01 Ekim 2017

Kibirlendi ve Kafir Oldu!

Çocukluğumuzdan beri camilerde dinlediğimiz bir 'Hz. Adem ve Şeytan' menkıbesi vardır. “Allah, şeytana 'Adem'e secde et' dedi.Şeytan 'Ben Işıktanım o topraktan' dedi, secde etmedi.” şeklinde anlatılır.

Öyle gözlemliyorum ki bu olayı anlatan hocaların çoğu konunun asıl nirengi noktası olan ayrıntıyı idrak edememiş durumdalar.

Çünkü olayın Hz. Adem şeytan menkıbesinden daha çok çağlar boyu insanlığı tehdit eden sosyolojik bir boyutu var.

Ben hasbelkader bu nirengi noktayı yıllar sonra Kur'an-ı Kerim meali okurken idrak ettim. Sad Suresinin 74. ayeti şeytandan bahsederken çok çarpıcı şu ifadeye yer veriyordu: Kibirlendi ve kafir oldu. (İstekbera ve kane minel kafirin)

Konuyla ilgili başka ayeti kerimeler de var aslında Nitekim Nisa Suresi 36.ayette 'Allah kibirlenen ve övünen kişiyi sevmez' buyuruyor.

‘Bir kişilik sorunu' olan kibirin insanı ne hallere getirdiği firavunlar üzerinden Naziat Suresi 24.ayetinde şöyle anlatılıyor: Firavun kavmine 'Ben sizin en yüce Rabbiniz değil miyim?' dedi.

Bu ayetten, bu kişilik sorununun yeryüzünde ilahlık iddiasına kadar vardığını anlıyoruz.

Yani çağlar boyu şeytanı insanoğluna düşmanlık konumuna iten çatışmanın gerisinde kibir duygusu yatıyor.

Şeytanı meleklerin hocası derecesinden alıp Allah'ın lanetlediği yaratık konumuna getiren de işte bu kibir duygusu... Bir kişilik hastalığı yüzyıllardır insanlığı kasıp kavuruyor anlayacağınız.

Bu yüzden Peygamber Efendimiz zaman zaman kibir ile ilgili çok çarpıcı uyarılarda bulunmuş.

Bunlardan bazılarını paylaşalım:

 - Kalbinde zerre miktarı kibir olan cennete giremeyecek.

 - Kibirlenenler kıyamet günü birer küçük karınca adam suretinde yaratılacak

 - Muhakkak cehennemde tabutlar vardır. Oraya kibirliler konulur ve üzerlerine kilit vurulur.

Bu hadislerdeki uyarıları duyan sahabeler Peygamber Efendimize 'Kibir nedir, ya Resulallah?' diye sordular. Allah'ın elçisi şu öz cevabı verdi: Kibir, Hakkı kabul etmemek, halkı küçük görmektir.

Çağlar boyunca Allah'ın peygamberleri ile önceki kavimler arasındaki en aşılmaz duvarın kibir olduğuna şahit oluyoruz. Şehrin ya da kavmin asilleri yeni bir din ve kural getiren ve çoğunlukla halk tabakasından olan peygamberi kabullenemiyorlar. Sebep; sahip oldukları kibir duygusu, narsist ruh hali, kendine tapınmaya kadar varan ego....

Nitekim Peygamber Efendimiz de İslam'ı tebliğ etmeye başladığı günlerde o günün iki önemli toplumunun kibir duvarıyla karşı karşıya kaldı.

Bunlardan biri Mekke'nin otoritesini ellerinde bulunduran kendi kavmiydi. Onlar hem Peygamberin getirdiği eşitlik, tevazu, adalet gibi duyguları kabul edebilecek durumda değillerdi. Hem de Muhammed, kendilerinden yaşça ve statüce küçük konumda olmasına rağmen toplumu bir başka otoriteye tabi olmaya davet ediyordu.

Peygamberimizin çarptığı bir başka kibir duvarı ise dönemin Yahudileriydi. Onlar da bir peygamber bekliyor, ancak bu peygamberin seçilmiş bir kavim olduklarından(!) kendilerinden bir kişi olacağına inanıyorlardı.

Resulallah ortaya çıkıp tebliğe başlayınca kendi Alimleri Abdullah bin Selam'ın şefaatine, kendi kitaplarındaki delillere rağmen O'nu peygamber olarak kabul edemediler.

Çünkü inançlarının önüne geçmiş kibirleri ancak kendi içlerinden gelecek bir peygambere inanmayı onlara salık veriyordu.

Kibir duygusu İslam'la müşerref olan kişileri bile yüzyıllar boyunca bir virüs gibi takip etti.

Asrı Saadette yeni Müslüman olmuş bir kabile reisinin Kabe'yi tavaf sırasında bir köle ayağına bastı. Kabile reisi bunun üzerine hiddetle köleye vurdu ve burnunu kırdı. Olaya müdahale eden sahabeler, kabile reisine kısas uygulamak istediler.

Kabile reisi bir kölenin kendine tercih edilmesini kabul edemedi, kaçtı ve irtidat etti.

Kibri onu tekrar küfrün karanlığına doğru çekmiş oldu.

Nitekim Ariflerin ileri gelenlerinden biri olan Sırrı Sakati kibir ile şu önemli tesbiti yapar: Şehvet sahibi kurtulabilir. Çünkü Adem (AS) kurtuldu. Kibir sahibi kurtulamaz. Çünkü Şeytan kurtulamadı.

Son dönem meşayihinden Hasip Serezi'nin bir müridanının kendisine 'Efendim bizim sarhoş bir komşumuz var. Deva için Onu size getirsek olur mu?' sorusuna,

“Tabi ki getirin. Bana kibirli adam hariç herkesi getirebilirsiniz. Sarhoş bile olabilir. Ancak kibirli adam getirmeyin. Çünkü kibir şeytandır.'” Dediği rivayet olunur.

Zaman zaman görüşerek kendisinden istifade ettiğimiz Faik Tarımcıoğlu bey de doğduğu şehirde bir sosyolojik vakıa olarak 'şehirli-köylü' ayrımı olduğundan ve şehirlilerin köylüleri küçük gördüğünden sıkça bahseder. O kadar ki o şehir halkı, köylü taifeden çıkan Alime, şeyh efendiye, siyasetçiye, devlet adamına dahi itibar etmezlermiş.

Dünya çapında bir insan bile olsa Onların nazarında bir basit köylü...

Kendilerinden çıkmayan peygamberi kabullenemeyen Yahudi kibrinin 1.400 yıl sonra Anadolu coğrafyasına yansımış halinden başka bir şey değil yaşanan aslında...

Bizim doğduğumuz şehirde de benzeri bir kibir duygusu hayalet gibi dolaşır. Çoğunluğu şimdi CHP'de siyaset yapan şehrin eski sakinleri sonradan şehre gelip yerleşenleri küçük görür ve her fırsatta 'Şehir köylü doldu' repliğini tekrar ederler.

Halbuki onlar şehir kulüplerinde bu eski takıntılarıyla meşgul iken sonradan şehre gelen insanlar şehri çoktan sahiplenmiş, şehir ve ülke için bir şeyler üretmektedirler.

Kibir öyle bir kanser hücresi ki ne bir şey üretilmesine fırsat veriyor, ne de yeni bir şahsiyet ve gelecek kurulmasına...