yorumu
için Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi isimli kitabımızın
–Ankara: Hitabevi Yl., 2014- 602-612. sayfalarına mürâcaat. Kezâ, Yeni Söz, 29.9.2019/368.)
***
Türkiye
cem’iyetini şöyle tepeden ve târihî perspektif içinde ibretle müşâhede edecek
her aklıselîm sâhibi, zâten hepsi aynı nihâî hedefe hizmet eden bütün Kemalist
İnk̆il̃âblar gibi, “Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”nın dahi ne derece muvaffak olduğunu
tesbît etmekde gecikmiyecekdir: Haziran 1928’den beri inşâsına devâm edilen
Uydurma Dil, uzun zamandır artık Resmî Dildir ve bir “pidgin” olmaktan çıkıp “créole”
hâline gelmiştir… Hikmet-i vücûdu evvelemirde İsl̃âm düşmanlığı olan bu dil,
g̃ûyâ İsl̃âmı temsîl eden Diyânet ve İl̃âhiyat muhîtlerinde dahi benimsenmiş,
piyasa, Kitâbullâh’la alay edercesine, Uydurmaca, keyfî Meâl̃lerle dolmuş, bu
meyânda, bu zihniyet değişikliğine (ve –ismiyle mütenâkız- “Dîn Kültürü ve
Ahl̃âk Bilgisi” derslerinin tahrîbâtına) muvâzî olarak, bizzât Diyânet ve
İl̃âhiyat câmialarının mühim bir kısmının desteğiyle, “Kemalist Müslümanlık”
dal̃âleti almış başını yürümüştür… (O derecede ki içlerinden bu dal̃âlete karşı
sesini yükselten tek bir babayiğit dahi çıkmıyor!) Uydurma olduğu yetmiyormuş
gibi bir de katıksız Materyalizm
aşılıyan Kemalist târih telâk̆k̆îsi, zihinleri iğfâl̃ etmiş, Memleketimizde,
Müslümanlıktan uzaklaşmış, Frenklerden tefrîk edilemiyecek kadar kendine
yabancılaşmış pek geniş bir kitlenin teşekkül etmesinde mühim âmillerden biri
olmuştur… Tam da, Ziyâ Paşa’nın, “Milliyeti nisyân ederek, her işimizde / Efk̃âr-ı Firenge tebâiyyet
yeni çıktı!” şeklindeki vecîz beytinde ifâde ettiği gibi, artık her şeyde Avrupa Medeniyeti ve Avrupalıların fikirleri geçer
akçedir; öyle ki, çok kerre, İsl̃âm dahi Avrupalı gözlüğüyle değerlendiriliyor,
İsl̃âmın hak̆îkat̃i veyâ muhtelif isl̃âmî düstûrların haklılığı herhangi bir
Avrupalının otoritesine sığınılarak isbât edilmiye çalışılıyor ve bir eziklik
hâletirûhiyesinin yâhud kafa karışıklığının tezâhürü olarak, Müslümanlık çeşid
çeşid Avrupaî fikirlerle mezcediliyor… Avrupa, bizâtihî hak̆îkat̃ kıstası olup
çıkmıştır… Bu meyânda, pek çok “Müslüman”, Avrupa Birliği tarafdârı olacak
kadar pusulayı şaşırmıştır…
İskol̃astik, Avrupacı,
Materyalist, Makyavelist, Şahısperest Kemalizmin totaliter düzeninde bu
îmâl̃âta, bu hâl̃-i pürmel̃âl̃e hayret edilir mi?