Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (80)
(Tan, 28.12.1937, s. 7)
Çankaya kitabında (1980: 479) “Güneş-Dil Teorisi”ne hiç
inanmamış olduğunu beyân eden -Kemalist Propagandanın bir numaralı kalemşörü-
Atay’ın, Sadri Maksudi’yi mânen linç seferberliği çerçevesinde Radyo’da verdiği
konferansta, bu sahte teoriyi genclere mutlak hak̆îkat̃ gibi takdîm etmesi bir ibret
mevzûudur…
***
“Bu vesile ile huzurunuzda
söz söylemek cesaretini almış bulunuyorsam, onun sebebini kısaca arzedeyim:
Evvelâ, muhatablarım diye kastettiklerimin yalnız, münevverim, Dilciyim,
Tarihciyim, Hukukcuyum, diyenler olmadığını ve belki bütün Türkiye halkının
yüksek ve bonsans sahibi içtimaî heyeti olduğunu söylemeliyim. [Atay,
burada müşâhede edildiği vechiyle, Türkcedeki “aklıselîm” mukâbili olarak,
evvel̃â Fransızca “bonsans”ı (< ”le bon sens”)
kullanıyordu; müteâk̆iben, harfiyen tercüme
yoluyle, “sağduyu”yu uydurdu…] Beni dinliyenlerin dikkatlerini birkaç nokta
üzerinde birleştirmeği çok arzu ederim.
“a.- Türkçe, dünyaya kültür
götürmüş, yaymış, saçmış, Türkün dilidir. Buna bütün dünyada itiraz etmeği
düşünen aklı başında hiçbir adam çıkmamıştır ve çıkmaz.
“b.- Türkçe o kadar geniş ve
zengin bir dildir ki, bütün dünya dil alimleri bunu kök ve ana olarak almak
mecburiyetini itiraftan başka çıkar ilmî yol bulamazlar.
c.- Bukadar geniş bir dil,
Osmanlı devrinin kısır asırlarında mahdud kafaların uydurduğu gramere sığamaz.
“İşte biz bugünkü Türk
çocukları, ve hakikatçı insanları, yukarıda işaret ettiğim prensipleri bütün
vuzuhu ile en münkirlere dahi göstereceğiz. Bunu sabırla, fakat, Türklüğe has
şuur ve inanla bekleyiniz.
“Takdir edersiniz ki bu iş o
kadar kolay değildir. Güç işi başaracak olanlar, çalışma yolundadır. Bu yol
üzerinde çıkabilmesi daima beklenen Sadri Maksudi gibi muarızlar elbette
aydınlık dışında kalacaklardır.
“Siz Türk gençleri, bu
muarızların sözlerini değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en son verdiği
şuurlu ve parlak kararı kendinize istikamet yıldızı alınız. Sizi muvaffakiyete,
saadete ve hakikî bilgiye iriştirecek olan budur.” (Anadolu Ajansı, Akşam,
28.12.1937, ss. 1 ve 8)
Mânevî linç ekibinin yedinci
ismi Asım Us’a nazaran, Sadri Maksudi gibi dil mevzûunda salâhiyeti olmıyanlar,
bu husûslarda, sözü, Mayakon ve Tankut emsâl̃i “dil mütehassısları”na
bırakmalı imişler
Mustafa Kemâl̃’in
zaman zaman imzâsını kullanarak makâle neşrettiği “Çoruh (Artvin) Saylavı”
Mehmet Asım Us da (Gördes, Manisa 1884 – İstanbul, 11.12.1967), bu yakınlığın
bir tezâhürü olarak, hemen, “Büyük Şef”in Sadri Maksudi’ye karşı başlattığı
linç seferberliğine destek olma tel̃âşına
düştü. Her ne kadar dîğerleri kadar edebsizce bir üsl̃ûb kullanmasa da, Mayakon ve Tankut’un “ilmî
delîller”ini tekrâr ederek “Denizbank” tâbirinin isâbetli olduğunu iddiâ
ediyor, Sadri Maksudi’yi yanlış bir dâvâ yüzünden Kânûn l̃âyihasının tasdîk̆ini iki
gün geciktirdiği için muâheze ediyor ve başmakâlesini, Sadri Maksudi’nin dil
mevzûunda söz söyleme sal̃âhiyetine
sâhib olmadığını (binâenaleyh câhil olduğunu), bu mevzûlarda sözü “dil mütehassıslarına”
(Mayakon ve Tankut cinsinden mütehassıslara!) bırakması l̃âzım geldiğini belirterek bitiriyordu:
“Geçen Cuma günü Büyük Millet Meclisi Denizbank kanun lâyihasının
müzakeresine başladı; lâyiha o gün müzakere edilip Meclisten geçecekti. Giresun
Saylavı Profesör Sadri Maksudî’nin ‘Denizbank’ terkibi Türk şivesine uygun
değildir, yolunda yaptığı bir itiraz üzerine lâyiha encümene gönderildi;
kanunun umumî heyette müzakeresi ile tasdiki de iki gün gecikmiş oldu. [Kukla
Meclis, sâdece, önüne gelen kânûn l̃âyiha ve
teklîflerini tasdîk̆le
mükellef!]
“Bütçe encümeni müzakere neticesinde ‘Denizbank’ isminin
muhafazasına karar vererek Sadri Maksudînin itirazını reddettiği gibi, umumî
heyette [Umûmî Hey’et de] Bay İsmail Müştak Mayakon ile Bay Hasan Reşit
Tankut’un uzun ve ilmî müdafaalarını dinledikten sonra encümenin kararını
tasvip etti. [Hâl̃buki
Meclis tarafından Bütçe Encümeni’ne
verilen vazîfe, Kânûndaki banka
ünvânını tashîh etmekden ibâretti; Encümen, görüşünde direnmek sal̃âhiyetini hâiz olamazdı…] […]
“ ‘Denizbank’ terkibinin Türk şivesine uygun olmadığını iddia eden
sayın profesör pek iyi biliyordu ki daha evvel Meclisten ‘Etibank’, ‘Sümerbank’
isimleri geçmiştir ve şimdiye kadar bu isimlerden ikisi de hiçbir tarafta,
hiçbir itiraza değil şüpheli bir telâkkiye bile uğramamıştır. […]
“Bay Sadri Maksudi’nin iddiasına göre ‘Denizbank’ yanlış olduğundan
bunu bozarak yerine ‘Deniz Bankası’ tabirini koymak lâzımdır; çünkü Türk
şivesinin icabı budur.
“Halbuki Büyük Millet Meclisi bu itirazı kabul edecek olursa,
yalnız Sümerbank ve Etibank gibi evvelce Meclisten geçmiş kanunlar ile kabul
edilen banka isimlerinin değil, İstanbulda Galatasaray, Kadıköy, Edirnekapı,
Maltepe; Ankarada Çankaya, Malıköy gibi meşhur mevki isimlerinin hepsi de Türk
şivesine uygun olmıyarak konulmuş olduğu şeklinde bir hüküm ve karar verilmiş
bulunacaktır.
“Halbuki Bay Mayakon ve Profesör Tankut’un Mecliste söyledikleri
vechile Galatasaray, Kadıköy, Edirnekapı, Maltepe, Çankaya, Malıköy gibi
yukarıya kaydettiğimiz isimlerin benzerleri aranırsa memleket içinde yüzlerce
ve binlercesi bulunabilir; Türk milletinin dehâsından doğan bütün bu isimlerin
mevcudiyeti göstermez mi ki bu terkiplerin hepsi de Türk şivesine uygundur? O
halde terkibi itibariyle bu isimlerden hiç farkı olmıyan ‘Denizbank’,
‘Sümerbank’ gibi yeni terimler niçin dilimizin şivesine mugayir telâkki
olunsun? Niçin ‘Denizbank’ terkibi dil kaidelerimize aykırı olsun da ‘Deniz
Bankası’ demek lâzım gelsin?
“Bizim bildiğimiz dil kaideleri istimalden çıkar, yoksa istimal kaidelerden
değil. [Kemalizm, dildeki istîmâl̃e ne de
riâyet etti ya!]
“Kaldı ki ‘Deniz Bankası’ şeklindeki istimal şekli eski dil
kaidelerimize göre ‘İsmi Cins’lere, ‘Denizbank’ şeklindeki istimal tarzı ise
daha ziyade ‘İsmi alem’ yahut ‘İsmi has’ denilen mefhumlara tahsis
edilegelmiştir. [???]
“Bugün bir dil inkılâbı devri içinde yaşamakta olduğumuz için B.M.
Meclisi müzakereleri arasında da zaman zaman kelime münakaşaları oluyor.
Kamutay âzalarının her bahis üzerinde düşüncelerini söylemek hususundaki hakları
açıktır. Fakat işlerin cereyanına sekte vermemek, kanunların müzakeresini
lüzumsuz yere geciktirmemek için herhangi bir dil meselesi üzerinde salâhiyet
ile söz söylemek lâzım gelince, bunu Meclisteki dil mütehassıslarına bırakmak
daha doğru olur.” (Asım Us, “Denizbank”, Kurun,
29.12.1937, ss. 1 ve 4)
“Kamutay âzalarının her bahis üzerinde düşüncelerini söylemek
hususundaki hakları açıktır”… Başmakâlenin sonundaki şu mürâîce söz nasıl da
sırıtıyor!