Kendözümüzün Değer Kaynaklarından Türk Okçuluğu
Küreselleşritilen dünyada bize sunulan ön yargılar ve simülasyonlar içinde kendi bilgelik dünyamızı arıyoruz. Bulamadıkça yoruluyor, yoruldukça vazgeçiyoruz. İşte küresel piyasa için umutsuz bir müşteri haline geldiniz.
Okçuluk Türklerin binlerce yıldır icra ettikleri
ve asırlar içerisinde mana katmanları kazanarak hayatımızın bugününe kadar
kendisini ulaştıran bir kültür değerimiz. Bu kültür değerine dair pek çok miras
elimizde bulunuyor. Bunlar maddi kalıntılar kadar yazılı pek çok eseri de
ihtiva ediyor. Eserler çerçevesinde Memlûk döneminden tercüme ile intikal eden
Tayboğa’nın eseri gibi çalışmalar olduğu gibi müstakil Osmanlı devrinde yazılan
pek çok eser de mevcuttur. İşte bunlardan birinin müellifi olan Vahid Paşa bugün
Çanakkale, Ezine, Geyikli belgesinde 1828’de vefat etmiş ve bir camiin
haziresinde yatan Osmanlı ricalinden bir zat. Onun okçuluğa dair Minhac-ı Rumat
adlı risalesinde okçuluğun menşei, süreci, edebi, adabı ve geleneği, pek çok
kemankeş ve menzil meydanları ve atışları konusunda faydalı bilgiler veriliyor.
Bu eserde 40 hadis toplama geleneği de devam ediyor:“Atıcılığı ve Kur’an’ı
öğreniniz. Mü’minlerin en hayırlı saatleri Allah’ı zikrettiği vakitlerdir.”
“Melekler sizin hiçbir eğlencenizde bulunmaz, atış ve at koşusu hariç.”,
benzeri pek çok hadis ve ilave olarak ayet-i kerimeler eserde veriliyor. Bunun
ötesinde eserden okçuluğun muhtevasının değer dünyamıza dair meselelerle nasıl
örtüştüğünü de görüyoruz.
Eser
içinde verilen kısımlardan birinde Osmanlı devri menzil atıcılığı okçu
sınıfları ihtiyarlar, dokuz yüzcüler, binciler ve bin yüzcüler olarak tasnif
edilirken bunların atacakları ok sayısı da 5, 7, 9 ve 11 olarak veriliyor. İşte
burada okçuluk ile kültür içerisindeki İslam’ın anlam dünyasının birleştiği bir
durumu görüyoruz. Ok-Yay Medeniyet Teorisi olarak ortaya koyduğumuz medeniyetçi
milliyetçiliğin hareket anlayışında yer alan ok-yay ve sembolizminin
içeriğindeki bu yaklaşım son derece dikkat çekicidir. Faydalı bir bilgi ilavesi
olarak metinde verilen bu kısmı Kütahya nüshası üzerinden yaptığımız çalışmada
bizzat yeni Türk harflerine aktarmış
idik: “ Faide Fi’l-asl meydan atıcıları
arazi-i Hicaz’da onar ok ve kable’l-İslâm-ı İran-zeminde on ikişer ok atıp on
iki sehmin her birini felekten birer burca nispet edip mesela sehm-i evvele
hamel ve sâniye sûr sâlise cevza diyerek ilâ-ahire tesmiye ederlerdi. Zuhûr-ı
kevkebe-i Muhammediye’den sonra Mısır ve Şam ahalisi kısmet-i meratibde aded-i
sahih tecezzi etmemek yani nısfı ve sülüsü ve rubu’ ve humsu ve südsü ve subu’
ve sümnü ve tüsü’ ve öşrü sahih olmaz bir adet asamm olmak ve salifü’z-zikr Hicaz
ile Fars kaidesi beyninde bulunmak üzere on bir ok atmayı ihtiyar eyledikleri
iman Tayboğa el-Eşrefî’nin “Gunyetu’l-Merâm” nam kitabında musarrah olmakla
el-haletu hazihi binyüzcü pehlivanlar [14] dahi on birer ok atması eğerçe
zahiren bu kaideye mebni olup lakin Devlet-i Aliyye’den muahharan sunûf-ı erbaa
itibar olunan kemankeşlerden beher sınıfın attığı oklar adedi sınıf-ı ahirin
rim-i adedine müsavi olmaması, yani evvel ihtiyarlar beşer ok saniya
dokuzyüzcüler yedi, salisen binciler dokuzar, râbian binyüzcüler on bir ok
atmak üzere karar verildiğinin hikmeti zann-ı galib fakire göre şöyledir ki,
Hz. Ebû’l-Beşer Adem Aleyhisselama cennetten vürûdu bâlâda tafsil ve beyan
olunan okların üstünde kalem-i kudret Rabbâni ile ulu’l-azm olan Peygamberân-ı
‘azâm hazerâtının ism-i şerifleri yazılmış idi ki, onlar Nuh ve İbrahim ve Musa
ve İsa ve Muhammed aleyhimü’s-selatü ve’s-selamdır. Binaen alâ zâlik
ihtiyarların attığı beş ok müşarı ileyhim hazerâtını yâd ve tizkârdan
kinayettir. Dokuzyüzcü kemankeşlerin yedişer ok attıklarının [15] hikmeti
kavsnameler müfadınca Saad bin Ebi Vakkas radiyallahü teala anhu hazretleri bir
gün meşk tarikiyle remy-i sihâm ederken nur-ı çeşm-i asfiya aleyhil
efdalü’s-salat ve ekmelü’t-tehiyâ hazretlerinin manzûr-ı nazar-iltifat ve mamûr
nu’ma-yı nevaziş amimü’l-berekâtları olup bizim için at deyu emir
buyurduklarına mebni Saad hazretleri sultan taht-ı levlâk aşkına deyu bir ok ve
ba’dehu çehâr yâr-i güzîn rıdvanullahi teala aleyhim ecmain hazerâtı şevkine
diyerek birer ok atmıştı. Ol hînde nezd-i saadette bulunan Cibril aleyhisselam
kendi için dahi bir ok atılmak iradesini irad eylediklerinde şerefsudûr olan
emr-i hümayûn Hazreti Risalet penâhi ile Saad hazretleri bir ok dahi attıktan
sonra Cibril aleyhisselam pür-cenban muavedet ve yine fi’l-hâli meclis-i
Resulillaha müracaat edip ya Muhammed Rabbin sana selam [16] edip Saad benim
için dahi bir ok atsın buyurdu, dediklerinde işaret bahirü’l-beşâret
seyyidü’l-kevneyn ile Hazreti Saad bir ok da rıza-yı bâri için attı ki ol sehm
zer-peykân saadet makbûl Cenab-ı Rabbi izzet olduğunu ve amacgâh-ı maksûda erip
cennet-i ‘alâda kaldığını tebşir için tekrar Cibril-i emin gelip Fahr-i alem
sallalahu teala aleyhi vesellem hazretlerine tebliğ-i selam ve kelam etmişti.
Yedi ok atılması bu usule riayettir. Binci kemankeşler dokuzar ok atmalarının
hikmeti ayn Anânki hak ra be-nazar-ı kimya konend. Medlûluna ma sadak ve ok yay
istimaline sebkat sa’yları muhakkak olan Peygamberân-ı zişandan Hz. Adem ve
İsmail ve İshak aleyhimüssalat ve’s-selâm ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin
radıyallahu teala anhuma ve mezâhib-i erbaa sahipleri [17] rahimehumullah
hazerâtının ervah-ı şerifelerine hedâyâ olmaktan ibarettir. Bin yüzcü
pehlivanlar attığı on birer okun on adedi Saad radıyallahu anhu hazretlerinin
rıza-yı bâri için attığı maru’l-beyân bir ok hasenesi aşar emsâl olarak
müşaru’l-ileyhin ruh-ı şerifine ve bir adedi hubut-ı Adem’den beri gelmiş
geçmiş rumat-ı Müsliminîn ervah-ı tayyibelerine dest-aviz ve hediyyedir.” Eserdeki
üslup bugüne göre biraz ağırdır. Bugünkü Türkçemize sadeleştirilerek
aktarılması okunup faydalanılması bakımdan gerekli olan metnin bu kısmında
“Gerçekte meydanda ok atanlar Hicaz’da onar ok ve İslam’dan önce İran’da ok
ikişer ok atıp on iki okun her birini gökteki bir burca doğru atıp ilk hamel, ikinci
sûr, üçüncüye cevza diyerek sonuna kadar atarlardı. Hz. Muhammed’in yıldızının
ortaya çıkmasından sonra Mısır ve Şam’da yaşayanlar ok atışı ile alakalı
derecelerin paylaştırılmasında rasyonel sayılara bölmemek gerekir yani yarım,
üçte bir, çeyrek, beşte bir, altıda bir, yedide bir, sekizde bir, dokuzda bir,
ve onda bir olarak bunu bölmek doğru olmaz. Bir asal sayının olması ve
bahsedilen Hicaz ve İran ok atma kuralının arasını bularak on bir ok atmayı
tercih ettikleri İmam Tayboğa el-Eşrefi’nin
Günyetül’l-Mer’am adlı kitabında açıklanmıştır. Bu durumda bin yüzcü
pehlivanlar(1100 gez mesafeye ok atan okçular)/kemankeşlerin de aynı şekilde on
birer ok atması her ne kadar görünüşte bu kurallar bağlıysa da Devlet-i
Aliyye’de (Osmanlı Devleti) daha sonraları dört sınıf olarak itibar gören
okçulardan her bir grubun attığı okların sayısının diğer sınıfın sayısına eşit
olmaması uygulaması vardır. Buna binaen yaşlılar beşer ok, dokuzyüzcüler
yedişer ok, binciler dokuzar ok bin yüzcüler on birer ok atmak üzere kararlaştırıldığının
hikmeti ben fakirin zannınca kuvvetle muhtemel şöyledir: İnsanlığın atası Hz.
Adem’in cennetten dünyaya gelişi yukarıda tafsilatlı anlatıldığı üzere okların
üzerinde büyük peygamberlerin şerefli isimleri yazılı idi. Bunlar Nuh ve
İbrahim ve Musa ve İsa ve Muhammed aleyhimü’s-selatü ve’s-selamdır. Bu sebeple
ihtiyarların attığı beş ok onları hatırlamak ve anmak maksadıyladır. Kavsnmelere
göre dokuzyüzcülerin attığı yedi ok Saad b. Ebi Vakkas bir gün om talimi
yaparken Hz. Peygamber bizim için at demişler; o da onun ,çin atmış sonra dört
halifeler için atmış, sonra Cebrail için bir ok atmış ve nihayet Cebrail Hz.
Peygambere gelip Saad benim için de ok atsın demiş ve altın temrenli okun kabul
eidlip cennete kaldığını bildirmesi sebebiyle yedi ok atılmaktadır. Binci
kemankeşler dokuzar ok atmalarının hikmeti Hz. Adem ve İsmail ve İshak
aleyhimüssalat ve’s-selâm ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin radıyallahu teala
anhuma ve dört mezhep sahiplerinin rahimehumullah ervah-ı şerifelerine hedâyâ
olmaktan ibarettir. Bin yüzcü pehlivanlar attığı on birer okun on adedi Saad
radıyallahu anhu hazretlerinin Allah rızası için attığı bir ok on misli olan
Hz. Saad’ın ruhuna bir tanesi Hz.
Adem’den beri gelmiş geçmiş rumat-ı Müsliminîn (Müslüman okçuların) ervah-ı
tayyibelerine hediyedir.” Osmanlı devrinde okçuların kaç sınıfta yarıştığı ve
kaç ok attığını öğrendiğimiz bu bilgiler bize menzil yarışı usulünü öğretirken
değer dünyasının bu okçuluk ile nasıl birleştiği göstermektedir. Ok-yay
medeniyet teorisi işte bu mana içeriğinden yola çıkarak kendi düzen anlayışını
taşıyan medeniyetçi milliyetçi bir anlayış ile ortaya konulmuş idi. Hz. Adem’den bugüne gelmiş geçmiş tüm
kemankeşlerin ruhuna selam olsun. (El-Fatiha)
Okçuluk
bir savaş düzeninin esası, sonra ateşli silahlarla birlikteyse 19. asrın
başındaki bu eserden öğrendiğimiz kadarıyla bir yarışma ve talim meselesi
haline gelerek günümüze ulaşırken içerisinde değer dünyamızdan pek çok sembolü
de bugüne yeniden taşımaktadır. Bu bakımdan okçuluk ok-yay medeniyeti
mensuplarının değer dünyasına dair de pek çok adab ve erkanı da içinde
taşımakta ve hatırlamaktadır. Kendözümüze doğru medeniyetçi milliyetçi
yürüyüşte bu gibi değerler musiki, yemek kültürü ve birçok hususu bu manada
değerlendirmek gelecek adına Türkistanlılar için faydalı olacaktır.
Vesselam