Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (94)

11.jpg

Eşref Edib Fergan’ın Sebilürreşad mecmûasının muhtelif nüshalarında, Ali Fuad Başgil’in doğrudan veyâ dolaylı olarak Türkce mes’elesiyle al̃âkalı dört makâlesi… Bunlar, hem Târihî Türkcemizin mâhiyeti, hem de bu uğurda nesiller boyu yürüttüğümüz -ve İnşâallâh yürütmiye devâm edilecek- mücâdelenin mühim vesîkalarıdır… Muhakkak ki –bâtıl bir zihniyetin tezâhürü olarak- şahısları efsâneleştirmek yerine, onların bilgilerinden, fikirlerinden, mücâdele ve hayât tecrübelerinden istifâde edilmeli, bunu yaparken de, her kim bahis mevzûu olursa olsun, dâimâ tenk̆îdî zihniyet ve hak̆îkat̃ endîşesiyle hareket edilmelidir…

***      

 

Başgil: “Uydurma Dil Fâciası: 2.- Türkcemiz, istîl̃â altında kalmadığı gibi,  Arabca ve Farsca asıllardan gelme kelime, tâbir ve ıstıl̃âh unsurları sâyesinde bugün dünyânın en güzel, en şirin, en zengin dillerinden biri olmuştur”

Ali Fuad Başgil, bu makâlesinde, bilhassa, Münâfık mantığıyle halkımızı Türkcemiz hakkında yanıltanlarla cedelleşiyor, onlara karşı, sağlam bir muhâkemeyle, Târihî Türkcemizi müdâfaa ediyor, Türkcemizin pek uzun bir târihî tek̃âmül netîcesinde ve birçok dil ve kültürden istifâde ederek ulaştığı yüksek seviyeyle –haklı olarak- iftihâr ediyor.

Bu meyânda, çok mühim bir husûsa, Türkcenin Avrupa’nın büyük kültür dilleriyle yarışabilecek bir seviyeye erdiğini gösteren bir kıstasa da dikkat̃ çekiyor: Avrupa’nın ilmî, fikrî, edebî eserlerinin Türkcemize dengi dengine tercüme edilebilmesi… Biz de, evvelce neşrettiğimiz eserlerde, bilhassa Türkçenin İnkişâfı İçin Tercüme ünvânlı eserimizde (Ankara: Hitabevi Yl., 2014), aynı kıstası ortaya koymuştuk. “Aklın yolu birdir” derler… Tercüme târihimiz hakkında senelerce devâm eden araştırmalarımızın netîcesinde ulaştığımız bu fikre, bizden evvel, Başgil’in de işâret etmiş olmasını büyük memnûniyetle kaydediyoruz.

Mümâsili şekilde, ikiyüzlü “Öztürkce siyâsetindeki gizli hedefin, Türkceyi, -daha doğrusu Türkceden bozma uydurma bir dili- mümkün mertebe alafrangalaştırarak (ki bu, aynı zamanda, l̃aikleştirmek demekdir) bunu Resmî Dil yapmak olduğunu, biz, senelerce, Türkcenin ve Kemalist Dil İnk̆il̃âbının târihini araştırarak keşfetmiştik. Hâl̃buki, bil̃âhare, bu vâkıayı da, bizden evvel, rahmetli Prof. Dr. Osman Turan’ın keşfetmiş olduğunu memnûniyetle müşâhede ettik (Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi kitabımız, 2014: 105-109). Zâten, Osman Turan, Târihî Türkce Dâvâmızın pek mühim bir sîmâsıdır ve neşrettiği birçok makâleyle, hem Türkcemizin yapısı, hem de Kemalist Dil İnk̆il̃âbı hakkında çok kıymetli tesbîtlerde bulunmuştur. (Mesel̃â, Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar –“Öztürkçe” Dayatmasıyle Fransızcalaştırılan Resmî Dil- kitabımızın -2013- “Türkçenin Cümle Yapısının -İnsan Aklının İşleyişine Aykırı Olduğu İddiâsıyle- Fransızcalaştırılması” başlıklı 13. Fasl’ında –ss. 421/436- uzunca atıfta bulunduğumuz “Dil İnkılâbına Nahiv de Karıştırılabilir mi?” başlıklı 20 sayfalık makâlesi –Milliyetçi Kültür Mecmuası Türklük, 1 Temmuz 1939, sayı 4-…)

İşte Müsbet İlim böyle bir şeydir: Nesiller boyu, sayısız araştırmacı tarafından, el birliğiyle, birbirini tamâmlıyarak, santim santim inşâ edilen, her geçen gün biraz daha ihtişâma bürünen muazzam, nâmahdûd bir binâ! 

Aşağıdaki makâlesinde, Başgil’e, ciddî bir îtirâzımız var: “Ne yazık ki, dilimizin  güzelliğine kendimiz kıyıp kasdediyoruz!” diyor… Hâl̃buki “dilimize kıyanlar” aslâ ve kat’â bizden değildirler!

“Diyorlar ki, Türkçeyi Arapça ve Farsça istilâsından kurtaracak, Türk milletinin siyasî istiklâli gibi, Türk dilinin de ilmî ve edebî istiklâlini temin edeceğiz.

“Diyoruz ki, yanlış düşünüyor, hata ediyorsunuz. Türkçemiz istilâ altında kalmış değildir. Bilâkis ilim ve edebiyat dili olarak gayet dar ve fakir bir dil iken arapça ve farsça asıllardan gelme kelime, tâbir ve ıstılâh unsurlarile bugün dünyanın en güzel, en hoş ve şirin, hatta en zengin dillerinden biri olmuştur.

“Bugünkü Türkçemizin en güzel ve tatlı dillerden biri olduğunu daha çok yabancılar takdir edip söylüyor.

“Fakat ne yazık ki, dilimizin bu güzelliğine kendimiz kıyıp kasdediyoruz.

“Yeni elifbâ, kifâyetsizdir”

“Tekrar edeyim ki, bu kabahat, evvelâ yeni elifbâmızın kifayetsizliğindedir.

“Saniyen bu kabahat, şuursuz bir mektep sistemimizdedir.

“Dil Kurumu fabrikasında seri hâl̃inde îmâl̃ edilip jandarma muhâfazasında piyasaya sürülen çirkin kelimeler”

“İlâve edelim ki dilimizin güzelliğini baltalayan yalnız elifbâmızdaki eksiklik ve dil terbiyesi yokluğu değildir. Bu bahiste bilhassa Ankaradaki Dil Kurumu fabrikasında seri halinde imâl edilip jandarma muhafazasında piyasaya sürülen ve bir çoğu ‘tenâfür-ü hurûf’ illetiyle malûl olduğu için çürüğe çıkan sıska ve çirkin kelimeleri unutmıyalım.

“Fakat bu fabrikanın mutlu hissedarları insaf edip düşünmüyorlar ki, Türkiye Türklerinin ve hususiyle İstanbul dünyasının ince ve gayet hassas zevki, Mahmut Kaşgarîlerin yontulmamış kelimelerinden çoğunu çoktan silkip atmış ve ‘bay’ [???], ‘kaan’ gibilerini de tornadan geçirip ‘bey’, ‘han’ ve ‘hanım’ yapmıştır.

“Garb ilim ve felsefesini Türkce düşünüp ifâde edebilmek”

“Diyorum ki, dilimiz dünyanın yalnız en güzel değil, hem en zengin dillerinden biridir. Bunun farkına varmak ve Türkçemize bir özana sevgisiyle sarılıp bağlanmak için garp ilim ve felsefesini Türkçe düşünüp ifade edebilmek kudretine malik olmak lâzımdır ki memleket dilimize düşman kesilenlerin hiç birinde bu kudret ve meziyet yoktur. Çünkü bunların kimi mektep kaçkını, kimi de diplomasız terbiyeci ve kiralık âlimdir.

Târihî Türkcemizin Avrupa’nın büyük kültür dilleriyle aynı seviyede olduğunu gösteren kıstas: Avrupa’nın ilmî, fikrî, edebî eserlerinin Türkcemize dengi dengine tercüme edilebilmesi

“Halbuki gören ve duyan Türk münevverleri biliyor ki, asırların bağrında yoğrulup bugünkü kemal derecesine ulaşan ve her gün tabiî bir ıstıfâ ve intibak yoliyle daha üstün bir kemale doğru giden dilimiz, garbın ilmî ve edebî en ince eserlerini, his ve fikirlerini ifade edebilecek olgunluktadır. Hususiyle son asırlarda, sayısız muharrir, edip ve fikir adamımız, Arapça ve Farsça hazinelerinden seçip aldıkları kelimeleri millî zevk ve şuurun berrak aydınlığı altında işlemiş, bunları Türk tefekkür ve tahassüs dehasiyle uzlaştırmış ve işte, bugünkü zengin Türkçemiz bu himmetlerden doğmuştur. [Dizgi hatâları yüzünden bozulmuş olan bu cümleyi tashîh ederek naklettik.]

“Millet Diline, politika hırsı, jandarma süngüsüyle hücûm edenler”

“Şimdi sorarım size, [ey] okuyucular, nesillerin alın teriyle yoğrulup bu derece kemale varan bir millet diline, acı bir politika hırsı, sansör zoru, kanun topuzu ve jandarma süngüsüyle hücum ederek yirminci asrın Türk evlâdının tefekkür ve ifade kudret ve istidatlarını iptidaî çağlara yöneltmek ve Orhon âbidelerine çivilemek, millî servet ve varlığımıza kasdetmek değildir de nedir? [Dizgi hatâları yüzünden bozulmuş olan bu cümleyi de tashîh ederek naklettik.]