Kişisel ve Toplumsal Güvenin İnşaası İçin Dürüstlüğümüzü Geliştirmek: Otantik ve Samimi Olma
Her şeyin tüketildiği bir çağda, insanî özelliklerin de tüketildiğini görmekteyiz. Bu özelliklerin başında da dürüstlük gelmektedir. Ayrıca dürüstlük konusunda herkes ahlakî yargılamalarda bulunurken bu yargılar, her zaman davranışa dönüşmez. Bu noktada gerek bireysel gerek toplumsal olarak dürüstlüğün anlamını ve psikolojisini bilmeye ihtiyacımız vardır.
Dürüstlük
kavramı, TDK Sözlük”ünde sıfat olarak “sözünde ve davranışlarında doğruluktan
ayrılmayan doğru kimse” şeklinde tanımlanır. Aynı sözlükte isim olarak
dürüstlük kavramı, “doğruluk”
anlamında kullanılır. Dürüstlüğün psikolojik anlamı, benlik gelişimi sürecinde
yatmaktadır. Bu bağlamda, dürüstlük ile ilgili iki önemli kavram vardır.
Bunlardan ilki; daha çok kişinin içsel süreçlerindeki dürüstlüğü ifade eden “otantiklik”
kavramıdır. Otantiklik, bireyin
kendisine karşı dürüst olması demektir. Otantiklik, bireyin kendi
deneyimlerindeki duygularına, düşüncelerine, tercihlerine, değerlerine,
isteklerine, inançlarına ve tepkilerine sahip çıkmasıdır. İkinci kavram, insan ilişkilerindeki
dürüstlüğü ifade eden “samimiyet” kavramıdır. Samimiyet, bireyin diğerlerine
karşı duygularını ve düşüncelerini ifade etmesinde dürüstçe davranmasıdır.
Dürüstlük
neden önemlidir? Dürüstlük önemlidir; çünkü dürüstlük, insanların
doğdukları andan itibaren güvenli bir bağlanma oluşturmaları için gereklidir.
Dürüstlük, dünyanın ve insanların güvenilir olup olmadığını anlamak için
insanların kullandığı en önemli araçtır.
Dürüstlük, insanî ilişkilerin temelini oluşturur. Prager’e göre yakın
ilişkilerin sevgi, güven ve bağlanma olmak üzere üç öğesi vardır. Dürüstlük,
güven öğesinin bir parçasıdır. Dürüstlük, kişiliğimizin merkezinde yer
almaktadır. Freud’a göre dürüstlük,
vicdanın yansımasıdır. Beş Faktör Kişilik Modeli’ne göre dürüstlük,
sorumluluk kişilik özelliğinin merkezinde yer almaktadır. Pozitif
Psikoterapi’ye göre dürüstlük, insanın benliğinde yer alan ve bilme
kapasitesinin yansıması olan bir yetenektir. Dürüstlük, sosyal psikoloji
açısından “adil dünya inancı” için
en önemli referanstır. Endüstri
psikolojisi açısından dürüstlük, kurumlara personel seçiminde göz önünde
bulundurulan önemli bir ölçüttür. Din
psikolojisi açısından dürüstlük, insanların dünya ve ahiret mutluluklarında
çok önemli bir araçtır; çünkü İslam inancına göre dürüstlük, “kalbin huzura kavuşması” olarak
görülmektedir. Bu nedenle Fatiha Suresi’nin 6. ayeti “Bizi dosdoğru yola eriştir” şeklindedir. Dürüstlük, “Müslüman Kimliği” nin en önemli parçasıdır.
Bu kadar önemli bir konuda
pek de başarılı olduğumuz söylenemez. Bu başarısızlığın altında pek çok neden
yatmaktadır. Birincisi, insanın
biyolojik olarak sahip olduğu iki önemli sistem vardır: kontrol sistemi ve
dürtüsel sistem. Gelişim sürecinde insanların “kontrol sistemleri” yerine
“dürtüsel sistemlerini” geliştirmeleri, dürüstlüğün yaşama aktarılmasında
önemli bir engel olarak görülmektedir. Çünkü bu sistem, burada ve şimdi odaklı,
büyük ve gecikmiş ödüllerden ziyade küçük ve anlık ödüllere odaklanmayı
gerektirir. İkincisi, dürtüsel sisteme paralel olarak insanın asla kaybeden olmamaya çalışan, hazza ulaşıp acıdan kaçınmayı
isteyen bir yanı vardır. O da bireyin “idi-nefsi” dir. İd, kişiliğimizin en
önemli parçasıdır. Üçüncüsü, dürüstlük
konusunda rol modellerimiz olan ebeveynlerimizin, iyi birer örnek olamamalarıdır.
Dördüncüsü, günümüzde kapitalist
sistemle birlikte tüketim temelli bir yaşam dayatılmaktadır. Bu yaşam tarzı
için de “kontrolsüzlük ve dürtüsellik”
mutluluğun ve insanlığın en önemli özelliği olarak sunulmaktadır. Beşincisi,
ahlakî gelişim ve insanlık erdemi için, dürüstlük “enayilik” olarak; dürtüsel ve
dürüst olmayan davranışlar ise “gözü açıklık/akıllılık” olarak
sunulmaktadır. Altıncısı, dürüstlüğün önemi konusunda toplumsal bir uzlaşının
olmamasıdır.
Dürüstlük
gelişimi için neler yapılmalıdır? Öncelikle ebeveynler,
dürüstlük konusunda çocuklarına doğru bir rol modeli olmalıdırlar. İkincisi,
çocuk yetiştirme sürecinde ebeveynler çocuklarını psikolojik açıdan kontrol
etmek yerine, onların duygularını ve düşüncelerini ifade etmelerine izin vermelidirler;
çocuklarının otantik ve samimi olan davranışlarını pekiştirmelidirler. Üçüncüsü,
yaşam dengeden ibarettir ve bizim sınırlarımızın bittiği yerde diğer insanların
sınırları ve hakları başlar. Bu noktada kendi isteklerimizi ve dürtülerimizi
başkalarına zarar vermeden ve kontrollü bir şekilde doyurmayı temel ilke olarak
görmeliyiz. Dördüncüsü, kendimizin ve başkalarının sahip olması gereken temel
hakları sürekli göz önünde bulundurmalıyız. Beşincisi, büyük çoğunluğu Müslüman kimliğine sahip bir
toplumda, kendi kimliğimizle uyumlu tepkiler vermeliyiz. Bu konuda İslam
Peygamberi şöyle demektedir: “Şu dört özellik kimde
bulunursa o, tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu
terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır: Kendisine bir
şey emanet edildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde
sözünde durmaz. Husumet ettiğinde haddi aşar” (Buhârî, İman, 24). Bu noktada kendi inanç
sistemimiz açısından da otantik ve samimi olmalıyız. Ayrıca, insanlara baskı
uygulayarak değil de insanlara özgürlük tanıyarak kendi inanç sistemlerini
hayata geçirmelerine izin vermeliyiz. Aksi takdirde, münafıkların yani
dürüst olmayan insanların sayısını artırarak dürüst olmayan bir toplum yapısını
devam ettiririz.
Sonuç olarak;
dürüstlük ile dürüst olmak, yaşamın ve insan olmanın gerçek birer parçasıdır.
Ayrıca, “iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık,
hıyanet ile emanet bir şahsın kalbinde birlikte bulunamaz” şeklinde
temel inançlara sahip bir toplumun ferdiyiz. İnsanlar, otantik olmadıklarında
kendilerini; samimi olmadıklarında ise, diğer insanları kandırırlar.
Ancak hakikat perdelenir asla değişmez. Kim ve ne olduğumuzu bilerek
otantik ve samimi bir yaşam sürdürmemiz umuduyla.