23 Ocak 2024

Kendözümüzün Değer Kaynaklarından Türk Okçuluğu

Küreselleşritilen dünyada bize sunulan ön yargılar ve simülasyonlar içinde kendi bilgelik dünyamızı arıyoruz. Bulamadıkça yoruluyor, yoruldukça vazgeçiyoruz. İşte küresel piyasa için umutsuz bir müşteri haline geldiniz.

Okçuluk Türklerin binlerce yıldır icra ettikleri ve asırlar içerisinde mana katmanları kazanarak hayatımızın bugününe kadar kendisini ulaştıran bir kültür değerimiz. Bu kültür değerine dair pek çok miras elimizde bulunuyor. Bunlar maddi kalıntılar kadar yazılı pek çok eseri de ihtiva ediyor. Eserler çerçevesinde Memlûk döneminden tercüme ile intikal eden Tayboğa’nın eseri gibi çalışmalar olduğu gibi müstakil Osmanlı devrinde yazılan pek çok eser de mevcuttur. İşte bunlardan birinin müellifi olan Vahid Paşa bugün Çanakkale, Ezine, Geyikli belgesinde 1828’de vefat etmiş ve bir camiin haziresinde yatan Osmanlı ricalinden bir zat. Onun okçuluğa dair Minhac-ı Rumat adlı risalesinde okçuluğun menşei, süreci, edebi, adabı ve geleneği, pek çok kemankeş ve menzil meydanları ve atışları konusunda faydalı bilgiler veriliyor. Bu eserde 40 hadis toplama geleneği de devam ediyor:“Atıcılığı ve Kur’an’ı öğreniniz. Mü’minlerin en hayırlı saatleri Allah’ı zikrettiği vakitlerdir.” “Melekler sizin hiçbir eğlencenizde bulunmaz, atış ve at koşusu hariç.”, benzeri pek çok hadis ve ilave olarak ayet-i kerimeler eserde veriliyor. Bunun ötesinde eserden okçuluğun muhtevasının değer dünyamıza dair meselelerle nasıl örtüştüğünü de görüyoruz.

Eser içinde verilen kısımlardan birinde Osmanlı devri menzil atıcılığı okçu sınıfları ihtiyarlar, dokuz yüzcüler, binciler ve bin yüzcüler olarak tasnif edilirken bunların atacakları ok sayısı da 5, 7, 9 ve 11 olarak veriliyor. İşte burada okçuluk ile kültür içerisindeki İslam’ın anlam dünyasının birleştiği bir durumu görüyoruz. Ok-Yay Medeniyet Teorisi olarak ortaya koyduğumuz medeniyetçi milliyetçiliğin hareket anlayışında yer alan ok-yay ve sembolizminin içeriğindeki bu yaklaşım son derece dikkat çekicidir. Faydalı bir bilgi ilavesi olarak metinde verilen bu kısmı Kütahya nüshası üzerinden yaptığımız çalışmada bizzat yeni Türk  harflerine aktarmış idik: “ Faide Fi’l-asl meydan atıcıları arazi-i Hicaz’da onar ok ve kable’l-İslâm-ı İran-zeminde on ikişer ok atıp on iki sehmin her birini felekten birer burca nispet edip mesela sehm-i evvele hamel ve sâniye sûr sâlise cevza diyerek ilâ-ahire tesmiye ederlerdi. Zuhûr-ı kevkebe-i Muhammediye’den sonra Mısır ve Şam ahalisi kısmet-i meratibde aded-i sahih tecezzi etmemek yani nısfı ve sülüsü ve rubu’ ve humsu ve südsü ve subu’ ve sümnü ve tüsü’ ve öşrü sahih olmaz bir adet asamm olmak ve salifü’z-zikr Hicaz ile Fars kaidesi beyninde bulunmak üzere on bir ok atmayı ihtiyar eyledikleri iman Tayboğa el-Eşrefî’nin “Gunyetu’l-Merâm” nam kitabında musarrah olmakla el-haletu hazihi binyüzcü pehlivanlar [14] dahi on birer ok atması eğerçe zahiren bu kaideye mebni olup lakin Devlet-i Aliyye’den muahharan sunûf-ı erbaa itibar olunan kemankeşlerden beher sınıfın attığı oklar adedi sınıf-ı ahirin rim-i adedine müsavi olmaması, yani evvel ihtiyarlar beşer ok saniya dokuzyüzcüler yedi, salisen binciler dokuzar, râbian binyüzcüler on bir ok atmak üzere karar verildiğinin hikmeti zann-ı galib fakire göre şöyledir ki, Hz. Ebû’l-Beşer Adem Aleyhisselama cennetten vürûdu bâlâda tafsil ve beyan olunan okların üstünde kalem-i kudret Rabbâni ile ulu’l-azm olan Peygamberân-ı ‘azâm hazerâtının ism-i şerifleri yazılmış idi ki, onlar Nuh ve İbrahim ve Musa ve İsa ve Muhammed aleyhimü’s-selatü ve’s-selamdır. Binaen alâ zâlik ihtiyarların attığı beş ok müşarı ileyhim hazerâtını yâd ve tizkârdan kinayettir. Dokuzyüzcü kemankeşlerin yedişer ok attıklarının [15] hikmeti kavsnameler müfadınca Saad bin Ebi Vakkas radiyallahü teala anhu hazretleri bir gün meşk tarikiyle remy-i sihâm ederken nur-ı çeşm-i asfiya aleyhil efdalü’s-salat ve ekmelü’t-tehiyâ hazretlerinin manzûr-ı nazar-iltifat ve mamûr nu’ma-yı nevaziş amimü’l-berekâtları olup bizim için at deyu emir buyurduklarına mebni Saad hazretleri sultan taht-ı levlâk aşkına deyu bir ok ve ba’dehu çehâr yâr-i güzîn rıdvanullahi teala aleyhim ecmain hazerâtı şevkine diyerek birer ok atmıştı. Ol hînde nezd-i saadette bulunan Cibril aleyhisselam kendi için dahi bir ok atılmak iradesini irad eylediklerinde şerefsudûr olan emr-i hümayûn Hazreti Risalet penâhi ile Saad hazretleri bir ok dahi attıktan sonra Cibril aleyhisselam pür-cenban muavedet ve yine fi’l-hâli meclis-i Resulillaha müracaat edip ya Muhammed Rabbin sana selam [16] edip Saad benim için dahi bir ok atsın buyurdu, dediklerinde işaret bahirü’l-beşâret seyyidü’l-kevneyn ile Hazreti Saad bir ok da rıza-yı bâri için attı ki ol sehm zer-peykân saadet makbûl Cenab-ı Rabbi izzet olduğunu ve amacgâh-ı maksûda erip cennet-i ‘alâda kaldığını tebşir için tekrar Cibril-i emin gelip Fahr-i alem sallalahu teala aleyhi vesellem hazretlerine tebliğ-i selam ve kelam etmişti. Yedi ok atılması bu usule riayettir. Binci kemankeşler dokuzar ok atmalarının hikmeti ayn Anânki hak ra be-nazar-ı kimya konend. Medlûluna ma sadak ve ok yay istimaline sebkat sa’yları muhakkak olan Peygamberân-ı zişandan Hz. Adem ve İsmail ve İshak aleyhimüssalat ve’s-selâm ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin radıyallahu teala anhuma ve mezâhib-i erbaa sahipleri [17] rahimehumullah hazerâtının ervah-ı şerifelerine hedâyâ olmaktan ibarettir. Bin yüzcü pehlivanlar attığı on birer okun on adedi Saad radıyallahu anhu hazretlerinin rıza-yı bâri için attığı maru’l-beyân bir ok hasenesi aşar emsâl olarak müşaru’l-ileyhin ruh-ı şerifine ve bir adedi hubut-ı Adem’den beri gelmiş geçmiş rumat-ı Müsliminîn ervah-ı tayyibelerine dest-aviz ve hediyyedir.” Eserdeki üslup bugüne göre biraz ağırdır. Bugünkü Türkçemize sadeleştirilerek aktarılması okunup faydalanılması bakımdan gerekli olan metnin bu kısmında “Gerçekte meydanda ok atanlar Hicaz’da onar ok ve İslam’dan önce İran’da ok ikişer ok atıp on iki okun her birini gökteki bir burca doğru atıp ilk hamel, ikinci sûr, üçüncüye cevza diyerek sonuna kadar atarlardı. Hz. Muhammed’in yıldızının ortaya çıkmasından sonra Mısır ve Şam’da yaşayanlar ok atışı ile alakalı derecelerin paylaştırılmasında rasyonel sayılara bölmemek gerekir yani yarım, üçte bir, çeyrek, beşte bir, altıda bir, yedide bir, sekizde bir, dokuzda bir, ve onda bir olarak bunu bölmek doğru olmaz. Bir asal sayının olması ve bahsedilen Hicaz ve İran ok atma kuralının arasını bularak on bir ok atmayı tercih ettikleri İmam Tayboğa el-Eşrefi’nin  Günyetül’l-Mer’am adlı kitabında açıklanmıştır. Bu durumda bin yüzcü pehlivanlar(1100 gez mesafeye ok atan okçular)/kemankeşlerin de aynı şekilde on birer ok atması her ne kadar görünüşte bu kurallar bağlıysa da Devlet-i Aliyye’de (Osmanlı Devleti) daha sonraları dört sınıf olarak itibar gören okçulardan her bir grubun attığı okların sayısının diğer sınıfın sayısına eşit olmaması uygulaması vardır. Buna binaen yaşlılar beşer ok, dokuzyüzcüler yedişer ok, binciler dokuzar ok bin yüzcüler on birer ok atmak üzere kararlaştırıldığının hikmeti ben fakirin zannınca kuvvetle muhtemel şöyledir: İnsanlığın atası Hz. Adem’in cennetten dünyaya gelişi yukarıda tafsilatlı anlatıldığı üzere okların üzerinde büyük peygamberlerin şerefli isimleri yazılı idi. Bunlar Nuh ve İbrahim ve Musa ve İsa ve Muhammed aleyhimü’s-selatü ve’s-selamdır. Bu sebeple ihtiyarların attığı beş ok onları hatırlamak ve anmak maksadıyladır. Kavsnmelere göre dokuzyüzcülerin attığı yedi ok Saad b. Ebi Vakkas bir gün om talimi yaparken Hz. Peygamber bizim için at demişler; o da onun ,çin atmış sonra dört halifeler için atmış, sonra Cebrail için bir ok atmış ve nihayet Cebrail Hz. Peygambere gelip Saad benim için de ok atsın demiş ve altın temrenli okun kabul eidlip cennete kaldığını bildirmesi sebebiyle yedi ok atılmaktadır. Binci kemankeşler dokuzar ok atmalarının hikmeti Hz. Adem ve İsmail ve İshak aleyhimüssalat ve’s-selâm ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin radıyallahu teala anhuma ve dört mezhep sahiplerinin rahimehumullah ervah-ı şerifelerine hedâyâ olmaktan ibarettir. Bin yüzcü pehlivanlar attığı on birer okun on adedi Saad radıyallahu anhu hazretlerinin Allah rızası için attığı bir ok on misli olan Hz. Saad’ın ruhuna  bir tanesi Hz. Adem’den beri gelmiş geçmiş rumat-ı Müsliminîn (Müslüman okçuların) ervah-ı tayyibelerine hediyedir.” Osmanlı devrinde okçuların kaç sınıfta yarıştığı ve kaç ok attığını öğrendiğimiz bu bilgiler bize menzil yarışı usulünü öğretirken değer dünyasının bu okçuluk ile nasıl birleştiği göstermektedir. Ok-yay medeniyet teorisi işte bu mana içeriğinden yola çıkarak kendi düzen anlayışını taşıyan medeniyetçi milliyetçi bir anlayış ile ortaya konulmuş idi.  Hz. Adem’den bugüne gelmiş geçmiş tüm kemankeşlerin ruhuna selam olsun. (El-Fatiha)

Okçuluk bir savaş düzeninin esası, sonra ateşli silahlarla birlikteyse 19. asrın başındaki bu eserden öğrendiğimiz kadarıyla bir yarışma ve talim meselesi haline gelerek günümüze ulaşırken içerisinde değer dünyamızdan pek çok sembolü de bugüne yeniden taşımaktadır. Bu bakımdan okçuluk ok-yay medeniyeti mensuplarının değer dünyasına dair de pek çok adab ve erkanı da içinde taşımakta ve hatırlamaktadır. Kendözümüze doğru medeniyetçi milliyetçi yürüyüşte bu gibi değerler musiki, yemek kültürü ve birçok hususu bu manada değerlendirmek gelecek adına Türkistanlılar için faydalı olacaktır.

Vesselam