23 Ekim 2016

Kimler tebliğcidir

“Emr-i bil maruf ve nehyi anil münker” vazifesi ile ilgili birkaç yazı kaleme almak nasip olmuştu? Bu yazılarımda, vazifenin büyüklüğüyle birlikte, Müslümanlar olarak neden bu vazifeyi yapamadığımızı analiz etmeye çalışmıştım. Bu yazımda da aynı konu üzerinden biraz daha dertleşmeyi uygun gördüm.

İnsan olarak belki de başarılması en zor konulardan biri, kişinin kendini eleştirmesi, hata ve kusurlardan bahsedildiğinde, bunların kendi nefsinde de bulunabileceğini kabul edebilmesidir. Kendi nefsimize ihmallerimizi, hatalarımızı kabul ettirmek gerçekten zordur. Tebliğ vazifesinin ihmal edilişinde de kişi kusuru evvela hocalarda arar. Sonra hacılara gelir sıra? Biraz daha dindar olanların hataları hemen gözüküverir gözümüze. Ancak kendimizi konu dışı bir nesne gibi düşünerek psikolojimizi rahatlatmak konusunda mahirizdir.

Şimdi sormak gerekirse tebliğciler kimlerdir? Belki hepimiz kendi dışımızda başkalarını, özel bir grubu, bir cemaati aklımıza getirmek yönünde çalıştırırız beynimizi.

Ancak ayeti okuduğumuz da görürüz ki, bu vazife erkek ve kadın hepimize emredilmiş, namaz ve zekâtla birlikte zikredilmiş bir vazifedir.

“Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”  (Tevbe suresi 71)

Bu şuurla baktığımızda her Müslüman, yani sen, yani ben, hepimiz birer tebliğciyiz. Ancak “Bir Müslüman nasıl bir tebliğci olmalıdır?” sorusuyla birlikte, bir tanım yapmak gerekirse; tebliğci: “Tebliğ görevini hiçbir ücret ve dünyalık menfaat karşılığı olmadan, zorluklarına Allah rızası için katlanarak gerçekleştiren, eğitimli ve anlatacağı gerçekleri kendi hayatında yaşayan, yaşamaya ve yaşatmaya çalışan, ahlaki faziletleri kişiliğine işlemeyi başarmış gönül eridir.”

“Bütün Müslümanlar tebliğcidir, bu şuura erişmek zorundadır.” dedikten sonra “Hocalar dururken neden her Müslüman'ı bu işe kattığımızı” maddeler halinde anlatmaya çalışalım:

  1. Hayatın her aşamasında iyilik ve kötülük vardır. Ve herkes kendi hayatında, günlük yaşamında karşılaştığı olaylarda, toplumsal ve bireysel ilişkilerde iyilikten taraf olmalı, kötülüklere kayıtsız kalmamalıdır.
  2. Bu vazifeyi sadece âlimlere ve hocalara bırakırsak, özellikle günümüzde her yeri saran günah seline, âlimlerin ve hocaların yetişmesini beklemek düşünülemez.
  3. Bu vazifenin mayası ihlastır, aşktır. Her Müslümanın gayesi Allah'ın rızasına, sevgisine ulaşmak olmalıdır. Ve bu aşkla yaşamalıdır, anlatmalıdır. Aşk ve ihlas ile yaşanan ve anlatılan bir İslamiyet daha tesirlidir. Dünya'nın birçok bölgesine İslamiyet hoca ve âlimlerden ziyade ihlaslı ve samimi yaşayan örnek Müslümanlar sayesinde yayılmıştır.
  4. Bu vazife hem çok büyük hem de çok mükâfatladır. “…Siz hayır işlerinde yarışın….” (Bakara 148) ayetiyle de Allah'ımız bizlere çok gayret etmemizi emretmişlerdir. Müslüman dünya işlerimde kendinden altındakilere, ahiret işlerinde kendisinden yukarıdakiler bakmalıdır. Neden Allah'ın rızasını kazandıracak, ahirette yüzümüzü güldürecek böylesine bir vazifeye kayıtsız kalalım ki?!.
  5. Ülkemizin cihadı tebliğdir. Çok şükür ülkemiz kâfir ülkelerin işgali altında değildir. Bu sebeple silahlı bir cihat söz konusu değildir.

 Ancak en son yaşadığımız darbe girişimi de göstermiştir ki, iyilerin ve iyiliğin pasif kalacağı bir ortamda kötüler ve kötülük, her an şeytani planlarını, işgal ordularını harekete geçirebilmektedir. Şükür ki tüm kusur ve gevşekliğimize rağmen, milletimizin sokaklara dökülmesi “emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker” vazifesinin fiili bir çeşidi olarak büyük bir örnek niteliğindedir. Aynı zamanda cihat niteliğindedir. Yüce Allah bu uğurda canını verenleri şehit ve hayatta kalanları gazi olarak kabul etsin. Âmin.

 Ayrıca şuanda memleketimiz ve evlerimiz, hatta ve hatta ceplerimiz, günahhanelerin işgali altındadır. Bir Müslüman'ın kendisini günahtan, haramdan koruması için özel gayret göstermesi gerekecek durumlar söz konusudur. İşte bu mücadele ülkemiz Müslüman'ının cihat alanıdır. Ve sadece bireysel mücadelenin başarıya ulaşması çok güç olduğundan, bütün Müslümanlar işbirliği içerisinde yardımlaşmalı, birbirlerine destek olmalı ve birlikte hareket ederek; tebliğ vazifesi etrafında kenetlenmelidirler. Herkes gayret ve katkısı ölçüsünde çok büyük kazanımlar ve mükâfatlar elde edecektir inşallah.