15 Haziran 2015

Kendini cezalandıran seçmen ve parti

Ahmet 23 yaşında bir öğrenci. Aynı zamanda bir ajansta şoförlük yapıyor. Seçim sonuçlarını onunla değerlendik. Partiler ve koalisyon hakkında şunları söyledi:

"CHP, 'her ligde oynayabilirim' diyen bonservisli takım gibi bir parti. Vizyon CHP'nin değil, reklam ajansınındı. O ajans, Ak Parti'nin insana değil de, ekonomiye yatırım yaptığını gördü. Ak Parti'yi bu ve diğer zayıf noktalarından vurdu.

MHP cıva gibi her kaba göre şekil alan bir parti. Neye hizmet eder çözmek güç. Bu partiyi biz çözemediğimiz gibi, tabanının da çözebildiğini sanmam.

Ak Parti aday seçiminde hata etti. Koalisyon ortağı olursa, başarı ortağına, başarısızlık ise Ak Parti'ye kesilecek. İnşaallah 13 yılda kazandığımızı koalisyonla heba etmez. Seçmen "ağır tokattan" ülkenin zarar gördüğünü ilk günden fark etti ve pişman. Dilerim Ak Parti'de bunu görür ve bir an evvel erken seçime gider..."

"Oyumu Ak Parti'ye vermedim ama bugün seçim olsa veririm" diyenlerin sayısında önemli bir artış var. Anketlere de yansıyan bu gelişme doğru okunmalı.

Seçim sonuçları ile ilgili başta İsrail olmak üzere Türkiye düşmanlarının mutluluk sarhoşluğuyla dillerinin bağının çözülmesi iyidir. Bu sevinçle söyleyip yazıklarını bir kenara not etmek gerek.

İlk sonuçların verdiği hazla İsrail'in gelişmeleri doğru okumadığını düşünen Arad Nir, Al Monitor'de yer alan makalesinde, "Evet Erdoğan'ın partisi artık tek başına iktidar değil ve bu Erdoğan'ın gücünü zayıflayıcı bir durum ama unutmayın, Erdoğan hâlâ ve en az dört yıl daha Türkiye'nin başkanıdır" diyerek düşmanların mutluluklarını kursaklarında bırakıyor.

Aslında seçim sonuçları hakkında en ibretamiz cümleler, Fransız Liberation gazetesinin "Osmanlı'nın düşüşü" ile İtalyan La Repubblica'nın "Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi'si son metroda durduruldu" manşetlerindeydi. Bu başlıklar, kendi kendini cezalandıran Türkiye seçmeni için birer ibret levhası niteliğinde.

Dün üst düzey bir bürokrat arkadaşım aradı ve sonuçlarla ilgili sohbet ettik. O dostum diyor ki; "İktidar, çok ciddiye aldığı bürokratlar ve danışmanlara soracağına, sokağa kulak verseydi, bu hezimet yaşanmazdı."

Seçim pusulasının tasarımı yüzünden sadece İstanbul'da oyların yüzde 6'sı (537 bin 422) iptal edilmiş. Osman Pamukoğlu dahi buna itiraz ederken, Ak Parti neden itiraz etmedi? Diyelim ki, seçim öncesi basiretleri bağlandı. Neden, İstanbul seçimlerinin iptali için müracaat edilmedi anlamak güç.

Talihsiz sonuçta, iktidar kadar yerel yönetimlerinde kusurlu olduğunu görmek gerek. Son yerel seçimlerde bazı oylar başkan adaylarından ziyade, paralel çetenin hamlesine karşı verildi. Fakat kerameti kendinde sanan pek çok belediye başkanı bunu görmedi. Sonuçta ekâbirlik ve tembellik iktidarı zayıflattı.

Öte yandan, pek çok bakanlığın politikaları halkı bezdirdi. Aşı yaptırmak istemeyen mütedeyyin aileler, "çocuklarınızı elinden alacağız" tehdidine maruz bırakıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın açtığı sayısız dava, toplumu ve Ak Parti'nin seçmenini bezdirdi.

Toplumun tümünü ilgilendiren ziraat (gıda ve beslenme) politikaları bütünüyle yanlıştı. Dev bir gıda şirketinin yöneticisi, tepkilere rağmen genel müdür yapıldı. Bu alanda İslam'ın vecibeleri hiç önemsenmedi. Ak Parti şunu iyi bilmeli ki, iktidarda CHP, MHP ve HDP yahut bir batılı şirket müdürü olsaydı, bundan daha farklı gıda ve tarım politikası izlenmezdi. Unutmayın! Muhalefet sizin bu hususta yaptığınız her şeyi destekledi. Oysa bu hususta, tabandan yükselen tepkiler hiç mi hiç umursanmadı. Tohum konusundaki yanlış politikalar hayal kırıklığına yol açtı, gerçekler gizlendi.

Bürokrasi ve bazı bakanların kendilerini başarılı göstermek için sunduğu istatistikler, gerçek sanıldı, yanlışlara inanıldı.

Dostane eleştiriler düşmanlık olarak görüldü. Farklı görüşü olanlar neredeyse hiç dinlenmedi.

Her devrin adamlarına pirim verildi. Toplumda pek karşılığı olmayan "yanaşma" gazeteci, yazar, çizer tipler el üstünde tutuldu. Destekleyen gazete sayısı arttı ama ortada topluma ulaşan ve toplumu etkileyen gerçek gazete sayısı artmadı. Bâtıl da olsalar kendi dünya görüşü çerçevesinde "etkin" gazetecilik yapan muhalif medyanın etkinliği küçümsendi.

Çok kanun çıkarmak marifet olarak görülüp, Meclis kanun makinesine dönüştürüldü.

Pek çok "dindar" Kürdün bile milliyetçilik fesadında erimesi yeterince fark edilemedi.

Ülkenin baş belası bürokrasinin, Ak Parti'yi yıpratan karanlık ilişkilerine yeterince dikkat edilmedi. Bu bürokrasi ki, dışarıda aralıksız iktidarı eleştirdi.

Ak Parti'nin en çok oy kaybettiği alan, en çok yatırım yapılıp övünülen yüksek öğrenimdi. Zira herkesi üniversite mezunu yapmaya kalkmanın yanlış olduğu görülemedi. Ayrıca "kaliteli insan" olmak için, yüksek lisans ve doktora yapmak marifet olarak yeterli sayıldı. Çok okul, çok öğretmen ve dijital eğitimle yetinilerek, 13 yılda maarif meselesi halledilemedi.

Sadece gaz geren sivil toplum örgütlerine itibar edildi, diğer dost kuruluşlar hiç görülmedi.

Dün dünde kaldı. Dünden ders çıkartıp, yeni hamleler bekliyoruz. Aşağıdaki kıssayı burada anlatmazsam yazı eksik kalacak!

Avcının biri bir serçe yakalar. Kuş dile gelerek, "Benimle ne karnın doyar, ne de bırakmakla aç kalırsın. Eğer bırakırsan sana üç değerli şey öğretirim" deyince avcı da kabul eder. Özgür kalan kuş söyle der:

1) Elinden çıkana üzülme! 2) Olmayacak şeylere inanma! 3) Eğer beni kesseydin karnımdan her biri yüz gram ağırlığında iki mücevher çıkacaktı, sende zengin olacaktın" deyinde avcı "üçüncüsünü bir daha tekrarla" der.

Serçe "sen ilk ikisini unuttun, üçüncüyü ne yapacaksın? Sana elinden çıkana üzülme ve olmayacak şeye inanma demiştim. Ama bil ki, benim toplam ağırlığım elli gram gelmez, nasıl olurda yüz gramlık iki mücevher olur bende!"

twitter.com/cankemalozer