Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (86)
Bükreş Sefîri Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Cumhûr Riyaseti Umûmî K̃âtibi Kemal Gedeleç’e gönderdiği ve Sadri Maksudi lehinde tavassutunu ricâ ettiği, bu meyânda, “Ebedî Şef” devrindeki –târihte belki emsâl̃i görülmemiş- dil mezâlimine de temâs ettiği 3 Mart 1939 târihli mektub (Cumhurbaşkanlığı Arşivi; Birinci 2017: 107)… L̃âkin kimi kime şik̃âyet ediyordu ki!
***
- 12. Fasıl: Uydurma Resmî Dil Tedhîşi Hakkında İki Şâhid:
Başgil ve Çapanoğlu
“Memleket bir korku havası içinde boğuldu. Kanaatleri uğruna
adamlar asıldı. Düşüncelerini açıkça söylediklerinden dolayı Ordinaryüs
Profesörler kürsülerinden kovuldu. Kimi selâmeti sürgünde buldu, kimi senelerce
mevkuf yaşadı.” (Hukûk Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Türkçe Meselesi, İstanbul: Yağmur Yl.,
2006, -ilk baskısı: 1948-, s. 42)
Biraz
yukarıda, Edîb ve Hatîb, sâbık Maârif Vekîli, İstanbul Meb’ûsu, Bükreş Büyük
Elçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver’in, 3 Mart 1939 târihli mektubunda, “Millî Şef”den,
Sadri Maksudi’nin lehinde müdâhelesini istirhâm ederken, ona dil mezâliminden
yakındığını görmüş, bunun, zulmünü bertaraf etmek için yine zâlimden yardım
istemek gibi bir garâbet olduğuna dikkat̃i çekmiştik.
Filhak̆îka,
yine daha yukarılarda, bizzât “Millî Şef”in, tâ başından îtibâren, bu
havsalanın almadığı Uydurma Resmî Dil tedhîşinin başlıca fâillerinden biri
olduğuna dâir mühim bir vesîka takdîm etmiştik. (19 Şubat 1929 târihli Akşam’da intişâr eden nutku…) “Ebedî
Şef”ine halef olunca, onun “Râdife”si sıfatıyle, hemen her sâhada onun
siyâsetini devâm ettirdiği, bilhassa bütün İnk̆il̃âblarına sâhib çıktığı gibi,
Dil İnk̆il̃âbına dahi sâhib çıktı ve bunun adım adım hedefine ulaşmasında, yânî
hem Uydurma Dil inşâsında, hem de onun Resmî Dil yapılmasında başlıca bir âmil
oldu. Bunun için, yine evvelce, vesîkalara istinâden îzâh ettiğimiz Uydurma
“İlk ve Orta Öğretim Terimleri”yle ders kitabları yazılması, Dil Kurumu’nun
-Resmî Dildeki bütün İsl̃âm Medeniyeti kaynaklı kelimelerin tasfiyesini istihdâf
eden- 1945 L̃ugati ve yine 1945’te Kânûn-u Esâsiye’nin Uydurma Dile çevrilip
(yânî harfiyen tercüme edilip) "Anayasa” yapılması gibi vâkıaları
hatırlamak k̃âfîdir.
“Millî
Şef” devrindeki çok mühim yeni bir gelişme, ilk ve orta tedrîsât kitablarının
Kemalist Uydurma Dille yazılması siyâsetinin yüksek tedrîsât kitablarına ve
bilumûm Üniversite neşriyâtına teşmîl edilmesidir. Bu husûstaki perde-arkası
bilgilerini, birinci derecedeki bir şâhid sıfatıyle, Prof. Dr. Ali Fuad
Başgil’e medyûnuz. Onun 1948’de neşredilen Türkçe
Mes’elesi kitabının husûsen Uydurma Dil tedhîşinin anlatıldığı
pasajlarından yaptığımız ik̆tibâsları, ilk def’a, Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar (“Öztürkçe”
Dayatmasıyle Fransızcalaştırılan Resmî Dil) kitabımıza dercetmiştik (2013:
71-72, 466) Burada, aynı müellifin, aynı mevzûda, 1945, 1948, 1950 ve 1960’ta
neşrettiği –ve doğrudan o senelerin neşriyâtından çıkardığımız- birkaç
makâlesini bütünüyle veyâ kısmen nakletmek istiyoruz. Evvel̃â, muhtasaran,
müellifimizi tanıtalım.
- 1. Alt
Fasıl: Hukûk Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil
Ali Fuad Başgil (Çarşanba,
Samsun, 1893 – İstanbul, 17.4.1967, Karacaahmet Mez.), İstanbul’da orta
tahsîlini yaparken, 1914’te, tahsîlini yarıda keserek, İhtiyât Zâbiti sıfatıyle
Orduya katıldı ve Kafkas Cephesine sevk̆edildi.
Bu cephede dört sene süren hizmetinden sonra, Mütâreke devrinde (1920),
Fransa’ya gitti ve Pâris’de, Buffon Lisesi’nden mêzûn olarak orta tahsîlini
tamâmladı; Fransa’daki tahsîline, Grenoble Hukûk Fakültesi’nden mêzûn olarak ve
Pâris Hukûk Fakültesi’nde La Question des
Détroits (Boğazlar Mes’elesi) mevzûunda doktora yaparak devâm etti (1928).
Bu meyânda, Pâris Edebiyat Fakültesi Felsefe Kolu’ndan ve Pâris Siyâsî İlimler Mektebi’nden de mêzûn
olmuş (1929), ayrıca L̃ahey Beynelmilel
Hukûk Akademisi Kurslarını ikmâl̃
etmiştir. (Avukatı Mehmet Ali Sebük’den naklen; Başgil, 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri, Müt.: Av. M. Ali Sebük ve Av. İ.
Hakkı Akın, İstanbul: Çeltüt Matb., 1966, s. 223; ayrıca, başka mêhazlar)
Bunlar, onun ne kadar azimk̃âr, zekî, çalışkan, ihâtalı ve vatanperver bir
insan olduğunun âşik̃âr delîlleridir. Maatteessüf,
bu kıratta insanlarımız, Türkiye’nin ilim ve fikir çölünde nâdiren yetişen ve
kıymeti pek de takdîr edilmiyen çiçeklerdir…
1929’da Türkiye’ye döndükden
kısa bir müddet sonra Ankara Hukûk Fakültesi’ne Doçent olarak tâyîn edildi.
Hatay Esâsiye Kânûnu’nun başlıca müellifi oldu (1937). 1939’da, kendisine,
“Ordinaryüs Profesör” ünvânı tevcîh edildi. 1938-1942 senelerinde İ.Ü. Hukûk
Fakültesi Dekanlığını ve 1942’de Ankara Siyasal Bilgiler Okulu Müdürlüğünü
deruhde etti.
Cumhûrî-Hürriyetçi Siyâsî Rejime bağlılığının bir tezâhürü olarak, 1947’de, Hür Fikirleri Yayma Cem’iyeti’nin müessisleri arasında yer aldı ve Cem’iyetin Reîsi olarak faâliyet gösterdi (1947-1950).
Merhûm Şükrü Efendi ile merhûme Fatma Hanım’ın
oğulları Ali Fuad Bey’in “Nüfûs Hüviyet Cüzdanı”… Rûmî 1309, Mîlâdî 1893,
“Çarşanba” doğumlu… Cüzdan’daki “Çarşanba” imlâsına dikkat edilmelidir:
“Çarşamba” değil, “Çarşanba”! Uydurma Resmî Dil, imlâdaki “-mb-”
kâidesini de Fransızcadan devşirmiştir; Târihî Türkcemizde “-mb-”
kâidesi mevcûd değildir. Doğru iml̃â, “çarşanba, perşenbe, canbaz,
işkenbe, penbe, sünbül, v.s.” şeklindedir. Bittabi, kelimenin aslı “-mb-” imlâlı ise, onu da öyle tel̃affuz
ederiz: “l̃amba, sembol̃, kambiyo” gibi…