31 Ekim 2018

Kimin değerleri daha kutsal

Henüz kazanan kimsenin olmadığı bir kavga bu. Hangimizin değerleri daha kutsal, hangimizin değerleri daha üstün, hangimizin değerleri daha evrensel? İnsanın varoluşuyla birlikte başlayan ve yok oluşuna kadar sürecek bir mücadele.

 Değer Kuramcısı Schwartz'a göre, “değer yargıları ve tercihleri kişiye ve topluma göre değişmektedir”. Ahlaki gelişim kuramcılarından Lawrence Kohlberg de benzer şekilde insanların ahlaki yargılarının ve değer tercihlerinin birbirinden farklı olduğunu belirtmektedir.

Her insan farklı bir fıtrat üzerine halk edilmiştir. Bu yüzden insanların ve toplumların değer yargılarının farklılaşması çok normal ve bunda herhangi bir sorun yok. Sorun farklı olan değer yargılarının bir savaşın, bir yarışın ve bir üstünlük kurma arayışının içerisine sokulmasında.

Bugün topluma baktığımızda ayrışmanın ve çatışmanın tam da bu yüzden ortaya çıktığını görmek mümkün. Herkes istiyor ki kendi politik, siyasi, dini, ekonomik ve sosyal değerleri egemen olsun.

Bu üstünlük kurma arayışı ise karşıt görüş ve değer sistemine sahip olan kişide bir tepki, bir reddetme, kendi değerlerini savunma refleksi ve bir inkâr duygusunu doğuruyor. Çünkü o da istiyor ki kendi değerleri üstün olsun.

Bu kısır döngü insanlık tarihiyle başlayan ve belki de hiç bitmeyecek olan bir egemenlik mücadelesi. Küresel ölçekte de bu mücadeleyi görmek mümkün. Batı dünyası istiyor ki kendi değer sistemi evrenselleşsin ve dünyaya hâkim olsun, dünyanın doğu tarafı ise insani değerlerin doğudan yükseldiğini ve egemen olması gerekenin bu değerler olduğunu düşünüyor.

Bireysel ve toplumsal boyutta bu çatışmayı sonlandırmak mümkün. Kavganın veya ayrışmanın temel nedeni farklı olan değer sisteminin karşı tarafa dikte edilmesinde. Kimsenin böyle bir şeye hakkı yok.

Farklı düşünebiliriz. Farkı siyasi partileri, farklı futbol takımlarını, farklı sivil toplum örgütlerini destekleyebiliriz ama bu farklılıklarımızı başkalarına dayatma hakkına hiçbirimiz sahip değiliz.

Bu üstün değer anlayışı kendi değer tercihlerine uymayan kişilere saldırı, hakaret, hakir görme ve alay etme gibi çirkin suretlerde karşımıza çıkabiliyor. Özellikle sosyal medya bu konuda sayısız örneklerle dolu.

Kâinatı var eden Allah, insana akıl ve irade gibi iki üstün kabiliyet vermiştir. Dolayısıyla insanlar tercih yapmakta hür ve serbesttir. Herkes kendi inanç ve değer sistemini kendisi oluşturabilecek donanıma sahiptir. Bu yüzden kimseye faydası olmayan bu yanlıştan vazgeçmek hepimizin hayrına. Benim değerlerim egemen olsun anlayışıyla, birlikte yaşama kültürünü nasıl ayakta tutacağız?

Bir gün, Necran Hristiyanlarından bir grup Peygamberimizi ziyarete geldi. O sırada Peygamberimiz mescitteydi. Bir süre sonra gruptakiler ibadet vakitlerinin geldiğini belirterek ayağa kalktılar. Bazı sahabeler ise gruptakilere engel olmak istediler. Ancak Hz. Muhammed sahabelere engel oldu ve Hristiyan grup Mescid-i Nebevi'de ayinlerini yaptılar.

İstanbul'un fethi sırasında korku içerisinde Ayasofya'ya sığınan halka Fatih Sultan Mehmet Han, “bundan sonra canlarının, mallarının, namuslarının ve dinlerinin kendi teminatı altında olduğunu” söylemişti.

İnsanları “gel ne olursan ol yine gel” diyerek evrensel bir çağrıyla kucaklayan Hz. Mevlâna “Biz ayırmak için değil birleştirmek için geldik. Topluluk rahmettir, ayrılık ise azap” der.

Herkes farklı değerlere sahip olabilir ve kutsallarımız da farklı olabilir. Önemli olan bu farklılıklarımıza saygı duymak ve bunları bir güç yarışı ve üstünlük mücadelesi içerisine sokmamak. Zira insan akıl ve kalp ile yaratılmıştır ve tercih etmekte hür bırakılmıştır. Kendi değerlerimizi koruyacağız ve yüceltmek için çaba göstereceğiz ama bunu başkalarının değerlerinin üzerine basmadan, kırmadan, incitmeden yapmalıyız. Böyle bir yol her zaman mümkündür.

Vesselam…