Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (87)

Başgil başında bulunduğu müddetce, Cem’iyet, Türkiye’de İnsan Haklarına müstenid Cumhûrî Nizâm fikrinin yayılmasına kuvvetle hizmet etti. Şâyân-ı takdîr hizmetlerinden birisi de, Uydurma Resmî Dil siyâsetiyle mücâdele etmesiydi.

L̃âkin, fikrî bünyesi ve âzâlarının şahsıyeti bakımından kendi kendisiyle mütenâkızdı: Totaliter ideoloji ve rejimleri mahk̃ûm ettiği hâlde, Kemalizme cephe almamıştı ve müessislerinden Ahmet Emin Yalman, Selim Ragıp Emeç, Av. Muvaffak Benderli, Prof. Dr. Osman Okyar, Av. Burhan Apaydın gibi şahsıyetler, hak̆îkat̃te, Başgil’e zıdd fikrî-ahlâk̆î temâyülleri temsîl ediyorlardı. Nitekim, berâberlikleri fazla sürmiyecek, Başgil, âzâlar arasında bilhassa “dîn ve l̃aiklik” mes’elesi etrâfında baş gösteren büyük ihtil̃âf sebebiyle, 1950’de Cem’iyet’ten istîfâ edecek, ömrünce, “İrticâ” yaftası altında, mütemâdiyen İsl̃âmı tahrîf ve tahrîb etmiye mâtûf faâliyetler göstermiş olan fanatik Kemalist gazeteci Yalman ve kafadârlarıyle yollarını ayırmak mecbûriyetinde kalacaktır. (L̃aiklik mes’elesi hakkındaki ihtil̃âfa dâir başlıca kaynaklarımız, Kürşad Birinci  -2017-  ile Yakup Kaya ve Rezzan Yücer’in -2019- akademik çalışmalarıdır.)

“Dile tahakküm, hak̆îkat̆te fikre ve vicdâna tahakkümdür; bu ise, tahakkümlerin en ağırıdır!”

Başgil, Cem’iyet nâmına, Hür Fikirler isimli aylık bir fikir mecmûası da neşrediyordu. Başgil’in, bilhassa, İnsan Haklarına Müstenid Cumhûrî Nizâma, onun felsefe ve tatbîkâtına dâir çok kıymetli, dâimâ tartışılmıya l̃âyık ve istifâdeye şâyân fikirler ortaya koyduğu ve maâlesef, Kasım 1948 il̃â Eyl̃ûl̃ 1949 târihlerinde sâdece 11 sayı intişâr edebilmiş Mecmûanın Mart 1949 târihli 5. sayısı, “Bugün millet meselemizin en büyüğü haline gelen dil davasının müdafaasına tahsis edilmiş”ti. Cem’iyet, o günlerde neşrettiği “Dil Mes’elesi Hakkında Beyânnâme” ile, Uydurma Resmî Dile karşı Târihî Türkceyi müdâfaa ediyor, Mecmûanın Türkce mes’elesi fevkal̃âde nüshasında da, mezk̃ûr Beyânnâme ile berâber, şu makâleler münderic bulunuyordu:

Ali Fuad Başgil, “Dil Beyannamesi Münasebetiyle”; Halide Edip Adıvar, “Dil”; Abdülhak Kemal Yörük, “Dil Hakkındaki Beyanname Münasebetiyle”; Burhan Apaydın, “Uydurma Dil”; Hıfzı Tevfik Gönensay, “Ziya Gökalp ve Dil Kurumu”; Abdülkadir Karahan, “Muhtaç Olduğumuz Yazı Dili”; Celal Dereoğlu, “Bir Lisan Misakı ve Sonu”… Ayrıca, “Beyânnâme”nin matbûâttaki akisleri cümlesinden olarak üç ik̆tibâs: Cihat Baban, “Uydurma Dil Davası” (Tasvir gazetesinden); Halide Edip Adıvar, “Dil Meselesi ve Hür Fikirleri Yayma” (Akşam gazetesinden); Burhan Felek, “Türkçe Konuşalım” (Cumhuriyet gazetesinden)… (Hür Fikirler mecmûası hakkında şâyân-ı istifâde birkaç tedk̆îk̆: Davut Dursun, “Ali Fuad Başgil’in Hür Fikirler Mecmuası”, Muhafazakâr Düşünce, Eylûl-Aralık 2017, sayı 52, ss. 221-233; Atıl Cem Çiçek ve Gökbörü Önalp, “Çok Partili Siyasal Hayatın İlk Yıllarında Liberal Bir Çıkış: Hür Fikirler Dergisi ve Ali Fuad Başgil”, İnsan ve Toplum Araştırmaları Dergisi, 2017, c. 6, sy. 5, ss. 2963-2979; İlyas Sucu, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türk Modernleşmesindeki Aks Değişiminin İzleri: Hür Fikirler Mecmuası”, İçtimaiyat Sosyal Bilimler Dergisi, 2020, yıl 4, sy. 1, ss. 62-76)

Mecmûanın dil mes’elesiyle al̃âkalı ana fikri, Totaliter Şeflerin Uydurma Dil tedhîşini protesto eden ve kapağa konulmuş olan şu sözlerle ifâde edilmişti:

“Dile tahakküm, hakikatte fikre ve vicdana tahakkümdür. Bu ise, tahakkümlerin en ağırıdır.”

“Türk benliğine yabancı bir dile mecbûr tutuluyoruz”

Mecmûanın Mart 1949 târihli 5. sayısına dercedilmiş bulunan “Dil Meselesi Hakkında Beyanname”, Kemalist Uydurma Dil tedhîşini takbîh ederek başlıyordu:

“Asırlar boyunca sayısız Türk nesillerinin tefekkür nuru ile yoğrulup meydana gelen ve bugün Millet birliğimizin temelini teşkil eden dilimiz, bir zamandan beri, mânâsı anlaşılmaz bir baskı politikasına âlet edilmektedir. Mekteplerde çocuklar ve hocalar, mahkeme ve dairelerde iş sahibi ve memur vatandaşlar millî benliğin bir unsuru haline gelmiş olan Türkçe yerine, bu benliğe tamamiyle yabancı bir dil ile öğrenip öğretmeğe ve konuşup yazmağa mecbur tutulmaktadır. Hükûmet, kendi eli ve emri altında bulundurduğu radyo, ajans ve her türlü resmî neşriyat yolu ile bu dili memlekete zorla dinletmeğe ve kabûl ettirmeğe çalışmaktadır. Halkın mektebe, hocaya ve kitaba, mahkeme ve idare kapısına olan tabiî ve medenî ihtiyacını fırsat bilen bir zihniyet, bu ihtiyacı istismar ederek vatandaşları istemedikleri ve benimsemedikleri bir dile zorlayıp bîzâr etmektedir. Sade vatandaşlık hukukunu değil, en tabiî İnsanlık Haklarını bile inciten ve hukuka bağlı bir hükûmet ve idare mefhumuna sığmayan bu tazyik siyaseti, irfan ve vicdan sahibi memleketsever vatandaşların kapalı ve açık protestolarına, direnmelerine rağmen devam edip gitmektedir.” (Başgil 1948/2006: 79-80; Yasa 2013: 467)

Kültür jenosidinin en acı tarafı

Filhakîka, Kemalizmin Anadolu Milletine karşı tâk̆îb ettiği topyek̃ûn kültür jenosidinin Uydurma Resmî Dil cephesi, halkın uzun müddet devâm eden nefret ve mukâvemetine rağmen, (geçen bir asır zarfında, yeni nesillerin, mektebler ve matbûât vâsıtasıyle beyinleri yıkandığı ve onlar, resmî muâmelelerinde de bu menfûr dile mecbûr oldukları için) sonunda hedefine ulaştı; öyle ki bizim gencliğimizde dahi mevcûd olan mukâvemet ve mücâdele azminin yerinde bugün yeller esiyor ve gerek halk, gerekse işbaşındakiler, artık ne bu Uydurma Resmî Dili, ne de kültür jenosidinin dîğer cephelerini yadırgıyorlar! Bir millete tatbîk edilen kültür jenosidinin en acı tarafı işte budur: Mevcûd cem’iyet, muazzam, dehşetengîz, şeytânî bir kültür jenosidinin kurbanı olduğunun idrâki içinde değildir ve bu hâl̃, bizim yaptığımız gibi, onun gözleri önüne serildiğinde de, artık yeni hüviyetini kanıksamış, ona şartlanmış bulunduğu için, başına gelenlere l̃âkayd kalmaktadır… Heyhât! Canhırâş feryâdımız semâyı inletiyor da onun kulağına ulaşmıyor! Hâlimizi esefle seyreden mübârek Ecdâdın kanlı gözyaşları üzerimize yağmur gibi yağıyor da tınmıyoruz! 

Başgil’in Uydurma Resmî Dille mücâdele programı

Başgil’in kaleminden çıkmış olan “Dil Meselesi Hakkında Beyanname”, nihâyetinde, Târîhî Türkceyi ihyâ için, bugün de mûteber olan şu programı ortaya koyuyordu:

“a- Yaşayan Türkçeyi, son senelerde sokulmuş olan uydurma kelime ve tabirlerden temizlemek,

“b- Yaşayan Türkçede karşılığı varken, Garp dillerinden alınmış olan kelimeleri memleketlerine iâde etmek,

“c- Türkçeyi son senelerde saplandığı ırkçılık çorağından kurtarmak ve dilin bünyesine girip yerlileşmiş olan kelimeleri, asıllarına bakmadan, Türkçe kabul etmek,

“d- Bu tasfiye, iade ve kabulden sonra, yaşayan Türkçenin mükemmel bir kamusunu, sarf ve nahvini yapmak,

“e- Dili ilmî bir zâbıta altına alıp resmî ve keyfî müdahalelerden korumak.” (Başgil 1948/2006: 88-89) (Yasa 2013: 468)

l.jpg

(https://www.bitmezat.com/urun/1982263/hur-fikirler-mecmuasi-sayi-5-mart-1949-50-sayfa; 29.12.2021)

Başgil’in başında bulunduğu Hür Fikirler mecmûasının Türkce mes’elesine tahsîs edilen ve “Dil Meselesi Hakkında Beyanname”yi de ihtivâ eden Mart 1949 târihli 5. sayısı… “Türk benliğine yabancı bir dile mecbûr tutuluyoruz”…

***   

 

“Habîs Kalem”, “Başgil mürtecisi” hakkında: “Nasıl çıkarırlar bu adamı Üniversitenin kürsüsüne?”

Başgil, ölünciye kadar Târihî Türkce mücâdelesinden vazgeçmiyecek, başka sebeblerle berâber bu sebeble de fanatik Kemalistlerin nefretini kazanacaktır.

Mesel̃â, hayâtının 1960’lı senelerinde, inanılmaz bir mürâîlikle, g̃ûyâ Uydurma Resmî Dile, “aşırı özleştirmeciliğe” (ve bu meyânda “Güneş-Dil Teorisi”ne) muhâlefet etmekle övünen Falih Rıfkı Atay (ki ismini zikretmek mecbûriyetinde kalmak bile bizi tiksindiriyor), Kemalist Uydurma Dil tedhîşine muhâlefet ve Târihî Türkceyi müdâfaa ettiği için, Başgil hakkında aşağıdaki satırları kaleme almaktan hayâ etmiyor:

“Başgil mürtecisi iki üç gündür:

- Dilimiz gitti, ah dilimiz vah dilimiz…

diye çığlık çığlık ötmektedir.

“Onun dili “Interdépendance” karşılığı “Mütetabeat-ı mütekabile” idi: Bizim karşılığımız “bağımlaşma”, “deverân-ı dem” yerine “kan dolaşımı” diyoruz.

“Neye ve niçin bağırmaktadır bu adam?

“Nasıl çıkarırlar bu adamı üniversitenin kürsüsüne? Türk çocuklarına nasıl ders verebilir böyle bir adam?” (Atay, “Dil”, Dünya, 27 Ocak 1963; Yasa 2013: 468)

Mâbûdu, Hukûk Ord. Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal’ı Türk genclerine ders vermiye l̃âyık görmüyordu; o da, Hukûk Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’i Hocalığa l̃âyık görmüyor!