Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (20)
“Bütün dünyâya götürülen dil: Türkce”
“Bir de, Orta Asya’nın Otokton ahalisi, zamanla hâsıl olan
mevziî Lehçe farkları bir tarafa bırakılırsa, kâmilen ve tabiî olarak, bütün
yurtta bir tek dil konuşuyordu. Bugün dahi ayni yurtlarda, bu ana dil
konuşulmaktadır. Bu dil, hariçten, hiç bir devirde, hiçbir yabancı kavim
tarafından bu yurda getirilmemiştir. Bilâkis, bu dil bütün dünya dillerine
götürülmüştür. Bu dilin adı vardır: Türk dili. […]
“Bundan başka, (Altay-Pamir) insanlarının, binlerce yıllık
müşterek maziye ve müşterek kültüre sahip bulunduklarını da söylemek lâzımdır.”
“Türkler, Moğollar gibi sarı ırka değil, Ârî ırka mensûb”
imişler
Müteâk̆iben, sıra, Türklerin, “Moğol / Mongol” (“sarı ırk”)
değil, Avrupalılar gibi “Ârî” (“beyaz ırk”) olduklarının îzâhına geliyor. Bizim
ırken dahi “Avrupalı” olduğumuz “anlaşılınca”, artık o “irticâî” İslâm
Medeniyetinden kurtulup topyek̃ûn Avrupa Medeniyetini kucaklamak, her şeyimizle
onlara benzemek için önümüzde hiçbir fikrî-rûhî mânia kalmıyor…
“Arkadaşlar;
“Avrupa’lıları ârî ve Türk’leri Mongol ırkından sarı tenli
saymak nazariyesine gelince, bunun kadar ilmin istihfaf edeceği bir manasızlık
olamaz.
“Malûmdur ki, Mongol adı, Cengiz Hanın muvaffakiyetile
işitilir. […]
[Cengiz Han’ın kabîlesinin –“Burçukin”- aslında “Tunguz
kolundan”, yânî “Türk” ve ordusunun “aslî unsurunun da kâmilen Türk olduğu”
îzâh edildikden sonra, “Türklerin Moğol olamıyacağı” hükmüne varılıyor:]
“Bu izahattan maksat, kısa bir devir için, Türk’lerin başına
geçen bir ailenin unvanı, Mogol olmakla Türk’lerin Mogol olması lâzım
gelmiyeceğine, ve bilhassa, Türk ırkının Mogol ırkile bir sayılması doğru
olamıyacağına işaret etmektir.”
“Hind-Avrupaî (‘indo-européen’)
denilen halk, aslında Türkdür”
“Avrupa’nın çok âlimleri, tarihten evvelki devirlerde
başlayıp, tarih fecrinde ve tarih kurunlarında, beşeriyetin her parçasına ve
Avrupa’lılara yüksek kültür götüren Orta Asya’lı bir takım kabileleri, kendi
cetleri yapıyorlar; Arî, İndo-Öropeen ve İndo-Cermen adını verdikleri bu insan
kümeleri[ni] (Altay-Pamir) yaylasından hareket ettiriyorlar.
“Bu telâkkilerin hepsi şu veya bu mânada bir tefsir
bulabilir; ancak, doğru olmıyan bir ciheti vardır ki, o da, dünyaya yayılan, o
medenî insan kütlelerinin öz anası olan asıl ırkı, büyük Türk ailesini unutarak
[unutmak] ve unutturmağa çalışmaktır. […]
“Türk ırkı, ana yurtlarında, yüksek kültür mertebesine
varırken Avrupa halkı vahşi ve tamamen cahil bir hayat yaşıyordu; bu halk,
içine giren diğer ırklarla melezleştikten sonra dahi Orta Asya yaylalarını tek
gözlü insanlarla dolu bir karanlık dünya gibi tasavvur etti. Çünkü, bu geniş
halk kütlelerine karışan Türk’ler de, binlerce yıllar içinde ve bir çok siyasî
ve dinî hâdiselerle, yavaş yavaş kendi kendilerini ve ana yurtlarını unuttular.
“Hint’e gidenler, geldikleri yerleri hatılıyamaz oldular.
İran’a gidenler, ilk yurtlarını, Pamir taraflarında meçhul bir uzaklıkta
farzettiler, fakat, bunların unutmadıkları bir hatıra vardı: Onların eski
yurtları muhterem adamlar, Erler yurdu idi; bu hatıradan Avrupa’lılar çok zaman
sonra, Hindu-Kuş şimalinde bir Arî diyarı yarattılar, Arî diyarı demek, Türk
diyarı demek olduğunun farıkı [fârik̆i] olmadılar; bunu tetkike fırsat ta
kalmadı. Çünkü, Avrupa, yeniden, birbiri ardınca gelen Alan, Hün, Avar, Hazar,
Peçenek, Oguz, Kuman ve saire adlı, Türk kütlelerinin sersemletici darbeleri
altında kaldı. Bu insan kütlelerinin, Orta Asya yaylalarından kopup geldiği
meydanda idi; fakat Avrupa’lılarda kalan son tesirler, bu insanları, Avrupa’ya
ilk gidenlerin öz kardeşi olduklarını, o kadim Altay-Pamir ırkının Er çocukları
bulunduklarını anlamak istidadı bırakmadı. Bundan çıkan netice şu oldu:
Avrupa’da, evvel ve ahir görünen Orta Asya’lıların ayni ana kavimden olduğunu
inkâr eden bir taassup…
“Muhterem profesörler, muhterem meslektaşlarım;
(Ulus, 2.12.1935, s. 5)
İsmail Hâmi Danişmend (1889-1967),
resmî teşvîk̆ ve destekle, Kemalist Târih ve Dil Tezlerini isbât etmiye çalışan
iki cildlik bir kitab têlîf etmiş, kitabı resmî neşriyât olarak basılmıştı: Antropoloji ve Lengüistik Vesikalarına Göre
Türklerle Hint-Avrupalıların Menşe Birliği, İstanbul: Devlet Matbaası,
birinci cild, 1935, büyük kıt’ada 374 sayfa, ikinci cild, 1936, büyük kıt’ada
255 s. CHP’nin nâşiriefkârı Ulus
gazetesinin kitab hakkında neşrettiği tanıtma makâlesine nazaran, Danişmend,
Türklerin bir Hind-Avrupa milleti olduğunu ve dillerinin de Hind-Avrupa dil
âilesine dâhil bulunduğunu “şüphe ve tereddüd götürmez bir hakikat halinde
meydana koymuştur”:
“Türklüğün, gerek dil ve gerekse
antropoloji ve etnoloji bakımından, şimdiye kadar, daha fazla eski istilâlar
devrinden kalmış efsanelere dayanan sarı ırka mensub olduğu iddiasını kökünden
çürüterek, onun, Hint-Avrupa adı altında tasnif edilen beyaz ırka mensubluğunu,
şüphe ve tereddüd götürmez bir hakikat halinde meydana koymak ve asırlarca
sürmüş büyük bir ilim haksızlığını gidermek, işte İsmail Hâmi’nin eserine esas
olan tez budur. […]
“Birinci cildi türklüğün Hint-Avrupa koluna mensubluğunu
antropoloji ve etnoloji bakımından ispata hasredilmiş olan bu eserin ikinci
cildi de aynı tezin lengüistik bakımndan bir kat daha sağlamlaştırılması
olacaktır. Yalnız bu birinci cildin koynunda topladığı deliller ve vesikalar,
tezin lehine olarak o kadar ağır basmaktadır ki, artık ispat edilmiş olduğunda
hiç şüphe olmıyan hakikat hesabına, ikinci cildin, en septikleri bile ikna
etmiye yarıyacak bir tamamlayıcı olacağına şüphe yoktur.”
Hâl̃buki
bu mâhiyetteki neşriyât, hep Kemalist Totaliter Rejimin zoruyle ortaya
çıkmıştır. “Ebedî Şef” devrinin târih ve dil çalışmalarına da iştirâk etmiş
olan Danişmend, sonradan, iki cildlik Tarihî
Hakîkatler kitabında (İstanbul: Tercüman Yl., 1978, 1979), Kemalist Târih
ve Dil Tezlerini alaya alacak, bu Tezlerle alâkalı ibretâmîz hâtıralar
nakledecektir… (Türkçenin Istılâh
Mes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar kitabımıza –Ankara: Kurtuba Yl.,
2013, ss. 372/375- mürâcaat)
* * *
“Artık bizi tetkike sevkeden sorgunun cevabını verelim:
“Orta Asya’nın Otokton halkı Türk’tür!
“Binaenaleyh, orada, büyük
Türk ailesinden başka ve ondan ayrı (İndo-Öropeen) namı altında bir ırk
yaratmağa kalkışmak tabiate isyan olur. Makul ve insanî olan, tabiatin, Orta
Asya yaylalarında yarattığı ırkı tanımak ve onun adına hürmet etmektir.
“Çocuklara öğretilecekdir ki Türkler, on binlerce yıllık Ârî,
medenî, yüksek bir ırka mensûbdurlar”
“Kafasını ve
vicdanını, en son terakki şulelerile güneşlendirmeğe karar vermiş olan bugünün
Türk çocukları, biliyor ve bildirecektir ki, onlar, 400 çadırlı bir aşiretten
değil, on binlerce yıllık Arî, medenî, yüksek bir ırktan gelen, yüksek
kabiliyetli bir millettir.
“Bir de, şunu iyi
bilmek lâzımdır ki, kadim Etilerimiz, atalarımız, bugünkü yurdumuzun ilk ve
Otokton sakini ve sahibi olmuşlardır. Burasını binlerce yıl evvel ana yurdunun
yerine, öz yurt yapmışlardır. Türklüğün merkezini Altay’lardan
Anadolu-Trakya’ya getirmişlerdir. Türk Cumhuriyetinin sarsılmaz temelleri bu öz
yurdun çökmez kayalarındadır.
“Bu mukaddes yurdun öz
varisi, Türkiye Cumhuriyetinin yılmaz harisi [hârisi; muhâfızı], büyük, yüksek,
asil Türk kavminin bugünkü genç ve dinç çocuklarıdır; biziz!” (Cumhuriyet, 3-4.7.1932, ss. 5, 6)
Bu kadar safsata
karşısında ne söylenebilir? Dînime dahleden bârî Müslüman olsa!